Geçtiğimiz günlerde Dünya Su Günü etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen konferanslarda memleketin su fakiri olduğu ortaya çıkıverdi.
Su güvenliği, sağlık, geçim kaynakları ve üretim için kabul edilebilir miktarda ve kalitede suyun güvenilir bir şekilde mevcudiyeti ve kabul edilebilir bir seviyede suyla ilgili riskler" olarak tanımlanıyor.
Su güvenliği, bir bölgedeki insanların yaşam kalitesindeki önemi nedeniyle sürdürülebilir kalkınmanın bir gerekliliği olarak kabul ediliyor. Dünyada su güvensizliğinin en muhtemel olduğu bölgeler, yağışın az olduğu, nüfus artış hızının yüksek olduğu bölgeler olarak gösteriliyor. Su güvenliği sorunları ve bazı su kıtlığı olan bölgelerde, yerel ve küresel çevredeki değişikliklerin yakında daha etkin su yönetim sistemlerinin geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi su kullanımının yüksek olduğu ülkelerde su yönetimiyle ilgili kısıtlayıcı tedbirler sürekli yenileniyor.
2100 yılına kadar dünyanın kurak alanlarında meydana gelen iklim değişikliklerinin su güvenliği üzerindeki etkilerinin incelendiği bir araştırmada, önemli sonuçlar ortaya konuyor. Araştırmada, daha verimli su yönetimi, teknoloji ve altyapı ile daha iyi talep ve arz yönetiminin su kaynaklarına daha adil erişim sunabileceği ve kalkınma hedeflerine ulaşılmasına yardımcı olabileceği dile getiriliyor.
Kurak bölgelerde yaşayan insanlar, aslında iklim değişimlerine daha kolay uyum sağlıyor. Bununla birlikte, bu bölgelerde de suyun daha verimli kullanımıyla ilgili çalışmaların yapılması gerekiyor.
Küresel olarak, su kıtlığı iki milyara yakın insanı etkiliyor. Sıcak, tropik bölgelerde bulunan kurak alanlar, iklim değişikliğinden daha fazla etkileniyor. Bu alanlarda sıcaklıklar, diğer bölgelere göre daha fazla artıyor.
Gelecekte öngörülen iklim değişiklikleri, yaklaşık dünya nüfusunun yarıya yakınının yüksek su sıkıntısı yaşayacağını gösteriyor.
Su kaynaklarında meydana gelen değişimler ve kuraklık, sadece içme ve kullanma suyu sıkıntısı yaratmıyor. Aynı zamanda gıda üretimini yakından etkiliyor. Dünya üzerinde büyük göçlerin temelinde su kaynaklarındaki sıkıntılar bulunuyor.
Orta Asya’da ortaya çıkan kuraklıklar, nehir sevilerindeki azalışlar, 1000’li yılların başında büyük medeniyetlerin çökmesine ve bölgenin terk edilmesine neden olmuştur. 1300’lü yılların ikinci yarısında orta Avrupa’da ortaya çıkan kuraklık da büyük göçlere yol açmıştır.
Türkiye, son yıllarda yağış düzensizliği ve yetersizliğinden etkilenmeye başlamıştır. Göl ve göletlerin su potansiyelleri sürekli azalmaktadır. Bu nedenle, memleketin su yönetimiyle ilgili tedbirleri ivedilikle geliştirmesi ve uygulamaya koyması gerekmektedir.
Su kullanımında tasarrufa gidilmesi yanında su kaynaklarının korunması da önem arz etmektedir. Suyun varlığı kadar temizliği de son derece önemlidir. Eskiden olduğu gibi hemen bütün su kaynaklarının içilebilir derecede temiz tutulması gerekmektedir. Oysa tatlı su kaynakları, sanayi atıkları, tarımsal kimyasallar ve madencilik uygulamaları nedeniyle sürekli azalmaktadır.