İki üç senede önce memlekete 2 milyon canlı hayvan getirildi.

Güney Amerika’nın ovasında bayırında dana kalmadı. Gemilere bindikleri gibi Türkiye’yi boyladılar. Meralarda bedava yemle beslenirken, memlekette para yemeye başladılar. 2 milyon dana günde 20 kg ot, silaj yem yerde, her gün 400 bin ton yem gider. Koyun keçi değil ki dağa bayıra salasın.
Memleketin ot ve yem üretim potansiyeli belli. Avrupa’daki, Amerika’daki meralar yok. Zaten yüzden fazla kalemde milyonlarca ton gıda ithal eden bir ülkede, yemi nerde üreteceksin. Çelişkiler yumağı daha da büyüyordu.
Memleketin hemen her yerinden aynı ses yükseliyor. Üretici örgütleri, Ziraat Odaları, Süt Birlikleri dile getirmekten korkuyor, suskunu oynuyor ama üreticinin feryadını sağır sultan bile duyuyordu.
Yem fiyatlarında son iki yılda üç dört katına varan artışlar, yerinde sayan et fiyatları, bu işi yapılmaz hele getiriyordu. Süt fiyatları da uzun süre yerinde sayınca ticari işletmeler inek kesmeye başlamıştı ve et açığı inek kesimleriyle kapatılıyordu.
Tam bir buçuk yıl önce 50 lira civarında olan yem fiyatları bugünlerde 350 TL bandında geziyor. Proteini yüksek süt ve besi yemleri un fiyatlarıyla yarışmaya başlamıştı. Bir ara kepek buğdaydan daha yüksek fiyattan satılınca eski bakan, kepek ekin o zaman demişti.
Ot, saman ve silaj fiyatları ikiye katlanarak fiyat bulurken, canlı hayvan ithalatı nedeniyle kesim fiyatları düşüyordu.
2018’de mezbahada karkas etin kilosu 30 lira iken 2019 yılında 28 liraya düşmüştü. Üstelik kesim de yavaşlamıştı. Besiciler sıraya girmiş, üç ay sonraya kesim günü almışlardı. Danalar cepten yemeye devam etmişti. Rezilliğin bini bir paraydı. Çünkü karkas et ithalatı da vardı ve Sırp Bakan karkas et sattıkları gün Osman Ağa türküsüyle oynuyordu.
Et kesim fiyatları son günlerde artmaya başladı. Vatandaşın elinde kesecek hayvan kalmadı. Arap ülkelerine 2.5 milyon koyun satmayla olmaz bu iş. Satılan koyunun et miktarı 60 bin ton. Türkiye 1,4 milyon ton et tüketiyor. Maliyetler arttı. Elektrik, işçilik ve benzeri maliyetler arttı. Besicinin masrafları her gün artıyor. Et ve Süt Kurumu fiyatlar artmasın diye dışarıdan et getiriyordu. Üstelik pahalı alıp ucuz satıyordu. Diğer bir deyişle üreticinin ayağına sıkıyordu. Ama artık bu işin sürdürülebilirliği de kalmadı. Türk lirası döviz karşısında erir iken, gıda fiyatları da artıverdi.
Memlekette ot ve silaj üretimi, gıda üretiminden daha fazla para kazandırıyor. Oysa toprağın birinci önceliği gıda üretmektir. Peki, bu dengesizlik nereden kaynağını alıyor?
Cevabı basit. Gerçeğini kimse görmek istemiyor. Memlekette uzun zamandır bilinçli bir şekilde yanlış ithalat politikaları uygulanıyor. Üreten yerine tüketen bir toplum oluşturulmak isteniyor. Sakat ithalat politikaları yüzünden üreten daha çok borca battı. 
Gıda güvenliği, sürdürülebilir gıda tedariki için üreten çiftçinin kazanması gerekir. Gıda üretiminden, yaptığı işten kazanması gerekir. Aksi halde memleket Arap ülkelerine, Amerikan şirketlerinin pazarına döner.