Cumartesi öncesi yazımı yazmak üzere haberlere göz gezdiriyorum…

Bakıyorum yine;
“Doğalgaza” zam gelmiş,
“İnternet yavaşlığında” dünyada birinci olmuşuz,
 “Kadın şiddetinde” birinci olmuşuz,
“İktidar kazansın” diye seçim barajı yine düşürülüp kabul edilmiş,
Bir dolu “Uyuşturucu” yakalanmış,
Eski “Belediye başkanı” tutuklanmış,
“Erdoğan” a bir yetki daha verilmiş…
v.s. v.s. v.s…
.
Anlat, anlat nereye kadar.
Zamlara alıştık.
Tepki gösteren de yok artık eskisi gibi.
Vatandaş şunu diyor:
“Battı balık yan gider…”
Diğeri de:
“Batsın bu dünya…”
Ama anketlerde yüzde 30 oy hala cepte.
Yakında yazacağım,
Bundan kelli oyum, AKP’ye.
“Dinsizin hakkından imansız gelir” diyerek basacağım mührü göbeğine.
Bakalım el mi yaman?
Bey mi yaman?
.
Yüzde 30 oy verenler görsünler bakalım nasıl oluyormuş?
Halep oradaysa, arsın burada…
Yaşım gelmiş 70’e,
Bu saatten sonra bana pahalılık işlemez,
Kuru ekmek yesem kime ne?
Yüzde 30 düşünsün,
Hodri meydan!
 
EN KOMİK SAVAŞ
Şu cumartesi gününde bulaşmayayım diyorum,
“Lay lay lom” yazılar yazayım istiyorum,
“Kafalar azıcık dağılsın” istiyorum,
Ama nerdeee…
Rahat bırakmıyorlar.
En sonunda insanı çileden çıkarıyorlar.
.
Neyse ben sosyal medyadan bulduğum şu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Birkaç değişik yere baktım, aynı yazıdan var.
İtiraz eden yok.
O halde “Doğrudur” diye,
“Gülümsemeyi unutan dudağınız hareket etsin” diye yazayım dedim.
.
Arama motorunuza şöyle yazıyorsunuz:
“Tarihin en komik savaşı”
Karşınıza bu metin geliyor.
.
Buyrun…
.
Olaylar 1788 yılının 17 Eylül akşamında gerçekleşir.
Yaklaşık olarak 100.000 kişilik Avusturya ordusu Osmanlı ile savaşmak için “Karansebes Kasabası” (Günümüz Romanyasında Caransebeş) yakınlarında kamp kurmuşlar.
Askerlerin bir kısmı Osmanlı askerlerini aramak için nehrin karşısına geçmişler ve tüm çabalarına rağmen herhangi bir Osmanlı askerine rastlayamamışlar…
.
Bu sırada denk geldikleri Çingene konvoyu, askerlere “Çok güzel içkilerim var. Hem de fıçıylan…” diyerek içki satmaya kalkmış.
Bu tekliften memnun kalıp içkileri satın alan Avusturyalı askerler, Osmanlı askerlerini aramayı bırakıp oracıkta içki partisi vermeye başlamışlar.
.
Daha sonraları keşif askerlerinin geri dönmemesinden şüphelenen Avusturya ordusu komutanı, askerlerinden bir kısmını da bu öncü birliği aramak için arkalarından yollamış.
.
Arama görevi üstlenen piyade ekibi, içki partisindeki askerleri görünce, geri dönüp bilgi vermek yerine âleme katılmak istemişler.
.
Ancak âlem yapan ilk ekip olan “Hussarlar” içkilerini sonradan gelen piyadeler ile paylaşmak istemeyip, içki fıçılarının etrafını sararak fıçıları korumaya çalışmışlar.
.
İki grup arasında çıkan tartışma esnasında askerlerden birisi tüfeğini ateşleyince…
Ortalık karışmış.
.
Çıkan çatışma sırasında bazı piyadeler, çakırkeyif olan Hussarlar’ı korkutmak için “Turciiii Turciiii” diye bağırmışlar… (ki bu Romence’de “Türkler Türkler” anlamına gelmektedir.)
Hussarlar gerçekten de Türklerin geldiğini düşünüp kaçmaya başlamış ancak bu olayın bir korkutma taktiği olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir takım piyadeler de kaçmaya başlamış.
.
Avusturya ordusunun ana yapısı adeta toplama kampı gibiymiş.
İçlerinde İtalyanlar, Slavlar, Avusturyalılar ve çeşitli azınlık gruplardan askerler varmış.
Bu sebeple aralarında iletişim sorunu yaşayıp zaten pek de anlaşamıyorlarmış.
.
Askerlerin kaçıştığını gören Avusturyalı subaylar, Almanca “Durun!” anlamında “Halt! Halt!” diye bağırınca ortalık panayır yerine dönmüş.
Zira Almanca bilmeyen askerler bunu “Allah! Allah!” olarak anlamışlar.
.
Bu hengamede süvarilerin kampa doğru dörtnala geldiğini gören bir birlik kumandanı, “Osmanlı Akıncılarının saldırısına uğradıklarını” zannedip, topçulara ateş emri vermiş.
.
Bu sırada, çatışma sesini duyan askerler ne olduğunu anlayamadan kaçmaya başlamışlar.
.
Birlikler her gördüğü gölgeyi Türk zannedip vurmaya başlamış fakat korkudan, aslında ateş ettikleri kendi askerleri olduğunu fark etmemişler bile.
.
Bu kargaşa sonucu tüm ordu geri çekilmiş.
.
Aksilik bu ya, Avusturya İmparatoru ve Başkomutan Arşidük II. Joseph de atını küçük bir çaya sürerken attan düşüp sakatlanmış.
.
İki gün sonra olay yerine ulaşan Osmanlı Ordusu, 10.000 kadar ölü ve yaralıyla karşılaşmış.
Ne olduğunu anlamamışlar bile.
Tabi sonunda “Karanşebeş” şehrini rahatlıkla ele geçirmişler.
.
Bu savaş, tarihteki en ilginç savaşlardan birisi olarak tozlu raflarda yerini almış.
.
Sonra mı?
.
21 Eylül 1788’deki bu Osmanlı Ordusunun galibiyetine rağmen, iki cephede hem Avusturya hem de Rus Orduları ile savaşmak zorunda kalan Osmanlı Ordusu zor bir sürece girmiş.
.
17 Aralık 1788’de Ruslar ani bir saldırı ile Ozi Kalesi’ni kuşatarak 25.000 kişiyi alçakça katletmişler.
Bu haberi alan halkın “Veli” sıfatı verdiği Sultan 1.Abdülhamid, kederinden rahatsızlanarak felç olmuş ve felçli felçli bu ağır devlet işlerini ifa eder iken 7 Nisan 1789’da vefat etmiş...
 
TARİHTEKİ SAÇMA SAVAŞLAR
Dünya tarihinde komik olduğu kadar saçma sebeplerle birbirine saldıran, ölümlere sebep olan devletler de mevcut.
.
Misal bir kişinin şahsi borcu yüzünden, köpek kovalama yüzünden, “Neden kovamızı aldın” bahanesi ile yapılan savaşlar mevcut.
.
Madem konu açıldı işte bunlardan bir kaçı.
.
Meşe Kova Savaşı
1325’de başlayan bu savaşın tek sebebi basit meşeden yapılma bir kovaymış.
İtalya’nın iki kenti Modena ve Bologna arasında gerçekleşen bu savaşı başlatan taraf ise Modenalı askerler olmuş.
Bologna’ya saldıran askerler şehirden değerli bir şey çalmak için bir adet meşe kovayı götürmüş.
“Vay sen misin bizim kovayı alan?” diyerek bunu gurur meselesi yapan Bolognalı’lar, meşe kovayı geri almak için savaş başlatmışlar.
İki taraf arasında savaş 12 yıl sürmüş ve birçok insan hayatını kaybetmiş.
Sonunda Kova hala Modena’daki çan kulesinin tepesinde asılı duruyormuş.
Kova gelmiş, savaş bitmiş…
.
Pastane Savaşı
1828’de yaşanan olay şöyle gerçekleşmiş.
Meksika’da askeri darbenin arından birçok dükkân yağmalanmış.
Bu yağmalama esnasında zarar görenler arasında bir de Fransız pastaneci bulunuyormuş.
Pastane sahibi olaydan gördüğü mağduriyetini belirterek, Meksika hükümetinden yardım istemiş.
Ancak bu isteği geri çevrilmiş.
Bunun üzerine Fransız hükümetine şikâyet mektubu atmış ve Meksika’yı adeta ispiyonlamış...
Dönemin Fransa Kralı Louis-Philippe, Meksika’dan “Borcun ödenmesini” istemiş.
Meksika hükümeti buna yanaşmayınca, Fransa 600 bin pesoluk bir borç çıkarmış.
Hükümet onu da ciddiye almayınca 1838’de Fransız Donanması, Veracruz şehrinin kıyılarına gelip San Juan De Ulua Kalesini bombardımana tutarak savaş başlatmış.
Kısa süre sonra Meksika orudusu “Bu bir savaştır” diyerek karşılık vermiş.
Savaş tam bir yıl sürmüş.
Adamın borcunun ödenip ödenmediğini bilmiyorum ama bu savaşta 250 kişi hayatını kaybetmiş.
.
Molotov Kokteyli
Viyaçeslav Molotov, zamanın Sovyet Rusya Dışişleri bakanıdır.
Sovyet propagandacılığının güzel bir örneği olarak Fin-Rus savaşında, bir uluslararası radyoda, “Biz aç Fin halkına ekmek atıyoruz” diyerek Rus bombardımanını aklısıra gizlemiş.
Finlerse o zamanlar ekipman eksikliğinden, Rus tanklarına karşı etkili bir savunma geliştirmişlerdi:
“Tankı yakarsan, zırhını delmekle uğraşmıyorsun.”
Bunun da en etkili yolu, bir şişenin içine yanıcı madde koyup atmaktı.
Molotov’un “Aç Fin halkına ekmek atıyoruz” sözü Finleri çok kızdırmış.
Onlar da bu geliştirdikleri ilkel ama etkili silaha “Molotov Kokteyli” demişler ve “Biz de sana kokteyl ikram ediyoruz” savaşta kullanıp karşı propaganda yapmışlar.
.