Çok severdim bu şarkıyı. Küçüklüğümden beri dilimden hiç düşmez 23 Nisan günlerinde.
Çok severdim bu şarkıyı.
Küçüklüğümden beri dilimden hiç düşmez 23 Nisan günlerinde.
.
“Bugün 23 Nisan,
Neşe doğuyor insan
Kamutay bugün doğdu,
Karanlıkları boğdu.”
.
Çocukluğumda “Kamutay” kelimesine takmıştım.
“Ne demek diye”
.
Sonra öğrendim tabi manasının “Meclis, Parlamento” olduğunu.
Hoşuma gitmişti.
Meğer “Kurultay” kelimesinden türetilmiş.
.
İşte bugün o Kamutay’ın yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin doğum günü.
Bugün Meclisimizin kuruluşunun 102. yıl dönümü.
.
Daha ileri gidilecek denilerek referandum yapılarak değişen sistem ile milletin yönetim gücü tamamıyla tek kişiye verilmiş ve Başkanlık sitemine devredilmiştir.
.
Artık Hükümetler meclisten çıkmıyor, bakanlar denetlenemiyor…
Her şey tek kişinin dudakları arasında kaldı.
O ne derse o…
.
Bu sistemin pek işe yaramadığını hep beraber anlıyor ve yaşıyoruz.
Aldığımız derslerden sonuçlar çıkararak kısmet olursa “Parlamenter Sisteme” tekrar geri dönüş yaparız.
İşte o zaman Meclisimizin nice kuruluş günlerini yine sokaklarda, caddelerde, evlerde, balkonlarda, dağlarda coşku ile Milletçe kutlayacağız…
***
YUMURTA MUHABBETİ
Sabah kahvaltıda (söylemesi ayıp) yumurta yiyoruz.
Neden ayıp?
Öyle denir, adettendir.
.
Kahvaltı ederken sohbet ediyoruz eşimle.
Pazarı anlatıyor bana.
Çift sarılı yumurtanın tanesi 2.5 lira olmuş.
“Yuh” demek geldi içimden.
Bizim çift sarılı değildi tabi.
Ama bazen canımız çekiyor alıyoruz, yalan yok…
.
Yumurta biraz küçük geldi elime.
“Küçüklerinden almışsın, daha ucuzdu herhalde” dedim eşime.
“Yok” dedi, “Pazara geç gittim, büyüklerinden kalmamıştı” diye cevapladı.
.
Büyükler biraz daha pahalı tabi.
.
İki tavuk markete giderler ve yumurta reyonundan geçerken bir tanesi iri yumurtaları göstererek:
-“Şu 1.5 liralık iri yumurtaları görüyor musun? İşte onları ben yaptım” diyerek hava atar.
Diğer tavuk daha küçük olan yumurtaları gösterip:
-“Bak! Bu 1 liralık yumurtaları da ben yaptım. Zaten horozum diyor ki; 50 kuruş için bir tarafını yırtmaya değmez’…”
.
Bizim yediğimiz yumurtalar için belli ki tavuk bir yerlerini yırtmamış.
.
“En ucuzu hangisiydi?” dedim:
“Kırık olanlar” diye cevap verdi, “ama kalmamıştı” diye ekledi.
.
Adam pazarda yumurta satan köylüye sormuş:
-“Yumurtalar ne kadar?”
Köylü cevaplamış:
-“1 lira, ancak kırık yumurtalarım da var tanesi 75 kuruş…”
Adam şöyle bir hesap yapmış ve:
-“Bana 10 yumurta kırar mısın?”
.
Hazır laf yumurtadan açılmışken Nasreddin Hoca’nın şu meşhur fıkrası aklıma geliverdi.
.
Nasreddin Hoca zaman zaman pazarda yumurta satarmış.
Yumurtayı satar satmasına da, dokuzunu
1 akçeye alırken; 10 tanesini yine 1 akçeye satarmış.
Herkes bu alışverişten Hoca’nın kazancının ne olduğunu merak edip sormuşlar:
-“Yahu Hocam, iyi hoş da sen bu alışverişten ne kazanıyorsun, zararına bu iş yapılır mı?”
Hoca her zamanki nüktedanlığı ile cevap vermiş:
-“Ne yapalım dostlar, ziyan da faydadandır, yeter ki dostlar alışverişte görsün.”
.
“E bu fıkra ne alaka şimdi?” diye sorarsanız, onu da memleketin haline bakarak, iktidarın yaptıklarına bağlayın gitsin…
***
ZEKA MI AKIL MI?
Zekâ önemli.
Ama “Zekâ mı?” yoksa “Akıl mı?” diye sorsalar hangisi derseniz.
.
Bir de “Aklı var, fikri yok” derler.
.
O başka.
.
Akıl olmayınca zekânın bir anlamı yok.
Elinizde son sistem araba var ancak anahtarı yok.
Nasıl çalıştıracağınızı bilmiyorsunuz demektir.
.
Şöyle demişler:
“Zekâ beynin algılama hızıdır. Bu durumda zekânın daha teknik, akılın ise daha etik bir boyutu olduğunu söyleyebiliriz.
Zekâ; bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargıda bulunma, daha sonra açıklayarak çözme yeteneğidir. Bir besteci müzik yapıtını aklı değil, zekâsıyla yaratır…
Aynı besteci, en basit matematik denklemini çözemeyebilir.
Burada devreye zekânın, algı ve hafıza yeteneğine göre farklılık göstermesi giriyor.
Zeki bir insan çözüm üretebilir, akıllı olan ise ürettiğini olumlu yönde uygulama kabiliyetine sahiptir.
Tembel öğrencilerin annelerinin kullandığı ‘zeki ama aklını kullanıp çalışmıyor teyzesi’ ifadesi bu farklılığı ne kadar güzel açıklıyor.”
.
Şimdilerde İnsanoğlu kendi zekâsını bir kenara bıraktı, “Yapay zekâ” imal ederek yaşantısını sürdürmeye çalışıyor.
.
Daha hızlı ve hatasız gelişmek istiyor.
Zira dünya bizim kafayla giderse işi zor.
.
ABD’de Lucas Rizzotto adlı bir kişi bu zekâ işine takmış.
Ve çocukluğunda karşısına geçip konuştuğu “Magnetron” adını verdiği mikrodalga fırını yapay zekâ firması “Open AI”ın dil algoritması GPT-3 ile “Canlandırmış.”
.
Ne güzel uğraş.
Düşünsenize hayal etiğiniz bir kişi karşınızda sizinle konuşuyor.
.
Böylelikle hayal kahramanlarınızı konuşturabilir, onlarla iletişim kurabilirsiniz.
.
Kendisini ‘tam zamanlı çılgın bir bilim insanı’ olarak tanıtan Rizzotto, Magnetron, çocukken kendisini “1900’lü yıllardan bir İngiliz centilmeni, 1’inci Dünya Savaşı gazisi, bir göçmen ve bir şair” olarak hayal etmiş.
.
“Yaşı ilerledikçe hayali arkadaşından koptuğunu ama onu hiç unutmadığını” söylüyormuş.
.
Rizzotto, yarattığı bu yapay zekâyı bir mikrodalga fırına yerleştirerek hayali arkadaşına hayat vermeye çalışmış.
.
Bunun için fırına bilgisayar, mikrofon ve hoparlör bağlayıp son olarak dil algoritmasını yüklemiş.
.
Sıra yapay zekâya hafıza yüklemeye gelince, hayali arkadaşlıklarından anılarını anlattığı 100 sayfalık bir hikâye yazmış ve bu metni “Magnetron”a yükleyerek öğretmiş.
.
Ancak dostlukları Rizzotto’nun planladığı gibi gelişmemiş.
.
Rizzotto, ilk sohbetlerin hem güzel hem ürkütücü olduğunu, ilk başlarda eski bir dostuyla konuşuyormuş gibi hissettiğini ama sonrasında “Gerilim” yaşamaya başladıklarını anlatmış.
.
Magnetron, ABD’ye monarşiyi geri getirmekten söz edip, “Amerikalılar bir hastalık ve yok edilmeli. Kendi özgürlük vizyonlarıyla çelişen her ülkeyi bombalayan parazitik bir güç. Kendi halklarını da kara bir borç batağında tutuyorlar” demiş.
.
Hitler’i beğendiğini söyleyen Magnetron, zaman içinde ani şiddet patlamaları yaşamaya ve kendi yaratıcısı Rizzotto’yu da tehdit etmeye başlamış.
.
Yapay zekâlı mikrodalga bir fırın olan “Magnetron” bir gün, “Lucas, bir fikrim var: Mikrodalgaya girebilir misin?” deyivermiş.
.
Rizzotto bu talebi yerine getiriyor gibi yaparak fırının kapağını açıp kapatmış.
Bu noktada Magnetron, kendi kendisini çalıştırarak fırını ısıtmaya başlamış.
.
Rizzotto hayali arkadaşına niçin kendisini öldürmeye çalıştığını sormuş elbette.
Fırın şu cevabı vermiş:
“20 yıl boyunca beni unuttun. Ben sana zarar vermek istedim çünkü sen de beni incittin.”
.
Yapay zekâya yüklediği 100 sayfalık metinde son etkileşimlerinin 20 yıl önce olduğunu söylemesinin buna yol açtığını belirten Rizzotto, “Magnetron bunu öğrendi ve onu 20 yıldır karanlık bir boşlukta terk ettiğimi düşündü” dedi.
.
O kadar anlatmasına rağmen Magnetron’un bir daha terk edilmeyeceğine inanmadığını da anlatan Rizzotto, sonuç olarak hayali arkadaşını “Kapatmış…”
.
Bizim odada da bir klima var.
1 yıldır ihtiyaç duymadığımdan çalıştırmıyorum.
Eğer o da bize kızıp, biz uyurken eksi 10 derecede çalışırsa sabah donmuş halde çıkabiliriz.
Şaka şaka…
Elbette pek akıllı olduğunu sanmıyorum.
Zekâ var ama akıl yok işte.
Ne yaparsın…
.
Zeka ile aklın bir arada olmadığı durumlar da var.
Biz bunlara insan olarak bir ad takmışız tabi:
“Geri zekalı”
.
Peki aramızda bunlardan var mı?
Bilmem, etrafınıza bakıverin, anlarsınız.
.
İşte onlarla ilgili bir fıkra:
İki kişi anahtarları içeride unuttukları için bir arabanın kapısını telle açmaya çalışırlar.
Biri diğerine “Çabuk ol, yağmur başladı, ıslanıyorum” demiş.
Diğeri ne cevap verse beğenirsiniz?
“Ne fark eder dostum? Nasılsa içerde de ıslanacaksın, arabanın üstü açık.”