Bu ülkenin en büyük problemlerinden biri de konut problemidir.
.
Zira sabit gelirli vatandaşların maaşlarındaki en büyük gideri “Kira bedelidir…”
.
Yaşanan ekonomik sıkıntılar karşısında zam yapılan kira bedelleri ile yolunu şaşıran maaşlılar, sandık başında bunu elbette kaile alacaklardır.
.
Bu durumu fark eden iktidar, nihayet konut sorununa el atarak bir çözüm niteliğinde bazı öneriler getirmeyi seçtiler.
.
İşte bunun öne çıkanları şunlar:
“İlk kez konut alacaklara, 2 milyon liraya kadar değere sahip birinci el konut satın almalar için, 10 yıla kadar vadeli ve aylık yüzde 0,99 faizle kredi verilecek…”
.
Asgari ücretin 4250 lira olduğu bu ülkede 2 milyon lira kredi alıp, yüzde 0.99 faiz ile 10 senede geri ödeyecek babayiğit var mı çok merak ediyorum.
.
Hesabı kolay.
.
On yıl vadeli, %0.99 faizli,
2 milyon TL kredinin “Anapara+faiz” maliyeti:
3.763.724,76 Lira.
3.763.724 TL/120 aya bölersek aylık geri ödeme taksiti:
31.360,87 Lira.
.
Şu yorum yapılmış:
“Yani bu krediyi kullanarak konut alan on yıl boyunca her ay 31.360 TL ödeyecek.
‘2 milyonluk değil de 500 binlik konut al’ diyebilirsiniz.
Bulursak alalım!...”
.
İktidara göre konut sorunu bu formülle çözülmüş oldu.
.
Yahu adam daha 2500 lira olan (ki en düşük) kirasını ödeyemiyor, dalga mı geçiyorsunuz?
.
Derseniz ki:
“Hiç mi birikimi yok?”
.
O zaman haklısınız…
.
Çünkü size, “Dünyadan haberiniz yok” derlerdi.
.
Kendi vatandaşına ulaşılması zor kredi imkânı sunan iktidar, Suriyeliler için bakın ne yapılmış?
.
“Geçtiğimiz yıl sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle Suriye topraklarında gerçekten çok zor şartlarda yaşayan insanlar için 100 bin briket ev yapma projesini başlattık. Bu proje kapsamında 57 bin briket evi tamamladık, 20 bini ile ilgili çalışmalar sürüyor, kalan 23 bin evi de en kısa sürede yapacağız. Bu sayıyı daha da artırmamız mümkün olabilir…”
.
Bu ülkede;
Devlet eliyle yapılan briket evlere muhtaç olup, şimdi verseniz içinde şükredip yaşayacak çok insan ürettiniz…
Üstüne üstlük, bayram kuyruğuna rağmen 200 liracık verip trilyonluk köprüden geçemeyenler de cabası…
.
Bizim iktidarın gündemi ise şu:
“İkinci köprüyü yapalım…”
***
I IH…
Yaşananların sorumlusu olarak iktidarı görmek elbette işin doğası.
Muhalefetin zerre kadar müdahalesi olmamasına rağmen, meydanlara çıkıp “Bunların yüzünden oldu” demek yalanın daniskası.
.
Söylenenlere inananların olması ise başka bir gariplik
.
Yahu anahtar onda,
Direksiyon onda,
Bütçe onda,
Yetki onda…
Sonra?
Muhalefet suçlu…
.
Biz suçun kimde olduğunu biliyoruz da söyleyemiyoruz.
.
Vaktiyle adamın biri, bir deve ve yavrusunu alıp yola çıkmış.
Yavru deve:
-“Anne, dizlerim titriyor. Hissikablelvuku bir tehlike seziyorum, dönelim.”
Anne deve, başını çevirip yavrusuna bakmış ve yola devam etmiş.
Yavru deve bunu tekrar edince anne deve:
-“Yavrum, sezdiğin tehlikeyi ben de yola çıkmadan sezmiştim. Senin veya benim bu tehlikeyi sezmem önemli değil. Asıl sahibimizin bunu sezmesi gerek. Yoksa biz de onunla beraber helak olacağız…”
.
“Bu politikalar sonunda ne olacağını biliyorum” ama diyemiyorum, çünkü yapılan anketlerde hala iktidara oy vereceğini söyleyen ve söylenenlere inanan yüzde 25 vatandaş var.
.
Kendi anketlerinde bu oran yüzde 46…
Bunu görünce “Yok artık” demekten kendimi alamıyorum.
.
Bazen iktidara destek verenlerle konuşuyorum ve soruyorum:
“Neden?” diye.
Cevap şöyle:
“Kim gelecek?”
.
“Yahu başka biri gelse ve kollarını göğsünde kavuşturup, hiçbir şey yapmasa,
Orayı burayı karıştırmasa ve faizi, doları ellemese daha iyi yönetir.” desem de inanmıyor.
.
Cevap hep aynı:
“Kim gelecek?”
.
Kılıçaroğlu var.
“I ıh…”
.
Akşener var.
“I Ih…”
.
Daha önce denenmiş Davutoğlu var.
“I ıh…”
.
Ekonomiyi daha önce düzgün yürütmüş Babacan var.
“I ıh…”
.
Karamollaoğlu var.
“I ıh…”
.
Sıkılıyor ve soruyor tekrar:
“Kim var?”
.
Adamın başkasına vermeye gönlü yok, bahane üretiyor.
.
İşte bu anketten muhalefet kendisine ders çıkarmalı.
Bu adamın oyunu almak için uğraşmalı.
.
Bu adam ne istiyor?
Ona bakmalı.
.
Hani anketlerde “Kararsızlar” kısmı var ya?
Hani başka tercih yapmayan,
İşte onlar bu adamlar.
Eğer seçenek bulamazlarsa sandıkta tekrar İktidara geri dönecekler demektir.
.
Seçimi kazanmanın tek yolu bu adamı kazanmak…
Gerisi hikâye…
***
DALKAVUK
Şu dönemde dalkavukluk oldukça revaçta.
.
Yanaşıyorsun, murada eriyorsun.
.
Derler ki: “Yerdeki parayı almak için eğileceksin…”
.
Bazıları için oldukça zor olan bu durum, bazıları için çok kolay.
Günümüzde bunun örneklerini çok gördük.
.
Kolay denileni yaptıktan sonra arkanızda bırakacağınız manevi miras yıllar boyunca konuşulacak ve arakanızdan gelen nesillerinize “Yüz karası” olarak miras kalacaktır.
.
Zamanın birinde bir Hükümdar, dalkavuk seçimine bizzat katılmış. Kendi dalkavuğunu kendi seçmek istemiş. İlk adaya sormuş:
-“Sen dalkavuk musun?”
-“Evet efendim.”
-“Hiç de dalkavuğa benzemiyorsun?”
-“Olur mu efendim?” deyip referanslarını sıralamış.
Hükümdar biraz düşünüp ona yol vermiş.
Bu şekilde epey elemeden sonra yine biri huzura alınmış:
-“Sen dalkavuk musun?” demiş
Hükümdar.
-“Dalkavuğum sultanım” demiş.
-“Hiç de dalkavuğa benzemiyorsun?”
-“Haklısınız efendim; pek dalkavuğa benzemem.”
-“Sanki biraz benziyorsun?”
-“Evet sultanım, biraz benzerim.”
Bu meyanda sorular ve cevaplardan sonra Hükümdar:
-“Geri kalanlarla görüşmeye gerek yok. Ben dalkavuğumu buldum” demiş.
.
Bir başka fıkra ile yazımıza son verelim.
.
Padişahın biri, patlıcanı çok severmiş. Ne zaman; “Şu patlıcan musakkaya bir türlü doyamıyorum” dese, dalkavuğu da;
“Aman padişahım, siz söyleyince ağzımın suyu akıyor. Akşam olsa da yesek” dermiş. Padişah imambayıldıdan söz edecek olsa;
“Padişahım, şu imambayıldıyı icat edenin mekanı cennet olsun, nefis bir yemek. İnsan yemeye doyamıyor” dermiş.
Padişah; karnıyarıktan, patlıcan dolmasından, kızartmasından, kebabından, patlıcan salatasından, turşusundan ve reçelinden söz ettikçe, dalkavuk da göklere çıkarırmış...
Gel zaman git zaman, padişah patlıcandan nefret etmiş. Sofraya değil yemeği, salatası, turşusu, tatlısı, patlıcanın (P) harfinin gelmesini bile yasaklamış.
“Şu patlıcan musakkanın neresini beğenirler de yerler, bir türlü anlamıyorum” dediğinde, dalkavuk da padişahın sözünü tamamlamış;
“Aman padişahım, bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım...”
Padişah, bir başka gün;
“Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar güzel salata çeşidi varken akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar... Anlamak mümkün değil!” dediğinde, dalkavuk sözünü kesercesine atılarak eklemiş:
“Padişahım, bu insanlarda damak zevki diye bir şey yok. En iyisi, patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamalı... Adını bile duymaktan nefret ediyorum...”
Bu konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın olmadığı ortamda, dalkavuğa sormuş;
-“Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkartırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin hayret!”
Dalkavuk da hemen yanıtlamış;
-“Bana bak arkadaş... Bana bak... Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?”
.
İşin sırrı burada işte.
Dalkavukluğa devam…