Üç kadın arkadaş bir kaza sonucu aynı anda hayatlarını kaybedip cennete giderler.
Üç kadın arkadaş bir kaza sonucu aynı anda hayatlarını kaybedip cennete giderler. Cennetin kapısında onları karşılayan melek:
“Burada uymanız gereken tek kural var. O da ördeklere dikkat edin sakın üstlerine basmayın” der.
Sonra kapı açılır üç kadın Cennete girerler. Gerçekten de etrafta ördek doludur. Üstlerine basmamak adeta imkânsızdır. Dikkat etmesine rağmen kadınlardan biri kazayla bir ördeğin üstüne basar.
Hemen melek belirir.
Yanında son derece çirkin bir adam vardır.
Kadını kolundan adama kelepçeler ve:
-“Ördeğin üstüne basmanın cezası olarak sonsuza kadar bu çirkin adama kelepçeli olarak yaşayacaksın” der.
İkinci gün kadınlardan biri yine kazayla bir ördeğin üstüne basar ve melek anında yanında çok çirkin bir adamla gelip o kadını ceza olarak adama kelepçeler.
Üçüncü kadının gözü bu olaylardan çok korkar.
Diğerlerinin akıbetine uğramamak ve sonsuza kadar çirkin bir adama kelepçelenip yaşamamak için her attığı adıma acayip dikkat etmeye başlar.
Aradan aylar geçer ve hiçbir ördeğin üstüne basmaz.
Derken bir gün melek belirir.
Bu kez yanında boylu poslu inanılmaz derecede yakışıklı bir adam vardır.
Melek hiçbir şey söylemeden yakışıklı adamla kadını kelepçeler ve yine bir şey söylemeden çeker gider.
Kadın artık mutluluktan uçmaktadır.
O güne kadar gördüğü en yakışıklı adamla kelepçelenmiştir.
Adama döner ve:
-“Ben acaba ne yaptım da sonsuza kadar senin gibi yakışıklı bir adamla birlikte olmayı hak ettim?”
Adam suratı asık bir şekilde cevap verir:
-“Vallahi seni bilmem ama ben az önce bir ördeğin üstüne bastım…”
***
Anne alışverişe çıkar, iki buçuk yaşındaki bebeğe babası göz kulak olur.
Yavrucak halının üzerinde 'çay seti' oyuncağıyla oynarken baba da koltuğunda gazetesini okur, ara sıra da bebeğinin kendisine -çay seti oyuncağının minik plastik fincanlarıyla- ikram ettiği suları çay niyetine içer ve oyuna katılır.
Derken anne eve gelir;
Baba, anneye “Sus” işareti yapa ve bebeği izlemesini ister.
Bu çok şirin oyununu anne ile paylaşmayı düşünür.
Anne, bebeğin elinde çay fincanıyla salondan çıkıp, biraz sonra içi su dolu olarak babasına getirmesini ve babanın da onu çay içer gibi içmesini izler.
Sonra gayet sakin bir tavırla elindekilerle mutfağa geçerken eşine seslenir:
-“Oyun arkadaşının uzanabildiği tek su kaynağının klozet olduğunu biliyorsun, değil mi kocacığım?”
***
Seçim öncesi listeleri düzenleniyordu. Genel Başkan bir öneride bulundu:
-“Aday listesine Ali Bey'i mutlaka alın.” Hemen itirazlar yükseldi:
-“Ama efendim, o aptalın biridir.”
-“Memleketimizde hatırı sayılır oranda aptal var. Onların da temsil edilmek hakkıdır.”
***
Köylü, yeni doğan bir sıpayı kucağına almış evine dönerken, iki ortaokul öğrencisi kendisine takılır ve:
-“Hayrola amca, derler. Oğlunu nereye götürüyorsun böyle?”
Adam, kendine yapılan bu terbiyesizliğe aldırmamış görünerek cevap verir:
-“Gittiğiniz okula kaydını yaptıracağım...”
***
Bilim adamları, bir gün mağarada yaşı 1.582.903 olan bir insan fosili bulur, bu fosili istihbarat teşkilatlarını sınamak amacıyla kullanma kararı alırlar.
Önce Japon istihbaratı mağaraya girer ve 15dk sonra dışarı çıkıp derler ki;
-“Bu fosilin yaşı 1.400.000 ila 1.600.000 arasında...”
Daha sonra CIA girer ve 12 saat sonra bayağı bir havalı şekilde çıkarlar:
-“Bu fosilin yaşı 1.500.000 ila 1.600.000 arasında…”
Hemen ardından KGB girer ve sırf Amerikalılara inat içerde 2 gün kalırlar.
49. saatte çıkar derler ki;
-“Bu fosilin yaşı yaklaşık olarak 1.550.000 ila 1.600.000 arasında...”
Sıra MİT’e gelir.
Aradan bir hafta geçer mağaradan ses yok, 1 ay olur ses yok, 1.5 ay olur ses yok…
Derken 3 ay sonra biri çıkar dışarıya...
Yaka paça dağılmış gömleğin yarısı dışarıda...
Sigarası için bir ateş ister, sigarasını yakar, o sırada gazeteciler heyecanla;
-“İçeride çalışmalar nasıl efendim? Fosilin yaşını bulabildiniz mi?”
Ajan sigaradan bir fırt çeker ve:
-“Fosilin yaşı tam olarak 1.582.903”
Bunu duyan gazeteciler şaşkınlıkla sorarlar:
-“Nasıl başardınız bunu, fosilin yaşını tam olarak nasıl tahmin ettiniz?”
Ajan sigaradan derin bir nefes çeker ve:
-“Zor oldu ama konuşturduk herifi…"
***
Toplu sözleşme pazarlığından yeni çıkan sendika başkanı, salonda toplanmış işçilere ateşli bir söylev çekmektedir:
-“Yoldaşlar! Yönetimle yeni bir sözleşme yaptık. Bundan böyle haftanın dört günü daha çalışmayacağız!”
Kalabalık;
-“Yaşasın!”
Başkan daha coşkulu;
-“Çalışma saatimiz beste değil, dörtte bitecektiiirrr!”
-“Yaşaaaaaa!!”
-“Çalışmaya dokuzda değil, on birde başlayacağııızzz!”
-“Helaaallll!!”
-“Maaşlarımız yüzde 150 artacaktııırrr!”
-“Vaaaaaauuuuuvvvv!!”
-“Yalnızca Çarşambaları çalışacağıııız!”
Bu sözün ardından derin bir sessizlik olur. Derken arkalardan bir ses duyulur:
-“Her çarşamba mı?”
***
İşadamı Temel, bir gün işten erken çıkıp eve gelmiş ki ne görsün?
Karısı, evdeki divanın üzerinde muhasebecisiyle sevişiyor.
Ertesi gün düşünceli halini gören Dursun'a durumu anlatmış.
Dursun sormuş:
-“Peçi şimdu ne yapacaksun?”
Temel:
-“Haçan bende oni düşüneyrum.”
Dursun, Temel'i biraz sakinleştirmek istemiş:
-“Sakin ha uşağum bir deliluk yapmayasun!”
Aradan birkaç gün geçmiş.
Dursun, Temel'e yolda rastlayınca merak edip sormuş:
-“Ula uşağum ne ettun senun meseleyi?”
Temel:
-“Haçan hallettum, hallettum.”
Dursun meraklanmış:
-“Nasul ettun? Pirine fenaluk etmedun değul mi?”
-“Yok etmedum.”
-“Kariyi mi boşadun?”
-“Ula fistuk gibi kari boşanur mu?”
-“Muhasebeciyi mi kovdun?”
-“Bütün defterler herifun elinde, kovamayrum pokyiyenun uşağuni.”
Dursun artık iyice meraklanmış.
-“Peçi ne ettun?”
-“Divanu sattum!...”
***
Adam bara gitmiş tam arkasında bir devekuşu…
-“Bir bira...!” demiş adam…
-“Ben de...!” demiş devekuşu.
Barmen servisi yapmış…
-“Hesap üç dolar kırk iki cent!” demiş…
Adam elini cebine sokmuş bir avuç para çıkarıp bara koymuş. Saymış barmen… Kuruşu kuruşuna 3 dolar 42 cent!...
Ertesi gün
-“Viski!” demiş adam.
-“Ben de!” demiş, devekuşu.
-“Yedi dolar ondörtcent!” demiş barmen…
Yine elini cebine atmış adam…
Pat!.
Çıkartmış parayı.
Tamtamına 7 dolar 14 cent…
Günlerce devam etmiş bara gelişler...
İçki...
Aynısı devekuşuna...
Aynen cepten para...
Merak etmiş barmen sonunda...
-“Kuzum nedir bunlar... Parayı saymadan tamtamına çıkarıyorsun cebinden...”
-“Ben sihirli bir lamba buldum. Bir bardak bir şey veya bir RollsRoyce almaya kalksam cebimde kuruşu kuruşuna parasını buluyorum..!”
-“Peki… Peki bu devekuşu?” diye sormuş Barmen...
-“Haa o mu? Bir de benimle aynı zevkleri paylaşan uzun bacaklı bir piliç dilemiştim..!”
***
Üç Karadenizli bir aksam meyhanede acayip dertli bir şekilde kafa çekiyorlar.
Kafalar kıyaklaşınca İdris başlıyor;
-“Karım nasıl beni aldatır? Hem de bir yazarla” diye söylenmeye.
“Nereden anladın bir yazarla aldattığını?” diye sorar diğerleri.
-“Nereden olacak bir akşam eve geldiğimde yatağın altında bir roman buldum” der.
Biraz sonra Dursun bir “off” çeker ve o da başlar derdini anlatmaya;
-“Benim karı da beni bir aşçı ile aldatıyor.”
“Nasıl anladın?” diye sorunca diğerleri.
Dursun;
-“Geçen gün gündüz vakti eve geldiğimde bizim yatağın altında bir kepçe buldum” der.
Bunları dinleyen bizim Temel öyle bir of çeker ki masayı titretir.
“Hayrola!” der diğerleri.
Temel:
-“Sormayın arkadaşlar sizi dinleyince benim derdim on kat daha arttı” der.
Diğerleri buna bir anlam veremez ve “Nasıl yani?” diye sorarlar.
Temel;
-“Uzun zamandır bizim karıdan şüpheleneydum. Geçen gün gündüz vakti eve bir baskın yapayım dedim. Bi baktım yatağın altında bir jokey var. Demek ki bu karı beni bir at ile aldatayi.”