Bugün 27 Mayıs. Eskiden bayram olarak bile kutlanmıştı yıllarca. Ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın, devletin özür dilediği bir kavram olmuştur sonuçta.

Bugün 27 Mayıs. Eskiden bayram olarak bile kutlanmıştı yıllarca. Ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın, devletin özür dilediği bir kavram olmuştur sonuçta. Sürecin nasıl geliştiğini elbette o dönemi yaşayanlar çok daha iyi bilir. Özellikle ikinci dünya savaşı sıraları, savaş olasılığı nedeniyle hazırlıklar, vergiler, yatırım sancıları ve sonrasında Adnan Menderes hükümeti ve yaşanan bollukları herkes bilir ve kabul eder. Dolar bile on yıl boyunca bir kuruş değişmemiştir.
Atatürk’ün son döneminde İsmet İnönü hem Başbakanlıktan hem de Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığından alınmış, sadece Malatya Milletvekili olarak kalmıştır. Atatürk’ün vefatından sonra ise Cumhurbaşkanı olmuş, Celal Bayar ikinci defa Başbakanlığa getirilmiştir. Bu süreç içerisinde Cumhuriyet Halk Partisinden Celal Bayar’ın Başbakanlıktan alınmasından sonra ayrılmalar başlamış, özellikle devletçi ekonomiyi benimseyenlerle liberal ekonomi yanlıları ikiye bölünmüştür.
Demokrat Parti’nin 1946 yılında kurulması ve 1950 yılında tek başına iktidara gelmesi, çok partili hayata geçişin, gerçek anlamda demokratik kurumların fonksiyonel hale gelişin sonucudur. Daha önce de partiler kurulmuş ancak, siyasi iradelerini meclise taşıyamamışlardır.
Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes’in Başbakan oluşuyla Atatürk’ün “İktisaden Kuvvetli Olmak” felsefesi hayata geçirilmeye başlanmıştır. On yıl içerisinde tarımda %120, sanayi ve enerjide %300’e varan büyümeler gerçekleşmiştir. Demir-çelik fabrikaları, şeker fabrikaları, karayolları, tekstil gibi alanlarda önemli yatırımlar yapılmış, gayri safi milli hasıla %140 artmıştır. Çok ciddi kur ayarlaması yapılmış olmasına rağmen devletin borcu 1 milyar dolar bile değildir. Sanayide yapılan ilerlemeler, tarımda da kısmen kendini göstermiş, yüksek verimli çeşitlerle, modern teknolojiyle verimlilik artırılmaya çalışılmıştır. Aynı dönemde balkanlardan yüz binlerce göçmen alınmış ve toprak sahibi yapılmıştır.
Ezanın Arapça okutulmaya başlanması, paralara tekrar Atatürk’ün portresinin konulması, Osmanlı Hanedanının haklarının iadesi gibi siyasi manevraların yarattığı rahatsızlıklar, 1957 yılından sonraki tutumlarda dışa vurmuş, 1946 yılında yaşanan çekişmelerin bir benzeri yaşanmaya başlamıştır. Oysa iktisadi yönden gelişmeler çok olumlu ve umut vericidir. Memleketin önceliklerine uygun ciddi yatırımlar yapılmakta ve bunun için Rusya’dan bile destek alınmaktadır.
Ne şekilde olursa olsun, yapılan darbe sonrasında her darbede olduğu gibi kısır iç çekişmeler sona ermiştir. Ancak milletin teveccühü değişmemiş, aynı partinin devamı olan Adalet Partisi tekrar iktidara gelmiştir. Bu sürecin farklı bir şeklini millet 12 Eylülde de yaşamıştır. Bu defa idam yerine sadece siyasi yasak getirilmiş, milletin teveccühü yine değişmemiştir.
İnsanlar olayları değerlendirirken kendi pencerelerinden değerlendirmektedir. Siyasi takıntılara dayalı değerlendirmeler elbette doğaldır. Takım tutar gibi siyaset yapmak, objektif ölçülerden insanları uzaklaştırabilmektedir. 27 Mayıs siyasi çekişmenin taraflarını üzmüş veya sevindirmiş olabilir. Ancak, idam kararları herkesi üzmüştür. Nitekim 1990 yılında iade-i itibar kanunu çıkarılmıştır. Millet 30 yıl sonra da olsa özür dilemiştir.
Kim bu memlekete katkı sağlıyor, ülkenin geleceği için bir tuğla koyuyor, bir çivi çakıyorsa, hangi mevki ve makamda olursa olsun vatansever O’dur.