Temel ile İdris bir bayrak direği boyama işini almışlar. Bu iş için ne kadar boya alacaklarını hesaplamak için direği ölçmeye çalışmışlar.
Çapını ölçmek kolay olmuş ama yüksekliği?
Onu ölçmek için Temel İdris’in omuzlarına çıkmış ama direğin tam tepesine ulaşamamış.
İdris; “Ben senden uzun boyluyum. Bir de ben deneyeyim!” deyip Temel’in omuzlarına çıkmış ama gene aynı sonuç… Oturup ne yapacaklarını düşünürken yanlarına iri-yarı bir adam yaklaşıp ne yaptıklarını sormuş.
Temel’le İdris sorunu anlattıktan sonra, adam direği yerden güç bela söküp yere yatırmış.
Boyunu ölçüp tekrar yerine diktikten sonra yoluna devam etmiş.
Gittikten sonra İdris’le Temel bakışıp gülüşmüşler:
“Aptal herife bak! Biz ona yüksekliğini sorduk o bize uzunluğunu verdi!..”
***
At yerde yatıyor, Temel başında tüfeği doğrultmuş duruyor.
Tetiği çekmek üzere…
Oradan geçen Dursun koşarak gelir;
-“Hayrola… Niye vuruyorsun atını? Ayağı mı kırıldı?”
-“Ayağı falan kırık değil. Ben yatırdım onu, vurmak için!”
-“Yahu bu kadar güzel ata kıyılır mı? Sakat da değil üstelik!”
-“Sakat… Kafadan sakat!”
-“Nasıl yani?”
-“Geçen gün atımla ormanda gezmeye çıkmıştım. Bir ara yürümek için indim. Dolaşırken ayağım ıslak çimlerde kaydı. Boylu boyunca düştüm. Bileğim fena halde burkulmuş. Anında şişti. Atım düştüğümü görünce hızla bana doğru koşmaya başladı…”
-“Ve gelip seni ezdi. Üzerine bastı fena halde.”
-“Yok canım! Sabret dinle… Atım beni kemerimden yakaladı. Havaya kaldırdı. Dörtnala eve kadar ağzında taşıdı. Beni bıraktı, aynı hızla doktora haber vermeye gitti…”
-“Ve sen bu harika atı vuruyorsun öyle mi, gerzek?”
-“Patlama dedim ya! Gerzek olan ben değilim o… Bu salak hayvan, doktor diye baytar çağırmamış mı?”
***
Naziler İngiliz, Fransız ve Temel’i esir almışlar ve ölüm cezasına çarptırmışlar.
Askerler sormuş:
-“Giyotinle mi ölmek istersiniz? Asılarak mı? Kurşuna dizilerek mi?”
İlk yanıt Fransız’dan gelmiş:
-“Benim atalarım hep giyotinle öldüler. Ben de giyotinle ölmek isterim!”
Onu almışlar kafasını yerleştirmişler giyotine.
Bırakmışlar bıçağı, tam kafasına 2 santim kalınca giyotin durmuş.
Giyotinin bozulmasına Almanlar sinirlenmiş;
Çünkü bu durumda Fransız kurtulmuş.
İngiliz:
-“Asılarak ölmek çok kötü. Beni de giyotinle öldürün.”
Almanlar giyotini tamir etmişler.
Ancak, giyotin yine tutukluk yapmış.
Sonuçta İngiliz de kurtulmuş.
Sıra bizimkine gelmiş.
Temel; -“Asılarak ölmek gerçekten çok kötü. Eee, zaten giyotin de çalışmıyor. En iyisi beni kurşuna dizin!”
***
Temel ile Dursun Nil Nehri’nin kıyısındaki otelde kalmaktadırlar.
Sıkılırlar, Temel kıyıda bir ‘taka’ gördüğünü, onunla gezinebileceklerini söyler.
Nil’e açılırlar. Temel, Piramitleri görünce;
-“Ne kadar modern bir memleket, camileri üçgen…”
Dursun; -“Ne kadar modern memleket, heykelleri kocaman…” derken, kayık alabora olmuş.
Zar-zor ters dönen kayığın üstüne çıkmışlar.
O sırada kendilerine yaklaşmakta olan timsah sürüsünü görünce Temel;
-“Ne kadar modern memleket, bak cankurtaranlarının hepsi Lacoste!..”
***
Üzerindeki kıyafet ve davranışlarından köyden geldiği belli olan bir adam, son dakikada yetiştiği trene binmiş.
Bindiği vagon dolu olduğu için oturacak yer bulamamış.
Diğer vagonları da tek tek dolaşmış, hepsi dolu...
Tam umudunu kestiği anda vagonlardan birinin boş olduğunu görmüş ve “MİLLETVEKİLLERİNE AİTTİR” yazısını da fark etmeden, girip oturmuş.
Biraz sonra, biri gelmiş ve adama çıkışmış;
-“Ne işin var burada, çabuk kalk! Burası, benim yerim!”
-“Nereden senin oluyormuş, para verip biletimi aldım. Burası da boştu, niye kalkayım?”
-“Bak arkadaş, şu levhaya dikkat etsene burada ‘milletvekillerine aittir’ diye yazıyor. Ben milletvekiliyim, sen kimsin?”
-“Hadi oradan be... Sen milletin vekili isen ben de aslıyım. Bu durumda milletin aslı oturur, vekili ayakta bekler!”
***
Temel ile Dursun askerde denizciymiş. Oturmuş sohbet ediyorlarmış;
Dursun demiş ki;
-“Sana biri iyi, diğeri kötü iki haberim var.”
-“Önce kötüsünü söyle.”
-“Biz seninle zamanımızın çoğunluğunu seferde geçirirken karılarımızın dostluğu çığırından çıkmış, lezbiyen olmuşlar!"
-“Vay canına! Peki iyi haberin nedir?”
-“Senden hoşlanıyorum!”
***
Temel askerdeyken, herkesin boyunun ölçüsünü bir bakışta tam olarak doğru söylüyormuş ve arkadaşları buna çok şaşırıyorlarmış.
Bir gün bunu komutana götürmüşler ve olan biteni anlatmışlar.
Komutan inanmamış.
-“Söyle bakalım Temel… Benim boyumun ölçüsü kaç?”
Temel komutanı aşağıdan yukarıya komutanı süzmüş ve Temel, “1.75 efendim” demiş.
Komutan, “Aferin evladım… Doğru bildin. Peki nasıl bildin” diye sorunca,
Temel:
-“Bilirim tabi efendim… Ben sivilde kereste uzmanıyım…”
***
Temel bir gün bara gidip barmenden üç bira ister ve hepsini ardı arında içer.
Bir kaç gün arayla aynı şey olunca barmen merak eder ve sorar;
-“Niye hep üç tane bira içiyorsunuz?”
Temel cevap verir;
-“Ben, Dursun ve Hamdi üçüzüz. Hepimiz dünyanın farklı yerlerindeyiz. Hepimizde bara girdiğimizde birbirimizin yerine bira içeriz, öteki iki birayı o yüzden içiyorum…”
Bir müddet aynı bara uğramayan Temel günler sonra çıkagelir ve “iki bira” ister, barmen servis yapar ama Temel biraları içtikten sonra dayanamayıp sorar:
-“Allah rahmet eylesin efendim, kardeşinizin biri öldü herhalde?”
Temel cevap verir;
-“Hayır, ben içkiyi bıraktım…”
***
İki ev hanımı sohbet ederlerken konu kocalarından açılmış;
-“Kocan sana para verir mi?”
-“Elbette verir canım!”
-“Nasıl para alırsın kocandan? Söyle de ben de öğreneyim yolunu.”
-“Çok kolay, sadece arada bir annemin evine döneceğimi söylüyorum.”
-“Eee? “
-“Hemen çıkarıp yol parasını veriyor.”
***
Karı koca yemek yiyor.
O sırada masaya yaklaşan heykel gibi güzel bir esmer, adamı selamlayıp geçiyor. Adamın karısı soruyor:
-“Kim bu afet?”
Adam:
-“Eğer mutlaka bilmek istiyorsan söyleyeyim, metresim!”
Kadın:
-“Bir de bu kadar pervasızca söylüyorsun. Boşanıyorum senden!”
Adam:
-“Yani Etiler’deki apartmanı, Kandilli’deki yalıyı, Göcek’teki tekneyi ve Nice’deki villayı bırakıyorsun...”
Uzun bir sessizlik olur.
Kadın yemeğini yemeğe devam eder.
Çift yemeğini yerken kadın birden sorar:
-“Şu arkada oturan Fuat değil mi? Yanındaki kadın kim?”
Adam:
- “Fuat’ın metresi…”
Kadın:
-“Ay bizimki çok daha güzelmiş…!”
***
Yaşlı İtalyan, kasabanın papazına günah çıkarmaya gitmişti.
İhtiyar adam itiraflarına başladı;
-“İkinci Dünya Savaşının ilk günlerinde bir güzel kız kapımı çalıp kendisini Almanlardan saklamamı istedi. Onu bodruma sakladım. Ve Onu asla bulamadılar.”
-“Bu harika bir şey” dedi, papaz…
İhtiyar, “Devamı var” diyerek anlatmaya başladı;
-“Ben zayıf karakterli bir adamım.
Bir gün ondan, kendisini saklamamın bedelini, bazı arzularımı gidererek ödemesini istedim.”
Papaz bir süre düşündü, sonra;
-“Hımmm… Savaş yılları tabi... Zor günler... O koşullarda böyle bir zaaf affedilebilir. Çok büyük bir riski göze almışsınız kaldı ki, kız Almanların eline düşse, başına çok daha kötü şeyler gelirdi. Tanrı anlayışlı, hoş görülü ve affedicidir. Yaptığınız iyilik ve kötülükleri tartar, sizi şefkatle yargılar.”
Yaşlı adam; -“Teşekkür ederim peder şimdi içim rahatlamışken, bir soru daha sorabilir miyim?”
Papaz; -“Tabii sorabilirsin oğlum”.
-“Ona savaşın bittiğini söylemem gerekiyor mu?”
***
Karı koca 100 km hızla gidiyorlarmış. Arabayı adam kullanıyormuş ve karısı birden
-“Hayatım… Seninle 15 yıl boyunca güzel bir beraberlik yaşadık. Ama ben artık boşanmak istiyorum."
Adam sesini çıkarmamış ama hızı 110’a çıkarmış.
Karısı;
-“Neden diye soracağını biliyorum... Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama arkadaşın Joe ile birlikte birkaç aydır beraber oluyoruz...”
Adam yine ses çıkarmadan hızı 120’ye çıkarmış.
Kadın devam etmiş…
-“Evi ben istiyorum… Ayrıca bütün çeklerini, kredi kartlarını, arabayı da istiyorum…”
Ve adam hızı 140’a çıkarmış…
Kadın sormuş:
-“Hiçbir şey söylemeyecek misin? Sen hiçbir şey istemiyor musun?”
Adam hızı 160’a çıkmış ve cevaplamış:
-“Hayır... Ben ihtiyacım olan şeye sahibim…”
Karısı şaşırmış...
-“Öyle mi? Nedir o?”
Araba karşıdaki duvara saatte 160 kilometre hızla çarpmadan önce adam cevap vermiş:
-“Hava yastığı benim tarafta!...”
***
Erler sabah yoklamasında, çavuş içlerinden birine soruyor;
-“Söyle bakalım neredensin?”
-“Maraşlıyım komutanım…”
Çavuş sinirleniyor ve askere okkalı bir tokat atıyor.
Ardından tekrar soruyor
-“Bir daha söyle bakalım neredensin?”
-“Maraşlıyım komutanım…”
Çavuş bu sefer iyice hiddetleniyor ve askere okkalı bir tokat daha atıyor.
Ardından tekrar soruyor
-“Ulan sana son defa soruyorum nerelisin?”
-“Kahramanmaraşlıyım komutanım…”
-“Hah şimdi oldu” diyor çavuş ve yanındakine soruyor,
-“Oğlum sen nerelisin?”
-“Kahramansinopluyum komutanım!”