Devletler ekonomik şartlarla uğraşıp duruyorlar.
Hele hele ülkemizde ekonomi kitabı yazanlar bile var ancak sonuç, elde var sıfır.
.
Güzelim ülkede 2002 yılında aldıkları gibi hiçbir şeyi ellemeden gitseler, gül gibi geçiniyor olacaktık.
Ama orayı kurcala, burayı kurcala gidişatı bozdular.
Durum da ortada.
.
Meşhur fıkra vardır:
Temel İstanbul’dan bir araba almış, Trabzon’a götürecek ancak ehliyeti yokmuş.
Dursun’a telefon etmiş ve demiş ki:
-“Uşağum gel de şu arabayu Trabzon’a kadar götürelim.”
Binmişler arabaya, yola çıkmışlar.
Temel yolculuğa dayanamamış ve arka koltukta uyumuş.
Sabaha karşı Trabzon’a 30 km kala arabanın vites kolu Dursun’un elinde kalınca Dursun, Temeli uyandırmış:
-“Uşağum kalk! Ha bu arabanın vites kolu elimde kaldu, bu araba bozuktur daa.”
Temel:
-“Tabi elinde kalır uşağum, sabahtan beri oynaysun onunla daa!”
.
20 senedir oynarsanız ekonomi elinizde kalır…
.
Kurucu üyeniz Bülent Arınç bile dayanamadı sonunda, adam patladı.
.
Bu işleri düzeltmenin yolu var.
Adamlar yıllar önce bulmuş.
“Komünistlik…!”
.
Haydaaa!
“O nereden çıktı şimdi?” demeyin.
.
Şimdi yazacaklarımı iyi okuyun.
.
İspanya’da bir köy var.
Adı: “Marinaleda köyü…”
.
Marinaleda, İspanya'nın güneybatısındaki Endülüs Özerk Bölgesi’nin, Sevilla iline bağlı küçük bir belde.
25 kilometrekarelik alana kurulan bu köyde, 2014 yılındaki nüfus sayımına göre sadece 2 bin 748 kişi yaşıyor.
.
Bu köyün özelliği şu:
“Dünyada tek bir suçun dahi işlenmediği ve işsizliğin olmadığı tek köy olması…”
.
İspanya’da bulunan bu köy;
Ne ekonomik krizle,
Ne de bunun gibi birçok etkenlerle boğuşuyor.
.
Sebep mi?
Çünkü burası her şeyin “Komün ilkeleriyle idare edildiği” bir köy çünkü...
.
Marinaleda köyünde işsiz kimse yok.
Hatta suç olmadığı için polis bile yok…
.
“Sosyalist ideallere göre yönetilen Marinaleda köyü”, bizzat belediye başkanı tarafından ‘Barış için bir ütopya’ olarak adlandırılıyor.
.
Peki nasıl oluyor bütün bunlar?
Marinaleda, 30 yılı aşkın süredir Birleşik Sol Parti’li Sosyalist Belediye Başkanı Juan Manuel Sanchez Gordillo tarafından yönetiliyor.
.
Marinaleda’nın öyküsü şöyle:
Franco rejiminin 1975 yılında devrilmesinden sonra kurulan ‘Tarım İşçileri Birliği’ sosyalist belediyenin ilk nüvesini oluşturmuş.
Demokrasiye geçişin ardından yapılan ilk yerel seçimlerde, 11 sandalyeli belediye meclisinin dokuzunu “İşçiler Birliği Kolektifi” kazanımış.
Ardından açlık grevleri, eylemler, işgaller yoluyla, yıllarca sürdürülen mücadeleler sayesinde “El Humoso” adlı 1200 hektarlık çiftlik 1991 yılında kamulaştırılmış.
Kamulaştırılan ve işçi kooperatifine devredilen tarla ve çiftlikleri işçiler yönetmeye başlamış.
2 bin 650 işçinin çalıştığı kooperatif, tarımsal üretiminin her türlü operasyonundan sorumlu hale gelmiş.
.
Akdeniz iklimine uyacak biçimde;
Zeytin,
Turunçgiller,
Buğday,
Bakla,
Brokoli,
Biber gibi ürünler yetiştirilmeye başlanmış.
.
Bu köydeki tarlalarda çalışan herkes günde altı saat karşılığında “47 Euro” (yaklaşık 180 TL) kazanmaya başlamış.
.
Elde edilen gelirlerin kalan kısmıyla, beldenin ihtiyaçları karşılanıyor ve spor tesisleri, yeşil alanlar ve ‘Kendin inşa et’ isimli ucuz konut projesinin yapımında kullanılıyormuş.
.
1970’lerin sonlarında beldedeki işsizlik oranı yüzde 60 dolayındayken ve ciddi düzeyde bir yoksulluk varken, bugün tek bir işsizi dahi yokmuş!
.
2008 yılında İspanya’yı da çok büyük ölçüde etkileyen küresel ekonomik kriz beldeyi hiç etkilememiş.
.
Belde sakinleri, evler için kira öder gibi aylık “15.52 Euro (yaklaşık 60 TL)” ücret ödeyerek ev sahibi oluyorlarmış.
Evin yapımı için gerekli her türlü malzeme ve araç-gereç işçi kooperatifinin kasasından karşılanıyormuş.
Tek şart “Ev sahibi olacak kişinin evin inşaatında çalışması”.
Beldedeki birçok ev bu usulle inşa edilmiş.
Evler fiyatına göre hayli konforlu:
“92 m2, 2 katlı, 3 odalı evlerin ayrıca 100 m2 bahçesi ve ayrıca garajı bile varmış.”
.
Bu köyde eğitim, Endülüs Bölgesi’nin müfredatına uygun işleniyormuş, ancak ek olarak “Vatandaşlık eğitimi, bahçecilik” gibi beldenin toplumcu idealine uygun eğitimler veriliyormuş.
.
Gelelim köyün en ilginç haline:
“Marinaleda’da polis yokmuş!”
Burada herhangi bir suç ve ayrımcılık da bulunmuyormuş.
Bunu “Topluma baskı ile değil, sivil hakları ve bilinci önemsemeleriyle” açıklıyorlarmış.
Ve şunu dile getiriyorlarmış:
“Biz polis teşkilatı kurmayarak senede 350 bin Euro (yaklaşık 1.3 milyon TL) tasarruf ediyoruz.”
.
Tüm bunları okuyunca kooperatifçiliğin önemini,
Köylünün Efendi olduğunu,
Köy Enstitülerinin önemini,
Tarımın ekonomik hayattaki can kurtarıcı olduğunu,
Kutuplaşmanın değil, kardeşliğin huzuru getireceğini anlıyoruz.
.
Tüm bunların komünizmle değil, toplumda yaşayan insanların birbirine olan sonsuz saygılarıyla, vatan sevgisiyle ve birbirini ötekileştirmeden birlikte yaşama alışkanlığı ile tesis edildiğine şahit oluyoruz.
.
İnşallah bizler de böylesi güzel günlere ulaşıp, huzur içinde ilelebet yaşarız…
***
TATLI DİL
Şu trafikte hepimizin başına illa gelmiştir ve illa biriyle tartışmışınızdır.
.
Hatası olan hatasını kabul etmediğinden, bağırıp çağırıp üste çıkmaya çalıştığından olay büyür de büyür.
.
Son zamanlarda trafik kurallarına uymamak moda olduğundan, trafikte hareket etmek epey zorlaştı.
Kendisini haklı gören ya sopayla, ya bıçakla ya da silahla saldırmaya başladı.
Ülkemizde yaygınlaşan trafik kavgalarına bir yenisi “Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır” şeklindeydi.
.
İşte haber.
“Kocaeli'nin Gebze ilçesinde motosiklet ve otomobil çarpışmaktan son anda kurtuldu. Kişilerin arasında çıkan tartışma ise motosiklet sürücüsünün tatlı dili sayesinde çaycıda bitti.”
.
Olay bu kadar basit.
Bağırıp çağırmaya gerek yok.
Tatlı dille her şey halledilir.
.
Haber şöyle devam ediyor
“İstanbul’dan arkadaşını ziyaret etmek için motosikletine binerek Gebze’ye gelmekte olan motosikletli, yol üzerinde bir otomobilin iki şeridi ortalayarak gittiğini fark etti. Otomobili geçmek için hızlanan motosiklet sürücüsü, o sırada otomobil sürücüsünün aynaya bakmadan şerit değiştirmesi sonrasında kaza yapmaktan son anda kurtuldu.”
.
“Otomobil sürücüsünün kendisiyle bir süre tartışmasına rağmen olumlu cümleler kurarak sakinliğini koruyan motosiklet sürücüsü Köseoğlu, davranışıyla otomobil sürücünün de sakinleşmesini sağladı. Bunun üzerine otomobil sürücüsü, yaptığı hatanın farkına vararak tartıştığı motosiklet sürücüsünü çay içmeye davet etti. Motosiklet sürücüsünün kask kamerası tarafından olay kaydedildi…”
.
İşte sonuç.
Birbirlerini yaralayarak, zarar vermek yerine insan gibi konuşunca sorun halloluyor demek ki.
.
“Peki neden?” diye bir soru aklınıza gelebilir.
.
Bakın uzmanı nasıl açıklıyor:
“Sosyo-kültürel nedenler arasında;
Şiddetin toplumca onaylanan bir davranış olması,
Kavga, kaba güç kullanma gibi bazı erkeklik özelliklerine toplumca onay verilmesi,
Eril değerlerin sonucu olarak erkek sürücülerin trafiği diğerlerine üstün gelme alanı olarak görerek trafiği bir yarış alanına dönüştürmesi de,
Şiddet içerikli olayları etkilemektedir.”
.
“Sosyolojik olarak bakıldığında, modernleşmenin, bireyselleşmenin, büyük şehirlere doğru artan göçün, kuralsızlığın, yabancılaşmanın, kendini değersiz ve boşlukta hissetme duygusunun bireyde yarattığı öfkenin zaman zaman şiddet olaylarına yol açtığı bilinmektedir.”
.
Bütün bunları niye yazdım?
.
Şu istatistiğe dayanarak:
“Türkiye’de silahla işlenen her 10 cinayetten 1’i trafikte işleniyormuş…”
.
Siz siz olun trafikte kimseyle tartışmayın…