Türkiye seçime gidiyor.

Türkiye seçime gidiyor.
Ama erken olacak,
Ama geç,
Ama illa olacak.
.
Fakat ortada dolaşan cümlelere bakar mısınız?
.
“Kaybedeceği seçime girmez”,
“Seçimi yapmaz”,
“Kesin erteler”,
“Seçim güvenliği”,
“Sandık güvenliği”,
“Meclisi fesh eder”,
“Savaş çıkarır”,
“OHAL ilan eder”,
“SADAT var”,
v.s.
.
Tek tek baksanız, ve
Neresinden tutsanız,
Türk Siyasi Tarihinde;
Görmediğimiz,
Duymadığımız,
Aklımıza bile getirmediğimiz bu kirli cümleleri seçim öncesi duyar olduk.
.
Ne hale geldik?
Anlaşılır gibi değil.
.
Bazıları bunların hiç birine ihtimal vermiyor.
Elbette biz de tabi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisine yakışan şekilde seçime gider ve şaibesiz bir şekilde sonuçlandırır.
.
Ancak insanların aklına da daha önce yaşanmış olaylara bakarak, bir dolu soru geliyor:
“Trafoya giren kediler”,
“Mühürsüz oylar”,
“Tekrarlanan seçimler”,
v.s.
Aklımıza gelenler.
.
“Olur mu?”
“Olmaz mı?”
Sorularının cevabına kimse net cevap veremiyor.
.
Oturduk bekliyoruz.
.
Bu arada ortada senaryolar da dolaşıyor:
“Kaybetmiş bir lider olmamak adına başka birini aday gösterip, kendisi AK Partinin başına geçer ve başbakanlığa soyunabilir.”
.
Bu da başka bir senaryo.
.
“Son anda Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme destek verir ve 6’lı masanın birlikteliğini bozar.”
.
Kısaca her türlü senaryoyu birileri yazacak,
Diğerleri oynamak zorunda kalacak.
.
O halde şuna iyi bakmak lazım:
“Seçime gidilen bir ortamda, Mevcut Sistem’de muhalefetin adı bile anılmıyor…”
.
Hani demokrasi vardı?
Hani daha iyi olacaktık?
İleri demokrasiye geçecektik?
.
İşin özü şu:
Bu seçimde kim aday olursa olsun adaylar değil, “Sistem” oylanacak galiba…
 
***
TOP SİZDE
Liderlerin seçim gezilerini izlemeye çalışıyoruz.
Elimizdeki sosyal medya imkânlarından faydalanıp adım adım, “canlı canlı” izliyoruz.
.
Onlara olan ilgiden,
Etraflarını saran kalabalıklardan,
Söylemlerinden,
Az çok kendimize göre bunca senenin tecrübesiyle tahminimizi yapıyoruz.
.
Bu arada halka bakıyoruz:
“Ne diyor?”
“Ne istiyor?”
“Gündemi ne?”
.
Meral Akşener her grup toplantısına toplumun değişik konumlarındaki vatandaşlardan birini davet ederek, dertlerini anlattırıyor.
Oldukça çarpıcı söylemlerle vatandaşın dertlerini dinliyoruz.
.
Bunların biraz da taraflı davrandıklarını varsayarak, daha temkinli dinlemeye çalışıyoruz.
.
Ancak Akşener’in geçenlerde Manisa’nın Salihli İlçesi ziyareti sırasında mikrofona yanaşan bir küçük kızın anlattıkları, resmen içimi burktu…
Onu dinlerken “Gözlerim nemlendi, boğazım düğümlendi” diyebilirim.
Çünkü çok samimiydi,
Çok da gerçekti.
.
Önce 15 yaşındaki bir çocuk kendisine yaklaşarak:
“Çok zor durumdayız. 15 yaşında gelecek kaygısı çekiyorum” dedi.
.
Hey!
Öyle hemen okuyup geçmeyin.
Bu çocuk bizim geleceğimiz.
Canımız, ciğerimiz.
Sesini iyi dinleyelim:
“Çok zor durumdayız. 15 yaşında gelecek kaygısı çekiyorum” diyor.
Öyle hemen okunup geçilecek bir cümle değil bu?
.
“Kendimize sormalıyız?”
“Kendimize bir görev çıkarmalıyız.”
“Biz nerede yanlış yaptık?” diye üzerimize alınmalıyız...
.
Meral Akşener’e yanaşan bir kız çocuğu ise şunları söyleyebiliyor:
“Meral abla, biz test kitapları alamıyoruz. Ben 14 yaşındayım. Ben bu sene LGS’ye girdim. Ve ben hiç test çözemeden girdim. Ben atanamamaktan çok korkuyorum. Okuyamamaktan çok korkuyorum” dedi.
.
Ben bu kızımızı dinlerken utandım.
Uzaya 5. uydusunu gönderen bir ülke vatandaşı olarak,
Yerli otomobilini yapmış bir ülkenin vatandaşı olarak,
İHA’larla, SİHA’larla gökleri süslemiş ve kapısında tüm dünya ülkelerinin bunları almak için beklediği bir ülkenin vatandaşı olarak,
Dünyanın en uzun köprüsünü yapmış bir ülkenin vatandaşı olarak,
Karadeniz’de petrol, doğalgaz bulmuş bir ülkenin vatandaşı olarak,
Batının kıskandığı bir ülke vatandaşı olarak,
Dünya ekonomisinde üçüncü olmuş bir ülkenin vatandaşı olarak,
2023 takvimine 38 milyon lira ayırmış Diyaneti olan bir ülke olarak,
Gerçekten ama gerçekten utandım.
.
Ankapark’a 800 milyon harcamış bir ülke vatandaşı olarak bu kızımıza bir test kitabı alamamak beni gerçekten üzdü…
.
Hazır havaalanını yıkıp, yerine yenisini yapmak için 22 Milyar Euro harcayan bir ülke, minnacık bir test kitabı alamadı ya ona yanıyorum...
.
İhracatta Türkiye’deki iller arasında ise 7. Sırada bulunan Manisa’daki bu kızımızın test kitabını alamaması hayret vericidir.
.
Bu ne insanlığa,
Ne de Müslümanlığa sığar…
.
Neden mi?
.
Zamanında bir başbakanın attığı bir twitte şöyle denmişti:
“Bu ülkenin başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır…”
.
Haklı olarak bu ve bunun gibi yüzlerce, binlerce kızımızın sorunu iktidarımızı ilgilendirmekte ve ona bu sorunu çözme görevi vermektedir...
.
Şimdi,
Top sizde…
 
***
BABA
Geçtiğimiz Pazar babalar günüydü.
Herkes babasının babalar gününü kutlamıştır elbet.
Bazı istisnalar olabilir.
Birileri de belki mezar başında andı babasının bu gününü, özlemler, hasretle.
.
Baba olmak kolay.
Ama “Baba” olmak zor.
.
Herkes Baba oldum sanabilir,
Ama “Baba” olamaz.
.
Daha dün paylaştım sosyal medyada.
Çocuğa test olarak sormuşlar:
“Bayatlayan ekmekleri nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Altta cevap kısmındaki noktalı yere yazmış çocuk:
“Babama yediriyoruz…”
.
Baba için bir dolu şiir yazılsa da bu komik şiir gibi etkili midir bilmem?
.
Evimizin direği,
Altın gibi yüreği,
Eşek gibi çalışır,
Evimizin sağmal ineği.
 
Ona biz baba deriz,
O getirir biz yeriz,
Bulamayız dünyada,
Onun gibi bir keriz.
 
Varlık yokluk bilmeyiz,
Ona sıramızı vermeyiz,
Siparişler gelmezse,
Babamızı sevmeyiz.
 
Hasta oldum diyemez,
Biz doymadan yiyemez,
Ne mankafa varlıktır,
Yeni bir şey giyemez.
 
Etrafını sararız,
Köpek gibi dalarız,
Dediklerimiz olmazsa,
Anamızı üstüne salarız…
.
Baba denilince aklımıza “Baba” geliyor.
Yani,
Türk siyasi hayatımıza uzun yıllar damgasını vurmuş Süleyman Demirel.
Bazen düşünüyorum da, “20 yıl tek başına iktidar fırsatı Demirel’e verilseydi ne olurdu?” diye.
.
Eh, bir insana “Baba” lakabı kolay takılmıyor.
Şimdilerde ise pek “Baba” da çıkmıyor.
Tek duamız:
“Allah’ım! Bize yeni babalar ver ya Rabbim…”