Adamın birini vergi dairesine çağırmışlar…
FARKETMEZ
Adamın birini vergi dairesine çağırmışlar…
Yanında bütün defterlerini ve hesaplarını da getirmesini istemişler...
Adam korku içinde, mali danışmanına gitmiş ve sormuş:
-“Vergi dairesine giderken nasıl giyineyim? Ne tür bir izlenim bırakırsam, bana daha az vergi cezası keserler?”
Mali danışman öğüt vermiş:
-“En eski elbiselerini giy... Yoksul, muhtaç bir görüntü ver ki, sana az ceza kessinler...”
Adam güvenemeyip, bir de avukatına danışmış...
Avukat, mali müşavirin tam tersi bir öğüt vermiş:
-“En yeni, en pahalı elbiseni giy... Güvenli, kendinden emin bir görüntü ver ki, az ceza kessinler vergiciler...”
Adamı bu öğütler tatmin etmemiş...
Aklına güvendiği, filozof bir arkadaşına aynı soruyu sormuş..
Bu akıllı arkadaş bir hikâye anlatmış...
-“Bir gelin, zifaf gecesi ne giymesi gerektiğini bir arkadaşına sorar... O da, gırtlağa kadar kapalı, koyu renk bir gecelik giymesini tavsiye eder... Bir başka arkadaşı ise, dekolte, şeffaf bir gecelik giymesini söyler...”
Vergi dairesine giderken ne tür bir elbise giymesi için arkadaşından öğüt bekleyen adam, bu hikayeyi dinledikten sonra, sorar:
-“Zifaf gecesi ne giyeceğini bilemeyen gelinle, vergi dairesine giderken ne giyileceğini soran arasında ne gibi bir ortak yan var ki?”
Filozof gülerek, izah etmiş;
-“Ne giyersen giy, başına gelecek şey aynıdır…”
***
DEDEMİN LAFI
Temel ile Dursun sahil kenarında yürüyorlarmış.
Birden denizden imdat sesleri duyulmaya başlamış, birde bakmışlar adamın biri boğuluyor…
Hemen denize atlayıp kurtarmışlar ve kenara getirmişler.
Temel, birden adamı tutup tekrar denize atmış.
Dursun şaşırıp sormuş;
-“Uy ne yaptun da?”
Temel de cevap vermiş;
-“Eee dedemin lafidur… İyiluk yap, denize at...”
…
BİZ DE DÖNMEYİZ
Temel ile Dursun bir gün felekten bir gece çalmak için iki kadın ayarlamışlar.
Daha sonra kadınları arabaya atıp dağlara doğru gitmeye başlamışlar.
Şehirden iyice uzaklaşınca kadınlar korkmaya başlamış, “Buradan kurtulmalıyız” diyerek konuşmaya başlamışlar aralarında.
Birden akıllarına bir fikir gelmiş.
Temel ile Dursun’a:
-“Beyler kusura bakmayın ama biz dönmeyiz” demişler.
Bunun üzerine Temel ile Dursun kadınlara;
-“Bu kadar yol geldikten sonra artık bizde dönmeyiz”
***
ANANI GETİR
Temel ile oğlu İstanbul’a gelmişler. Küçük köylerinden sonra gördükleri her şeye şaşırıp ve hayretler içinde kalmışlar.
Bir otele giderler ve bir bakarlar ki; demirden duvarlar ve bu duvarlar otomatik olarak açılıp kapanabiliyor.
Tabii ki ikisi de şaşırmış.
Temelin oğlu babasına sormuş;
-“Baba ha bu nedur da?"
Temel hayatında hiç asansör görmediği için
-“Oğul böyle bir şeyi hayatımda hiç görmedim, ne olduğunu pilmeyrum."
İkisi de büyük bir şaşkınlıkla bu duvarlara bakarken 150 kiloluk şişman bir bayan asansöre biner.
Kapıları kapanır ve numaralar birer birer yükselmeye başlar.
Daha sonra numaralar küçülmeye başlar.
Kapılar tekrar açılır ve asansörden 24 yaşlarında çok güzel, seksi ve sarışın bir bayan iner.
Temel gözünü bu bayandan ayırmadan oğluna sessizce;
-“Ula uşağum… Hemen git ananı köyden al ve buraya cetur.”
***
DEVLET SIRRI
İşsizdi, parasızdı, kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu.
Nerden geldiği bilinmez “Küçükistan Ceza Kanunu” diye bir kitap geçmişti eline bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki, “Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay” diye bir hüküm okudu.
Kitabı ve gözlerini kapattı.
“Hem bütün hırsımı ondan alırım, hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder meşhur olurum, hem de altı ay ekmek elden su gölden yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi kışı geçiririm.” diye düşündü.
Ertesi gün mitinge gitti, Küçükistan Başbakanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.
-“Adi başbakan, adi başbakan!”
Güvenlik kuvvetleri hemen müdahale edip yaka paça götürdüler.
Ertesi gün mahkemeye çıktı, şahitler dinlendi, savunması alındı.
Hâkim kararı açıkladı;
-“Sanığın suçu sabit görüldüğünden yirmi sene altı ay hapsine karar verilmiştir.”
Birden gözleri karardı ayakta sendeledi, sonra kendini toparladı ve haykırdı:
-“İtiraz ediyorum hâkim bey, Küçükistan Ceza Kanunu'nun 16. maddesinin 25. bendine göre ‘başbakana hakaret’ sadece altı ay ceza almamı gerektir. Bunda bir yanlışlık var…”
Hâkim acıyan gözlerle adama baktı;
-“Haklısın evladım… Başbakana hakaret altı aydır doğru… Fakat devlet sırrını açığa vurmak yirmi sene.”
***
PROBLEM YOKTU
Küçük Alican 5 yaşına kadar hiç konuşmamıştı ve ailesi bu duruma çok üzülüyordu.
O gün kahvaltıda birden:
-“Nerde bu kahrolası şeker?” dedi.
Babası nerdeyse küçük dilini yutacaktı, annesi sevinçten ağlamaya başladı:
-“Oğlum madem sen konuşabiliyordun da, bugüne kadar niye tek kelime etmedin?”
Alican asık suratla:
-“Şimdiye kadar her şey yolundaydı!”
***
ÇAKMAK
Genç milyonerin biri kafeterya da otururken yanına yaşlı bir adam yaklaşır.
Yaşlı adam cebinden altın kaplamalı çakmağını çıkartıp gösterip
-“Bu çakmağı, servetiniz karşılığında satın almanızı teklif ediyorum.” der.
Zengin milyoner;
-“Bu basit çakmağın karşılığında servetimi mi istiyorsun. Çıldırdın mı sen!”
Yaşlı adam;
-“Bu tahmin ettiğiniz gibi basit çakmak değil” der ve çakmağı çakar...
Çakmaktan bir cin çıkar ve sorar;
-“Buyrun bayım, benden ne istersiniz?”
Yaşlı adam
-“Bana bir çay getir…” der.
Saniyede masaya sıcacık nefis kokusu ile çay peyda oluşuverir.
Zengin bu durumdan şaşkına döner ve sevinir.
Cebinden kalem kâğıt çıkartıp bütün servetini yaşlı adama bu çakmak karşılığına, vermeyi kabul ettiğini yazıp imzalar.
Zengin acele ile evin yolunu tutar.
Eve geldiğinde çakmağı denemek ister ve çakmağı çakınca cin çıkar;
-“Buyrun bayım, benden ne istersiniz?”
Zengin büyük bir heyecan ve hin bir gülümseme ile:
-“Bana o yaşlı adama verdiğim bütün servetimi geri getirmeni, ayrıca özel bir uçak ve çok güzel bir yat istiyorum. Tabii bir de içinde, çok güzel mavi gözlü beni bekleyen sarışın bir afette olsun.”
Cin mahzunlaşır;
-“Özür dilerim bayım... Ben yalnız çay ve kahve yapmasını bilirim.”
***
ADI NEYDİ?
Temel uzun yıllar görmediği bir arkadaşı ile yolda karşılaşmış.
Bir yere oturmuşlar.
Eski günlerden konuşurlarken söz dönmüş dolaşmış evlilik öncesi ilişkilerine gelmiş.
Arkadaşı sormuş:
- “Karımla evlenmeden önce hiç yatmadım. Sen yattın mı?”
Temel düşünmüş...
- “Valla şimdi hatırlayamadım... Karının adı neydi?”
***
PAZARLAMACI FARKI
Bir şirkette pazarlama bölümü ile üretim bölümü her sene bir kereye mahsus futbol maçı yaparlarmış.
Son yapılan maçı üretim bölümü farklı kazanmış.
Ertesi gün şirkete gittiklerinde ilan panosunda gördükleri şuymuş;
“Sevgili arkadaşlar bu sene çalışanlarımız arasında düzenlediğimiz futbol maçlarında üretim bölümü çalışanları ‘yalnızca bir maçı galibiyetle’ bitirmiş olup, pazarlama bölümümüz maçlardan ‘yalnız bir maçı kaybetmiş’ ve sezonu büyük bir başarıyla bitirmişlerdir…”
***
KULAK KELİMESİ
Küçük Temel’in komşularının bir bebeği dünyaya gelmiş…
Ama ne talihsizlik ki minik bebeğin kulakları yokmuş…
Bebeği ailece ziyarete giderlerken bu üzücü durumu patavatsız oğlu küçük Temel’e anlatan babası:
-“Sakın ama sakın bebeğin bu kusurundan bahsetmeyeceksin! Ağzından ‘Kulak’ kelimesi çıkarsa seni mahvederim!” diye tembih etmiş…
Bebeğin yanına çıkmışlar.
Temel bebeğe yaklaşmış:
-“Ne güzel bir bebek…”
Annesi:
-“Ciddi misin? Teşekkür ederim” demiş.
Temel:
-“Minik ayakları, minicik elleri, ne de güzel gözleri var… Görebiliyorlar mı bari?”
Bebeğin annesi:
-“Evet… Doktor gözlerinin sağlam olduğunu söyledi…”
Temel:
-“Bu harika! Eğer gözlük takmak zorunda olsaydı ayvayı yemişti!”