Dünya var olduğundan bu yana insanoğlu kendi çıkarları ve amaçları doğrultusunda sürekli olarak doğal kaynakları kullanmıştır.
Uzun süre tedarik amaçlı kullanım, doğal kaynakların sürdürülebilirliğine çok fazla zarar vermemiştir. Ancak endüstri devriminden sonra ticari üretim zihniyeti doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı aşırı bir şekilde artırmıştır. Uluslararası bütün anlaşmalara rağmen hala doğal kaynaklar ticari emeller uğruna geri dönüşü olmayan bir şekilde yağmalanmaktadır.
Dünyanın önemli bir kısmında kurak ve yarı kurak iklim hüküm sürmekte ve çölleşme riskini bu alanlar çok daha fazla taşımaktadır. Halen dünyanın büyük çölleri alan itibariyle sürekli artmaktadır. Geçmişte bu alanların önemli bir kısmının çöl olmadığı tarihi buluntulardan anlaşılmaktadır. Dünyanın en büyük çölü Büyük Sahra, Kuzey Afrika’dan başlayıp, kara kıtanın içlerine doğru her yıl 30-50 km hızla ilerlemektedir. Bu büyük çölde 10 yılda toplam 3 mm yağış düşmektedir. Bir zamanlar önemli bir kısmı Roma İmparatorluğunun tahıl ambarı olan bu çölün geri kazanılması bugünkü teknolojiyle imkansızdır. Arap çölü, Gobi, Kalahari, Taklamakan, Antarktika çölleri dünyanın büyük çölleri arasında yer almaktadır. Orta Asya’daki çöllerde geçmişe ait önemli medeniyetler tespit edilmiştir. Halen Çin Uygur özerk bölgesinde bulunan piramitler Mısır piramitlerinden daha eskidir ve çölün ortasında kalmıştır.
Çöller yağış kısıtı nedeniyle kullanılamaz haldedir. İklim koşulları da çölleşmeye neden olabilecek niteliktedir. Bununla birlikte kaynakların doğru kullanımı çölleşmenin önüne geçmede en önemli unsurdur.
Çölleşmenin çok sayıda nedeni bulunmaktadır. Konya-Karapınar’ı çölleşmenin eşiğine getiren uygulamaların başında meraların tarımsal üretime açılması gelmektedir. Traktörün yaygın kullanıma başlanmasıyla, meralar tarıma açılmış, 30 yıl gibi kısa bir süre içinde bütün arazi üretim dışı kalmıştır. Bir yerde doğal yapıya müdahale çölleşmeyi beraberinde getirmiştir. Bugün aynı bölgelerde derin kuyular açılmış, çok geniş alanlarda mısır ve yonca tarımı yapılmaktadır. Neticede bölgede 40 civarında sulak alan kurumuştur. Mısır ve soya tarımının azaltılması gerekmektedir.
Ormanların tahribatı çölleşmeyi hızlandırmaktadır. Genellikle kereste ve yakacak tedariki amacıyla oluşan baskılar, zaman içerisinde erozyonu hızlandırmakta ve toprakla birlikte geri dönüşümü imkânsız süreç başlamaktadır. Elde edilen kazançların on katı harcansa dahi tekrar eski haline getirilememektedir bu alanlar.
Yanlış tarımsal uygulamalar, aslında çölleşmenin en önemli aktörleri içerisinde yer almaktadır. Aşırı sulama, önce tuzlulaşmaya, ardından çölleşmeye neden olmaktadır. Günümüzde sulu tarım yapılan güneydoğu Anadolu, Iğdır ovası ve Konya’nın bazı bölgelerinde kapalı havza olmaları nedeniyle çölleşme riskleri bulunmaktadır.
Küresel ısınma ve kuraklık gibi beklentiler çölleşmeyi daha da hızlandıracak unsurlardır. Dolayısıyla insanoğlunun yeşile ve doğaya daha saygılı davranması zorunluluktur. Yok edilen her bir yeşil, çölleşmeye atılan bir adımdır.