Türkiye’de iktidar açısından işlerin iyiye gitmediği kesin. Zira her mikrofon uzatılan vatandaş pahalılıktan dem vuruyor.
“Neden böyle oldu?” sorusunun altına sadece “Nas’a göre faiz indirimi yapıldı!” diye yazmak, ekonomi derslerinde öğrenci yetiştiren hocalara ayıp olur.
.
Birçok nedeni olduğundan bahsedilebilecek bir konu iken aslı şudur:
“Beceriksizlik…”
.
Ekonomi çok kolay zannedilip, beceriksizler tarafından yönetildiğinde başınızı ağrıtabilir.
.
“Liyakat sahibi olmayan, tecrübesiz, kural dışı hareket eden, her şeyi bildiğini iddia edenlerin ve gözlerle” yönetilecek bir sistem değildir ekonomi.
.
Gözle görünmese de, beceriksizlik sonucunda dibine kadar hissedilen bir şeydir.
.
Adamı yukarılara taşıdığı gibi, künde ile yere de vurabilir.
.
Şu an ihtiyacımız olan tek şey var:
“Güven…”
.
Evet yanlış değil okuduğunuz.
.
Misal mi?
.
Yarın iktidar koltuğuna güvenilir biri otursa ve ellerini kollarını bağlayıp “hiçbir iş yapmasa ve şuraya buraya müdahale etmese”,
Enflasyon düşer.
Dolar normal seyrine girer.
.
Muhalefet de zaten bunu yapmaya çalışıyor:
Vatandaşın sorduğu:
“Bunlar gelince ne yapacak?” sorusuna cevapları hazır:
“Güven vereceğiz…”
.
Adalette,
Piyasalarda,
Yaşam standardında,
İşe alımlarda,
Sınav sonuçlarında,
İhalelerde,
Görev dağılımında,
“Eşit davranıp adil olacağız” demeleri ve inandırmaları yeter.
.
“Ülkeyi ilgilendiren her konuda referandum yapacağız” demeleri bile yeter.
.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem savunmaları zaten yolun yarısıydı.
.
Sırf bu sebep bile iktidarın ekmeğinden olmasına yol açacaktır.
.
Zira oylanacak olan isimler değil, sistemdir…
.
Gelelim yazının başlığına.
.
Uzun zamandan beri tatil konusunda pek isteksiz olan ben, eşimin ısrarı ile ufak bir Anadolu turuna çıkmayı kabul ettim.
.
Bayram tatilinin uzatılmasıyla fırsatı değerlendiren eşimin, (arkadaşlarla beraber) yaptığı tatil operasyonuna dahil olduk.
.
Planların içinde Salda Gölü de vardı elbet.
Hani şu meşhur göl.
.
Meşhur olmasının sebebi elbet var.
.
Önce habere bakıp bizim meşhur olan yerlere bizim ne yaptığımızı okuyun:
“Mars’ın yüzeyindeki aynı kumlara sahip olan Salda Gölü’ne iş makinelerini sokarak kamyonlarla kum taşıyan müteahhit firmanın faaliyeti gelen tepkiler üzerine durduruldu ve ceza kesildi.
Geriye lastik ve palet izleriyle kum çukuru kaldı ama şimdi kamuoyu Salda’nın paha biçilemez kumlarının nereye götürüldüğünün öğrenilmesi için yetkililerden açıklama bekliyor.”
.
Şimdi mi?
.
Oraya bekçi koymuşlar, bant çekmişler ve sahile 250 metre yaklaşmak yasaklanmış…
.
Yani anlayacağınız, hayalini kurduğumuz göle ayaklarımızı sokamadık.
.
Oradan geçtik İslam Köy’e.
Sebep?
.
Türkiye Cumhuriyeti’nin “Barajlar Kralı” Süleyman Demirel’in Anıt Mezarı’nı ziyaret ettik.
Müzesini gezdik.
.
Müzeyi adım adım gezerken, siyasi tarihimizi de baştan sona yaşadık.
.
Yaptığı;
Hizmetlerini,
Seçim propagandalarını,
Devlet adamlığını,
Darbeye karşı duruşunu,
Demokrasiye olan inancını gördük…
.
Ve en önemlisi;
“Hoşgörüsünü…”
.
Müzenin bir köşesi kendisi hakkında yapılan karikatürlerle doluydu.
Şimdi, mevcut iktidar için bu karikatürler çizilse ne olur bilmem?
.
Siyaset dünyamız nerelerden nerelere gelmiş?
Görmenin en kolay yolu buydu…
.
“Demokrasimizin simgesi” dediği “Şapkası” oradaydı.
.
Halk kendisine, “Baba” lakabını uygun görmüştü.
O arkasında en ufak bir şaibe bırakmadan aldığı görevlerini laiki ile yaparak teslim etti.
.
“Doğru Yol”cuların kendisine kırgın oldukları ve tek noktada sordukları soru şuydu:
“Görevi neden Tansu Çiller’e vermedi de Mesut Yılmaz’a verdi?”
.
Hayatı boyunca bu sorunun cevabını açıkça vermedi.
Ama biliyorum ki, birilerine bunu söylemiştir.
Siyasi tarihimizde cevabı en çok merak edilen sorulardan biriydi.
.
Bazıları yorum yaparak:
“Asker istedi” dedi.
Ama ben bu sorunun cevabının çok daha farklı boyutu olduğuna inanıyorum.
Belki de şu anda açıklanamayacak bir cevabı vardır ama açıklayacak biri muhakkak vardır…
Günü geldiğinde duyarız…
.
Bazılarının sevmediği ama saygı duyduğu “Baba” nın yanından ayrılırken Anıt Mezarın duvarında yazılmış şu sözleri hala gözlerimin önündeydi:
“Aslında kasketi köyden getiren benim,
Fötr şapkayı Ecevit’in kullanması lazımdı.
Bu da cilve işte.
Ama ben fötr şapkayı bildiğim gibi kullandım.
Giyilişine bir stil getirdim, arkaya doğru ve yan kullanarak…”
.
“Haksızlık ve adaletsizlik karşısında sesiz kalmak ona ortak olmak demektir…”
.
“Baba” da memleketi yıllarca yönetti.
Ama öyle, ama böyle…
Adalette vardı,
Liyakatte…
.
Vefatı sonrası şu fark ediliyor:
Hala özlemle anılıyor…
.
Mezarının başında bir Fatiha okurken, derinden kulağıma gelen sesini işittim.
“Çanakkale’den geldin biliyorum” dedikten sonra ilave etti:
“Bu söylediklerimi şehrine gidince yaz, yetkilisine ilet, köşende yaz... Beni Zincirbozan’da ağırlayan Çanakkale’ye hizmetin en büyüğünü yaparak bir üniversite kurdum. Esnaf üniversite ekonomisi ile geçiniyor. Ekmek yiyor, halk ise hastanesiyle şifa buluyor... Siz ise vefasızlığın en büyük örneğini göstererek adımın anılacağı üniversitenin bir binasına bile adımı bile koyamadınız. Hepinize kırgınım…”
.
Oradan Pamukkale’ye uğradık.
Travertenlerin üzerinde gezindik.
Bildiğiniz üzere terlik veya ayakkabı ile travertenlerin üzerine basmak yasak.
Tabela ile de belirtilmiş.
Ama nafile.
Bir tane bekçi terlikle girenleri uyarıyor.
.
Denizli Buldan’a uğradığımızda bir yol üzeri alışveriş merkezindeyiz.
.
Rusça ve İngilizce yazılardan anlıyoruz ki; yabancı turistler burayı kullanıyor.
.
Ama etiketlerde iki fiyat var:
Birincisi dolar,
İkincisi üst kısmında seri numarası arasına saklanmış Türk lirası.
İşte memleketin hali bu.
.
Bizden isen iyi fiyat,
Diğer taraftaysan kazık fiyat.
.
Daha açık nasıl anlatayım size memleketi?
.
“Gezi sonucu etkilendiklerin neydi?” diye soran olursa:
.
Isparta’da yeni ürün olarak çiftçiye patates diktirilmiş. Tarlaları oldukça fazlaydı.
Ayrıca gül bahçeleri ve lavanta bahçeleri yol boyunca sıkça görülüyordu.
Ancak şunu belirteyim:
Su istemezliği ve bakımının kolay olması bakımından ekilen lavantalar, yakında gül bahçelerini sollayacak gibi duruyor.
“Söyledi” dersiniz.
Yani Isparta Gülü yok olabilir.
.
Burdur Gölü’nün kurumaya yüz tutması da etkiledi beni.
Kuruyarak kilometrelerce çekilmesi insanın içini sızlatıyor.
Koskoca gölün ne hale geldiğini görmek istemezdim şahsen.
Yazık, yazık, yazık…
.
Bildiğimiz üzere Tuz Gölü 90 yılda %85 kuruduğundan, artık Türkiye’nin en büyük ikinci gölü değil.
Yazık, yazık, yazık…
.
Denizli ile Buldan arasında kilometrelerce dikili alan mevcut;
Üzüm bağlarından,
Ceviz ağaçlarından,
Mısır tarlalarından,
Nar ağaçlarından toprak gözükmüyor,
İnsanın içi açılıyor…
.
Hele hele enerji tarlaları başka ilginçlik taşıyordu.
Her boş ve verimsiz arazi güneş panelleriyle doluydu.
Neredeyse boş yer yok.
Her santimi değerlendirilmiş.
.
Arazi bol olunca,
Sulanabilir arazi olunca,
Sermaye de olunca her şey oluyor demek ki.
.
Bizim memlekette tarlalar, bağlar, bahçeler ranta açılıp beton üzerine beton dizilirken, elalem üretmeye devam ediyor.
.
Pardon tek özelliğimiz şuydu:
Bursa üzerinden çıkıp Kütahya merkezli, Denizli, Balıkesir, Edremit şeklinde bir daire çizerek geldik memlekete.
“Sadece bizim şehrin girişinde polis kontrolüne” rastladık.
O da bizim tek ayrıcalığımız olsun artık!
.
“Acaba?” dedim, “İçişleri diğer şehirleri gözden mi çıkardı da bizi korumaya aldı?”
.
“Olur mu canım; Köprümüz var, tünellerimiz var… Daha ne olsun?” diyenleri duyar gibiyim…