Türkiye’nin kalkınma modellerinden biri de “Turizm…”

Öyle ya, bedava gelecek paraya kim “Hayır” der?
.
Hani “Bacasız sanayi” dedikleri durum.
.
Peki bunu sağlamak için ne yapmalı?
Yatırımcısı, Belediyesi, Özel İdaresi, vatandaşı birlik olup el ele verip, tüm sahip olduğumuz turizm değerlerimizi iyi pazarlamak lazım.
.
Bununla birlikte dünyada hatırı sayılır bir yere gelmemiz lazım.
.
Her karıştırdığımız topraktan tarih fışkırırken,
termalden, doğal güzelliklerden, kayak merkezlerinden, boğazlardan, denizlerden, göllerden nasibin en iyisini alan ve dört mevsim yaşayan bir Türkiye olarak turizmin canına okumamız gerekir.
.
Hatta gelir fazlasından vergi alınmayan, refah seviyesi arş-u alaya vurmuş bir ülke yaratabiliriz.
.
Ama kiminle?
.
Dün ve önceki günlerde bir ton yazı yazmıştım.
Çöplerden,
Sineklerden,
Gürültülerden,
Pahalılıktan,
Kazılama muhabbetinden,
Davranışlardan,
Bahsetmiştim…
.
Ellerimi kavuşturup onların cevabını beklerken,
Bir tanıdığım sosyal medyada paylaşmış yaşadıklarını:
“Bugün 21 Temmuz 2022, harika bir hava, günlük güneşlik, hiç rüzgâr esmiyor.
Bir şemsiye altı aradık Barışın Kenti Çanakkale’de.
‘Çanakkale Barış Kafe’ adlı, harika bir konumda, denize karşı yemyeşil, Çanakkale Belediyesine ait güzel bir tesis bulduk.
-“Şemsiye açar mısınız?” diye rica ettik.
-“Açamayız” dediler
-“Neden?” dedik.
-“Öyle emir verdiler” dedi.
-“Neden şemsiye koydunuz o zaman? Hava çok güneşli” dedik
-“Bilmiyoruz” dediler.
Bu ters cevaplara karşı daha fazla üstelemedik.
Bir gram rüzgâr olsa, zaten ‘açın’ demeyecektim.
Anlaşılan bir kaç gün önceki fırtınada verilen emir, fırtına durduğu halde bir sonraki emre kadar devam ediyordu.
Bir adım ileri gitsek ya, neler vermezdim.
Barışın kentinde, yakıcı güneşin altında, aydınlık günlere inşallah…”
.
İşte turizmden uçacağımız günlerde memlekete yapılanlar bunlar.
.
Belediye muhalifleri içinden içinden seviniyordur.
“Bak gördünüz mü belediye turizmi baltalıyor” diye.
.
Merak etmeyin size de yer var bu köşede.
.
Pazartesi günü sosyal medya sallandı.
Haber şuydu:
“Büyükçekmece Rizeliler Dernek Başkanı Ahmet Sivri ve arkadaşları, elle yemek yerken video yayınladı.”
.
“Artık elle yemeye de başladık, arkadaşlarla beraber. Hep beraber elle yiyoruz” ifadelerini kullandığı görüldü.
.
Peşinden şu satırlar paylaşıldı:
“Başkan Ahmet Sivri’nin, elinde kılıç ve masasında ise çok sayıda uzun namlulu silahın bulunduğu bir video daha gündeme geldi. Kılıcın ve silahların gerçek olup olmadığı henüz bilinmiyor.”
.
Şimdi,
Siz turist olsanız,
Türkiye’ye gelmek isteseniz,
Ve bu fotoğrafları görseniz,
Ne düşünürsünüz?
.
Sizinle turizmde rekabet halinde olan diğer Akdeniz ülkelerinden birine mi gidersiniz?
Yoksa İŞİD’i çağrıştıran bu görüntülere bakarak Türkiye’ye mi gelirsiniz?
.
Buyurun cevaplayın…
.
Haber şu:
“İstanbul’da bir erkek, takip ettiği kadına tekbir getirerek saldırıp sırtından bıçakladı…”
.
Buyurun.
Siz de turistsiniz…
Karar verin…
.
Haber şöyle:
Daha önce de Sezen Aksu’yu hedef alan Ankara Melike Hatun Camii İmamı Hatibi Halil Konakçı, kadınlar hakkında yaptığı açıklamasında şöyle dedi:
“Bak sokaklar ne hale geldi!
Kasap dükkânı gibi.
Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık.
100 yıl önce dedelerimizin yatak odasında göremediği kıyafetleri biz çarşıda pazarda plajda görüyoruz.
Neden?
Bu kadınların başında yok mu adamları abileri babaları kocaları?
Geçtim helali haramı hadi buna inanmıyorsun.
Tamam, ateistsin, imanın zayıf…
Ya hiç mi kıskanmıyorsun lan?
Kızın, karın öyle sokağa çıkarken, video paylaşırken hiç mi vicdanın sızlamıyor?
Benim aklım bu işi almıyor.
Allah sonumuzu hayretsin.”
.
Siz turistsiniz.
Türkiye’ye geleceksiniz.
İnsanlara kalp gözüyle bakması gereken bir din görevlisi bunları diyor.
“Hiç kıskanmıyorsun?”
.
Buyuru cevap ver.
Ne biçim turistsin?
.
Et görmekten içi dışına çıkmış imamın.
Vah vah vah…
Hani kalp gözün nerede?
Çıplak olduğunu nasıl anladın ki?
Neyse.
.
Biz devam edelim turizme.
.
Geçenlerde yazmıştım.
“Buldan’da bir alışveriş merkezinde Türklere ayrı fiyat, turistlere ayrı fiyat uygulanıyor” diye.
.
Turist anlamıyor mu kazıklandığını?
Salak mı zannediyorlar acaba?
.
Saat 01.00’lere kadar süren sokak düğünlerinden,
Sahil gazinolarına kadar ses dibine kadar açık.
Eğlence yerleri şehirden uzak olur, biz de şehrin göbeğinde yaparlar.
.
Tam uykuya dalmışken, sokaktan geçen arabanın teybinden yükselen “Üçyüz, beşyüz” ritmiyle yataktan fırlayabilir.
.
“Oh şöyle bir uyuyayım” derken, kulağının arkasında dolaşan sivrisineği fark ettiğinde her şey geç olabilir.
.
Yemekteki karasineği görmezlikten gelme şansı yoktur.
.
Turist azıcık sakinlik ister.
Gecenin gürültüsünü, içkiden kazana dönmüş kafasını dinlendirmek ister.
Ama yanından geçen egzozu “Brooowwnnn” diye öten motosikletle uyanır ve “Nereye geldim?” diyerek kendi kendine sorar.
.
Diğer şehirlerde de sık sık şikâyet edilen konu Edirne’de yaşanmış.
Haber şöyle:
“Edirne’ye gelen binlerce turistin yoğun olarak, alışverişini yaptığı Bospanpazarı Semtindeki tek umumi tuvaletin, eski ve bakımsız olması kentin turiste verdiği değerin kötü bir göstergesi oldu.
Bulgar turistler eski, bakımsız ve kötü durumdaki tuvalet hakkındaki şikâyetlerini dile getirdi.
Bölge esnafı ise tuvaletin modern bir hale getirilmesi gerektiğini vurgulayarak, belediyenin turistlerin yoğun bir şekilde ziyaret ettiği alandaki tek umumi tuvaletin bakım ve temizliğine gereken önemi gösterilmesi gerektiğini vurguladılar…”
.
Bizde de Cumhuriyet Meydanı’nda tuvalet yok.
Turistler başta olmak üzere hacet giderecek en yakın yer “Belediye İş Merkezi ile Halk Bahçesi içi…”
.
Hani bir zamanlar İskele Meydanına bina yapılacaktı, temeli atılmıştı.
Sonra Anafartalar Oteli’nin yıkılacağı sözü alınınca vazgeçilmişti.
.
Milyonlarca liranın gömüldüğü yere aslında “Yeraltı tuvaleti” yapılabilirdi.
Fırsat kaçtı.
Şimdi o bölgede sıkışanlar koşturup civardaki tuvaletlere yetişmek zorundalar.
.
Esnafımız ise tuvaletlerinin kullanılmasına müsaade etmiyor.
O da haklı.
Çünkü tuvaleti adabına göre kullanma geleneğimiz yok.
Tekmeyle kapı açarız,
Klozete ayaklarımızla çıkarız,
Tuvalet kağıdını klozete atarız,
Sifonu çekmeyiz,
Elimizi kuruladığımız kağıt havluyu yere atarız,
Saymakla bitiremeyeceğim atraksiyonlarla düzgün kullanma işini bir türlü yapamadığımızdan haklı olarak esnafa “Başlarım ulan turizmine” dedirtiriz.
.
Turizm bir kişinin uğraşacağı bir konu değil.
Bu bir ruhtur.
Her kesimin,
Her vatandaşın içinde hissetmesi lazım,
İnanması lazım.
.
Ülkenin turistten ne anladığı da önemli.
Kazıklanacak bir obje mi?
Yolunacak bir kaz mı?
Yoksa geleceğimiz mi?
.
Elbette halk inanacak ama önce kurumlar ve yöneticileri inanacak, örnek olacak, ışık tutacak…