Bugünlerde havalar çok sıcak geçiyor. Millet sahillerde, su kenarlarında serinlemeye çalışıyor.

Gençler ve çocuklar özellikle serinlemek için diz boyu su bulsalar atlıyorlar içine. Hepsi güzel de, göl göletlerden gelen boğulma ve kaybolma haberleri can sıkıyor. Genellikle göller, sıcak yaz aylarında daha fazla insanı kendisine çekmektedir ve ne yazık ki birçok canı da almaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yılda 372 bin kişi suda boğularak hayatını kaybediyor. Türkiye’de ise yılda ortalama 900 insanımız boğuluyor. Boğulmaların çoğunluğunu denizlerde boğulma oluşursa da, yine 250 vatandaşımız göl ve tatlı sularda hayatını kaybediyor.
Sadece ABD'de her yıl ortalamada 3.686 kişi boğularak can veriyor. İnsanların büyük çoğunluğu yüzmek için denizleri tercih ediyor olsa da sadece tek bir gölde, Michigan Gölü'nde 2002-2015 yılları arasında 82 kişi boğularak can vermiş, 243 kişi ise boğulma anında kurtarılmış. Göllerde boğulmanın yüksek oranlara çıkması, bilim adamları için önemli bir araştırma konusu olmuştur.
Peki, göl ve göletleri milyonlarca insanın girdiği denizlerden istatistiki olarak daha tehlikeli kılan nedir? İlk akla gelen cevap, tatlı suyun tuzlu sudan daha az yoğun olmasından ötürü insanların su yüzeyinde daha zor kaldığıdır. Gerçekten de birçok gölün yüzeyi, normal şartlar altında yaklaşık 997.5 kg/m3 yoğunluğa sahiptir. Deniz suyu ise ortalamada 1027 kg/m3 yoğunluğa sahiptir. İnsanın ciğerlerinde hava olmadığında ortalama bir erkeğin ortalama yoğunluğu 1001-1008 kg/m3'tür. Akciğerlere hava çekmek suretiyle bu yoğunluğu daha da düşürerek su yüzeyinde daha kolay kalmak mümkündür. Ancak ne olursa olsun, tatlı suyun yoğunluğu daha az olduğu için vücut su içerisinde serbest haldeyken daha fazla batmaktadır. Bu da, boğulma riskini arttırmaktadır. Fakat iki su türü arasındaki yoğunluk farkı, boğulma vakaları yönünden dikkate değer düzeyde değildir. Bu nedenle sadece yoğunluğun gölleri tehlikeli yaptığını düşünmek doğru değildir.
O zaman asıl neden nedir? Ani akıntılar. Göl, güçlü rüzgarlar alıyorsa ani akıntılar kaçınılmazdır. Su yüzeyinden karaya doğru esen rüzgarlar, büyük su kütlelerini karalara doğru iterler. Bu su, bir şekilde geri dönmek zorundadır. İşte bu, ani su altı akıntılarının oluşmasına neden olur. Su, kıyılardan gölün orta kısımlarına dönerken beraberinde insanları da dibe çekip sürükler.
Bilinenin aksine boğulmakta olan bir insan bağıramaz, çırpınamaz, tepinemez. Boğulma, son derece sessiz ve sakin yaşanan bir olaydır. Kişi yavaşça su dibine çekilir, su akciğerlerine dolduğu için bağıramaz, vücut dokuları oksijensiz kalacağı için ani hareketler yapamaz ve panik nedeniyle kaskatı kesilir. Olay başlar başlamaz bir çırpınma görülebilir; fakat bunun da bir yardım çağrısı olduğunu anlamak oldukça güçtür. Bu nedenle özellikle küçük çocuklar oynuyor zannedilir.
Göl ve göletlerde yüzme amaçlı pek kimseye rastlanmamakla birlikte, serinlemek için dahi olsa çok fazla giren bulunmaktadır. Bu nedenle can güvenliği ve boğulma vakalarına karşı mutlaka tedbirli olunmalıdır.