Bugün Cuma. Hayırlı günler dileyerek yazıma başlayayım, her günün hayırlı olduğunu da hatırlatarak.
Zira mantığa göre diğer günler hayırsız olsaydı yaratılmazdı.
.
Daha hayırlı desek yine olmaz, ayırım olurdu günler arasında.
.
Neyse şimdi polemik yapmayalım sabah sabah.
.
Bugün konumuz Diyanet İşleri Başkanlığının şu açıklamasıyla ilgili.
.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun “Ticarette kâr haddi var mı?” sorusu üzerine paylaştığı fetva şöyleydi:
“Konuyla ilgili olarak Allah resulü, fiyatlar artmaya başladığında kendisinden bu duruma müdahale etmesi istendiğinde şöyle buyurmuştur, ‘Şüphe yok ki fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden herhangi birinin malına ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle o kimsenin hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem.’”
.
Bu Hadisten “Fiyatları tayin eden Allah’tır…” kısmı alınarak bir dolu tartışma yaratıldı.
.
İlahiyatçılardan Prof. Dr. Şahin Filiz, “Hazreti Muhammed, ‘Fiyatları Allah tayin eder’ sözünü Din İşleri Yüksek Kurulu’nun anladığı anlamda değil, mecazen belirtmiştir. Eğer zahiri anlamıyla söylemiş olsaydı, ‘Müdahale edersem haksızlık yapabilirim’ demezdi. Öyleyse Diyanet öncelikle verdiği fetvaya dayanak olarak aldığı hadisleri doğru anlamaya özen göstermeli” dedi.
.
Yine ilahiyatçı Cemil Kılıç ise:
“Bize hadis diye aktarılan sözlerin büyük bir bölümünün tartışmalı olduğunu biliyoruz. Hazreti Muhammed söylemediği halde ‘söyledi’ diye bir sözün, yani hadisin aktarılması, büyük bir vebaldir. Diyanet’in açıklamasında yer alan hadis, sahih diye nitelenen hadisler kategorisinde midir? Böyle olsa dahi bir kısım muhaddislerin sahih dediğine, başka muhaddisler sahih değil diyebiliyor. Öte yandan yaşanan bir takım olumsuzları Allah’a fatura etmek, İslam’ın temel referansı olan Kuran’a aykırıdır. Bu, açıkça dinin istismarıdır. Yöneticileri, yani gerçek sorumluları aklamak için Allah’ın arkasına saklanmak büyük günahtır, tövbeyi gerektirir. Diyanet’i ve bu fetvayı veren arkadaşları tövbeye davet ediyorum.” dedi.
.
İlahiyatçı Prof. Dr. İbrahim Maraş ise şöyle açıklama yapıyor: “Kendi şartlarında ve hangi anlamda kullanıldığını bilmeden bir hadisi zikrederseniz, herkesin kafasını karıştırırsınız ve haber olursunuz. Koyun satın alma ile ilgili hadisin zikredilmesi tam bir fecaat. Diyanet, eğer ‘ticarette kar haddi yoktur’ deyip, ‘fiyatları belirleyen Allah’tır’ hadisini buna dayanak gösterirse; kapitalizme yol açmış olur. Diyanet’in bir başka büyük sorunu, daha tam bir devlet yapılanmasının bile oluşmadığı dönemdeki uygulamaları mutlak kabul ederek bugünkü problemleri çözebileceğini zannetmesidir. Bunu yaparak hem kendine hem dini anlayışa zarar vermektedir.”
.
Bahsi geçen koyun meselesi şudur:
“Hz. Peygamber, kendisine kurbanlık bir koyun satın alması için Hakîm b. Hizâm’e para verir. Para verdiği adam 1 dinara satın aldığı koyunu iki dinara satıp, sonra bir dinara kendisine bir koyun satın almasını (diğer bir rivayette bir dinara satın aldığı iki koyundan birisini bir dinara satmasını) kınamamış, üstelik ona hayır duada bulunmuş.”
.
Tartışmalar sürüp giderken Diyanet bir açıklama yaparak son noktayı koydu:
Diyanet’in açıklaması şöyle:
“Bugün, Din İşleri Yüksek Kurulumuz tarafından 2017 yılında hazırlanmış bir kurul fetvasında geçen hadis-i şerifin bazı medya mecralarında bağlamından kopartılarak gündeme taşınması üzerine aşağıdaki hususların kamuoyuyla paylaşılmasında fayda mülahaza edilmiştir:
Usul olarak, hadis rivayetleri, diğer deliller ile birlikte ve bağlamı dikkate alınarak anlaşılmalıdır. ‘Şüphe yok ki, fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır…’ şeklinde nakledilen rivayette kastedilen, 2012 yılında Başkanlığımız tarafından yayımlanan ‘Hadislerle İslam’ adlı eserde açıklandığı üzere şudur: Hz. Peygamber, ticari işlemlerde spekülasyona, belirsizliğe ve taraflar arasında anlaşmazlığa yol açacak her tür muameleye mâni olduğu ve fiili tedbir aldığı hâlde, fiyat konusunda sınırlama getirmeyi uygun bulmamıştır. Zira fiyatların sınırlandırılması, şehir dışından Medine çarşısına mal getirerek satan tüccarların, kendilerine başka pazarlar aramasına sebep olacak, dolayısıyla Müslüman şehir halkının sıkıntı yaşaması ve karaborsacılığa yenik düşmesi gibi bir sonuç oluşturabilecekti. Savaş şartlarının etkisini gösterdiği Medine çarşısını bir kez daha altüst edebilecek bir uygulama olacağı gerekçesiyle Hz. Peygamber’in kaçındığı fiyat sınırlaması, sonraki yüzyıllarda İslâm toplumlarında ortaya çıkan yeni şartlar doğrultusunda yeniden gündeme getirilmiş ve fiyatların aşırı derecede yükseltilmesini engelleyecek şekilde tedbirler alınmasına izin verilmiştir. İslâm âlimleri, doğuracağı neticeler açısından bu uygulamanın, Hz. Peygamber’in dikkate aldığı maksatlara uygun olduğunu belirtmişlerdir. (Hadislerle İslam, V, 114. )
Ayrıca üzülerek belirtelim ki, ‘İslam dininin kesin bir kâr haddi koymadığının ve bunu piyasa şartlarına bıraktığının’ anlatıldığı cevap, bazı medya mecralarında dini değerlerin hedefe konulduğu, metin içerisinde yer alan hadis-i şerifin alaya alındığı bir noktaya taşınmıştır. Yüce dinimiz İslam’ın ilkelerinin bilgisizce alaya alınması, en hafif tabirle saygısızlıktır.
Bu konuda yazan, konuşan, yorum yapan herkesi son derece özenli ve dikkatli olmaya davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
.
“Fiyatları tayin eden Allah’tır…” derken daha açıklayıcı şeklide yapılsaydı konu bu kadar uzamaz, bu hale gelmezdi.
.
Sadece, “Fiyatları tayin eden Allah’tır…” derseniz tartışma yaratırsınız.
.
Her şeyin Allah’tan olduğunu zaten biliyoruz.
Zira Amentü duasının meali şöyledir:
“Ben inandım ve Allahu Teâlâ’nın meleklerine, kitaplarına peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, ‘hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine’ iman ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır, gerçektir. Ben şahadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur.”
.
Meşhur Bektaşi fıkrası vardır.
.
Bir Bektaşi her ne olursa olsun “Allah’tan” dermiş.
Bir gün bir külhanbeyi, bu Bektaşi’nin ensesine okkalı bir sille aksetmiş.
Bektaşi arkasına dönünce külhanbeyi, “Baba efendi! Ne bakıyorsun, Allah’tan işte!” demiş.
Bektaşi hiç düşünmeden cevap vermiş;
-“Amenna, be imanım, ben de Allah’tan olduğunu biliyorum ama ‘kimin eliyle yaptırdı’ diye merak ettim de ona bakıyorum…”
.
Elbette ‘Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine’ iman ettik.
.
Bu zor günleri, kimin eliyle yaptırdığına bakılmayacak mı?
Bakılacak!
.
Şu yaşadığımız zor günler, seçim sandığına gidildiğinde sorulmayacak mı?
Sorulacak!
.
İktidarı kaybedenler, “Neden?” diye sorduğunda,
“Allah’tan” diye cevap verilecek haberiniz olsun…
***
KENDİ YAPAR,
KENDİ TAPAR
Bazı kişiler Allah’tan tarafından kendilerine bahşedilen gücün “İmtihan için” verildiğine inanmazlar.
“Kibir” sahibi olurlar ve “Her şeyin Allah’tan geldiğini” unutup zamanla, tüm dünyanın ve hatta tüm kâinatın sahibi olduğuna inanmaya başlarlar.
.
Bazen o kadar ileri giderler ki, kendilerini yaratıcının yerine bile koyarlar.
.
Mısır’da Hüsnü Mübarek için anlatılan bir fıkra vardı.
Şimdilerde de sosyal medyada paylaşılır oldu.
Size de “Aktarayım” dedim.
.
Hüsnü Mübarek yardımcılarından birine;
-“Söyle bakalım, ben mi büyüğüm yoksa Nasır mı büyük?” diye sormuş.
Bunun üzerine yardımcısı;
-“Tabii ki siz büyüksünüz efendim” demiş.
Mübarek:
-“Neden büyüğüm peki?” diye sorunca yardımcısı hemen cevaplamış:
-“Nasır İsrail’den korkardı siz korkmuyorsunuz o yüzden.”
Mübarek tekrar sormuş:
-“Söyle bakalım ben mi büyüğüm yoksa Enver Sedat mı büyük?”
Yardımcısı;
-“Siz büyüksünüz.” demiş. “Neden?” diye sormuş Mübarek.
Cevap gecikmemiş tabi;
-“Çünkü Enver Sedat İhvan-ı Müslimin’den korkardı siz korkmuyorsunuz.”
Hüsnü Mübarek hep “En büyük sizsiniz efendim” cevabı karşısında iyice şişinmiş, kabarmış ve işi ilerleterek sormuş:
-“Söyle bakalım, Ömer mi (Hz. Ömer) büyük, ben mi büyüğüm?”
Yardımcısı yine “Siz efendim.” deyince şaşırarak cevabı beklerken sormuş;
-“Neden büyüğüm peki?”
Yardımcısı kendisinden gayet emin cevaplamış bu soruyu;
-“Çünkü Ömer Allah’tan korkardı, siz korkmuyorsunuz!”
…
Kuran ayetinde de saltanatın geçici olduğu anlatılıyor:
Süleyman, saltanat ve zenginliğin gelip geçici olduğunu, bunların ancak imtihan amacıyla insana verildiğini, bu gibi dünyevi nimetlerin parlaklığına aldanıp da ahireti unutmamak gerektiğini, hiç bitmeyecek gerçek saltanatın, zenginliğin Allah katında olduğunu Belkıs’a -etkileyici bir üslûpla- anlatmak istiyordu. Bunun için adamlarına, “Onun tahtını, üzerinde bir değişiklik yaparak tanınmaz hale getirin!” dedi. “Bakalım onun nasıl bir anda el değiştirdiğini ve eski şaşaasını, güzelliğini kaybederek perişan hale geldiğini gördükten sonra, dünyevi zenginliklerin gelip geçici olduğunu anlayıp doğru yolu bulabilecek mi? Yoksa tahtı tacı uğrunda imanı reddederek doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak?” (Neml/41)
…
Tevfik Fikret bu durumlara şu beytiyle cevap vermiş:
“Beşerin böyle dalâletleri var.
Putunu kendi yapar, kendi tapar...”