Millet olarak bir takım adetlerimiz vardır. Bu adetler bizim için bir değerdir.

Misal, “Konvoyun önünü kesmek” gibi…
.
Damadın en mutlu gününde para dağıtması ona mutluluk getireceği anlamını taşır.
Hatta “Ne kadar çok dağıtırsa o kadar da çok mutlu olur” inanışı vardır.
.
Günümüzde çoluk çocuk düğün arabasının önünü genellikle trafik ışıklarında keser ve “Bahşiş” adı altında para ister.
Bazı gençlerin içki bile istediği olur.
.
Para almadan arabanın önünden çekilmeyeceğini beyan eden çocuklara, konvoyda bulunan “Sağdıç”, cebine hazırladığı ve içinde para bulunan zarflardan verir.
.
Çocukların beklentisi zarf başına 50 ila 100 lira şeklinde olsa da, genellikle 5 liradır.
Sonuçta çocuklar amaçlarına ulaşmış, damat ise mutluluğa kavuşmuştur.
.
Geçtiğimiz sene gelin arabasının önünün kesilmesi ile ilgili bir olay yaşandı.
.
Haber şöyleydi:
“İstanbul Ümraniye’de bir şahıs yolda ilerleyen düğün konvoyunun önünü keserek para istedi.
Yollarının kesilmesine sinirlenen konvoydaki bir grup, araçlarından inerek para isteyen şahsı dövdü…”
.
Zavallı adam yoldan geçenlerin müdahalesi ile kurtarılmıştı.
.
Geçtiğimiz günlerde Edirne’de yaşayan olayın boyutu ise bambaşka.
.
Düğüne gitmek için hazırlık yapılırken, gelin arabasının önünü kesen gençler kendilerine bahşiş verilmeyince ellerindeki bıçak ve sopalarla konvoydaki herkesi kırıp geçirmiş.
.
Olayın haberi şöyle yansımız gazetelere:
“Edirne’nin Medrese Ali Bey Mahallesi’nde gelin ve damat düğün salonuna gitmek için arabaya bindiği esnada, ellerinde bıçak ve sopa bulunan bir grup genç, düğün sahibinden ‘bahşiş’ istedi.
Düğün sahibinin bahşiş vermemesi üzerine çıkan kavgada düğün sahibi ve yakınlarından oluşan 5 kişi yaralandı. Yaralanan yurttaşlar, ambulanslarla hastaneye kaldırıldı.
Kavganın yaşandığı yere çok sayıda polis ekibi sevk edildi. Olayın şüphelileri gençler, polis ekipleri tarafından yakalanarak gözaltına alındı.”
.
Artık gönüllü olarak yerine getirilen ve değerlerimiz olan adetler, mecburi hale getirilmiş durumda.
Sonuç mu?
“Ya paranı, ya canını” devri başlamış oldu…
Değerlerimiz, değersizleştirildi…
 
***
18 TON HAZIRI MI?
YOKSA 80 TON
TOPRAK ALTINDAKİNİ Mİ İSTERSİN?
Altın…
Dünya kurulduğundan bu yana insanoğlunun ilgisini çekmiş bir maden.
Uğruna insanların canını verdiği bir maden.
.
Sahip olunduğunda ülkelerin, insanların statüsünü değiştirebilecek kadar değerli bir maden.
.
Geçtiğimiz günlerde Çanakkale’de üretim yapan bir maden şirketini ziyaret eden Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank;
“Çanakkale’de 80 milyar dolarlık altın rezervi var” dedi.
.
Hani altınlarıyla ünlü “Truva Şehrimiz” var ya.
Altınları nereden bulduğu apaçık belli.
.
Sözüne “Türkiye açısından elzem” şeklinde devam eden Bakan Varank, “… bu değerleri asla yer altında bırakmamak gerekir” dedi.
.
Yani?
“Oyacağız!
Deşeceğiz!
Kazacağız! ve
Çıkaracağız…!” demek istedi.
.
Zaten kimsenin buna itirazı yok.
.
İtiraz edilen nokta şu:
“Ormanları talan etmeyeceksin,
Araziyi mahvetmeyeceksin,
Bölgedeki faunayı ve florayı mahvetmeyeceksin…”
.
Bu mahvetme sonucunda gördüğümüz zararı bırakın 80 ton altını, 180 ton altın harcasanız yerine koyamazsınız.
.
Zira fauna ve flora ile ormanlar geleceğimizdir.
Geleceğimiz yok edilmesin yeter…
.
Altın derken şu haber çıktı önüme sabah sabah…
.
“Hitler’in altınları bulundu…”
.
Oh ne ala memleket.
.
Biz altın bulmak için mahvetmekle, etmemek arasında gidip gelirken, adamlar hazır altını buluverdiler.
.
Öyle böyle değil tabi,
Bulunanlar yaklaşık olarak:
“18 ton mücevher, 10 ton altın…”
.
Haber şöyle:
“Hitler’in sakladığı 10 ton Nazi altını ve Alman zenginlerin Nazi subaylarına teslim ettiği 18 ton mücevher ve değerli takılar, Polonya’da eski bir sarayın bahçesinde bulundu.
Defineciler, 1 Eylül’de yerin üç metre altına gömülü Nazi altınlarını ve mücevherlerle dolu kutuları çıkarmaya başlayacak…”
.
Toplam değerini mi merak ettiniz?
Yaklaşık 500 milyon Euro.
.
Bulanlar kim?
Defineciler.
.
Haber şöyle devam ediyor:
“Defineciler, 1 Eylül’de yerin üç metre altına gömülü Nazi altınlarını ve mücevherlerle dolu kutuları çıkarmaya başlayacak…”
.
Hayırlı olsun.
Biz toprak altına devam…
 
***
BİZİM DEĞERİMİZ
Değerlerden bahsediyoruz.
Altından,
Mücevherden…
.
Bizim de değerimiz var elbet.
.
Kim?
Demet Akalın…
.
Nerden anlıyoruz değerli olduğunu?
Çünkü…
.
Haber şöyle:
“Demet Akalın’ın, Bodrum’da sahne aldığı mekânda kendisine getirilen şampanyayı beğenmeyip, garsonun başından aşağı dökmesi sosyal medyada infiale neden oldu. Görüntüler kısa sürede gündem olurken, Akalın’ın davranışı büyük tepki topladı…”
.
Tepkilerin ardından bir açıklama yapan şarkıcı kendisini şöyle savundu:
“Ben Şampanya paralarını diğer solistler gibi cebe değil çalışanlara bırakıyorum. O gece personelin kendisi ‘dök’ diye ısrar etti. 10 senedir şampanyalar bu şekilde dökülüyor. Şimdi mi battı birilerine?”
.
Değerli sanatçımızın (!) bu açıklamaları sosyal medyada pek karşılık bulmadı ve linç yedi.
.
Bu arada kafasından aşağıya şampanya dökülen garson ise şöyle dedi:
“Gurur duydum…”
.
Demet Akalın’a destek verenler de vardı.
Yakın arkadaşı olan Nagihan Karadere, “Aynen öyle canım. Alan razı, veren razı, kime ne? Linçlemek için yer arar oldular, şaka gibi” diyerek savundu...
.
Olay bu.
Siz nasıl değerlendirirseniz değerlendirin.
Size kalmış…
 
***
HÜDA’YA EMANET OLUN
Hazır değer demişken devam edelim.
Bizim paramızın değerini belirleyen şey var:
“Enflasyon…”
.
Dün TUİK tarafından “Temmuz enflasyonu” açıklandı.
Aman, aman, aman…
Kıyametler koptu.
.
TÜİK’e göre;
Tüketici enflasyonu “Yüzde 79.60”,
ENAG’a göre;
Tüketici enflasyonu “Yüzde 176.07” oldu.
.
Değerler arasında 5-10 fark olsa “Amaannn ne olacak ki?” deyip geçeceğiz.
Hatta konu bile etmeyiz.
.
Ama kardeşim neredeyse yüzde yüz fark var.
Bu ne yahu?
.
Bir değeri ölçmek bu kadar zor olmamalı.
Hiç bilmiyorsan çık sokağa, bak fiyatlara…
.
Yerlisi çıkınca ucuzlayacak denilen domates bile markette 16 lira.
Yuh yani…
.
Bizi; “2022’de dolar kurunu 9 lira olarak tahmin eden” ekonomistler yönetiyor.
Hey yavrum hey!
.
2023’te yine “9 lira”,
2024 için azıcık insafa gelip “10 lira” demişler dolar için kur tahminlerinde.
.
“Çok değerli yöneticilerimiz!
Sizin gibi değerli, işini iyi bilen, ekonominin kitabını yazmış, değerlerimize değer katan birileri olduğu müddetçe, biz değerli vatandaşların üzerinden geçen değerli silindirlerinizin eksik olmayacağı muhakkaktır...
Değerli kemiklerimizi kırılıncaya kadar ezerken, değerli vücudunuzu incittiysek özür dileriz.
İsterseniz o değerli şişeyi başımızdan aşağıya boşaltabilirsiniz. Sizin gibi değerli yöneticilerimizle sabaha kadar gurur duyarız.
İsterseniz değerli altını bulmak için değerli şirketlerinizle ortalığı kasıp, kavurabilirsiniz.
Değer belirlemede istediğiniz değeri bize enflasyon adı altında sunabilirsiniz.
Hiç sıkıntı yok.
Ancak diyeceğim şudur ki:
Bu vatandaş da sizin değerinizi sandıkta belirleyecektir.
Hangi değer kriterini kullanacağını az çok değerli fikirlerinizi kullanarak tahmin edersiniz.
Benden uyarması, sizden değerlendirmesi…
Hüda’ya emanet olun…”
 
***
OY SARDALYE
Yanarım en çok şuna yanarım.
Allah’ın nimeti “b.klu sardalye” 120 lira oldu, ona yanarım.
.
Daha önce değer vermediğimiz,
Balık almaya gittiğimizde yüzüne bile bakmadığımız,
Ancak b.kuyla değer kazanan bir balık olarak “Değerli” konuma geldi ya,
Ona yanarım.
.
Diğer değerli balıklar ortadan kaybolurken, şu b.kluya kaldık ya!
Ona yanarım.
.
Haydi kaldık diyelim,
Yahu ulaşamıyoruz bile.
1 kilo alsan 120 lira.
.
Artık “değerlerimiz” şeklindeki bir sınıflandırmada sardalye ilk sırayı alacak gibi.
Tek beklentimiz eylül ayında kalkacak olan av yasağı.
İnşallah o da domatese benzeyip, bizi hayal kırıklığına uğratmaz.
.
Yoksa uyarlama yaparak sokaklarda:
“Oy sardalye 120 lira… Hem oynasın, yiyenler doymasın…” diyerek şarkılar söyleriz…