Aylık enflasyon açıklandı. Ama ne açıklama. Kıyamet koptu.

TUİK’in yüzde 79 olarak açıkladığına,
Yüzde 176 açıklayarak cevap verdi ENAG.
.
Dün de yazdım.
Arada bir kaç puan olsa amenna,
Ama yüzde yüz fark olunca insan düşünmeden edemiyor.
.
Bugün Cuma.
Hayırlı gün.
.
Ama enflasyon farkından “Kul hakkı” doğuyor.
Kabaca şöyle açıklanır kul hakkı:
“Bir kulun başka bir kul üzerinde olduğu haktır.”
.
“Cenab-ı Hak kul hakkı için, ‘Benim yanıma her şey ile gelin affederim. Fakat kul hakkı ile gelmeyin, onu ben değil, kulum affeder.’ demiştir.”
.
“Allah’ın bu günahı bağışlayabilmesi için hakkı yenen kula danışacağı bilinmektedir. Eğer hakkı yenen hak sahibi kişiyi bağışlamazsa Allah bu günahı affetmeyecektir.”
.
“Cenab-ı Hak her insana bir takım haklar tanımıştır. İnsanların birbirleri üzerinde hakları bulunmaktadır.
Bir kimse bir kimsenin hakkını yer, malını çalar, hırsızlık yapar ise büyük vebali olan kul hakkını işlemiş olur…”
.
Bize anlatılan şudur:
“Kul hakkını ödemenin en kolay yolu bu dünyadır. Kul hakkı ahirete ve mahşer gününe kalması büyük bir felakettir. Bu dünyada geçici ve fani mallarla ödenmeyen ve alınmayan helallik ahirette baki ve ebedi olan kazançlarla ödenecektir…”
.
Hz. Peygamber:  “Kim bir kul hakkı yemişse, hemen o kardeşi ile helalleşsin Mahşer günü dirhem de geçmez dinar da. Böyle olunca o kişinin sevapları alınır hakkı yenen kişiye verilir. Şayet sevapları yoksa veya tükenmişse hakkını yediği kişinin günahları o kişiye yüklenir…”
.
Hz. Peygamber başka bir hadiste ise ahirete kul hakkı ile gelen kişiyi müflis yani iflas etmiş kişi olarak tasvir ediyor:
“Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, defterinde pek çok namaz, oruç ve zekât sevabı bulunur. Fakat bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur. Sevapları, bu hak sahiplerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır…”
.
“Kul hakkının en tehlikeli olanı ise kamuya ait malları yemek ve bu mallara zarar vermektir.
.
Kul hakkı; “Kamu mallarını haksız yere almak, devlet mallarını talan etmek, zimmete geçirmek şeklinde olabileceği gibi, hazineye, belediyeye, vakıflara ve çeşitli kamu kuruluşlarına ait menkul ve gayrimenkulleri şahsi menfaatler doğrultusunda kullanmak veya bunlara zarar vermek şeklinde de olabilir…”
.
Helalleşme konusu için şöyle deniyor:
“Bireysel haklarda hakkı yenen kişi ile helalleşmek mümkün iken kamuya ait malları yiyen ve zarar veren kişi vergi veren ve o malda kullanma hakkı olan kişiler sayısınca kul hakkına girmiş olur. Bu nedenle kamu malı yiyen veya zarar veren kimsenin hakkını yediği kişilerle helalleşmesi çok zordur…”
.
Bu mübarek günde denilecek şudur:
“Ey! Devleti yönetenler!
Karar alırken,
Hak öderken,
Devlet parasını harcarken,
Dağıtırken,
Devlet malına sahip çıkarken,
Dikkatli olunuz.
Zira bu dünyada helalleşmek mümkün olmadığından mahşerdeki hesap pek çetin geçebilir.”
.
Bu ülkede tüm maaşlar da enflasyona göre ayarlandığından, en ufacık bir (fazla veya eksik) şaşma sonucu “Kul hakkı” yemiş olursunuz.
“Aman dikkat!” diyorum.
Bu dünyanın bir de ahireti var…
.
Tüm bu yazdıklarımı düşünürken, emekli maaşının en düşüğüne 3500 verenler!
Şunu aklınızdan çıkarmayın.
Temmuz ayı açlık sınırı:
6.840 lira.
Yahu!
3500 lira alan bir emekli, açlık sınırının yarısını alıyorsa sizce nasıl geçiniyordur?
Sürekli yolsuzluk haberlerinin geldiği ülkeyi yönetenler!
Hele bir bakın şuna…
Bu Kul hakkı mı, değil mi?
Siz elinizi vicdanınıza koyup karar verin yoksa Ahirette nasılsa bir karar verilecek.
.
Tabi bizim emekli maaşların da açlık sınırı altında olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
.
Bir de yoksulluk sınırı var:
22.280 lira.
.
Aman ya rabbim!
Bu satırları okuyanlar arasında, bu paraya ulaşabilmiş kaç kişi var aranızda acaba?
.
Turgut Özal’ın dediği “Orta direk” filan kalmamış memlekette.
Yıkılmış, kalmış…
.
Ekmeğin 5 lira,
Kiraların 3-4 bin lira,
Mutfak masrafının dünyaları bulduğu ülkeyi 20 senedir “Uçuracağız” diyerek yönetenler bir cevap versin hele.
.
Kuran ve sünnet (Nas) Lafızları “Faize haram” derken, vatandaşa yaşatılan bu zor duruma bir şey demiyor mu acaba?
Tamamını dış güçlere ve dış piyasalara bağlamak belki kabul edilebilir.
Ama adama demezler mi:
“Sen de 20 senedir ülkeyi tek başına yönetiyorsun. Önlemini alsaydın?”
.
“Tarımda, sanayide üretime önem verseydin”,
“Fabrikalarını satmayıp elinde tutsaydın,
“Yeni yeni fabrikalar kursaydın”,
“Tarımda yeni teknolojileri yakalayıp teşviklerle dünyada en ön sırada olsaydın”,
“Petrolünü, doğalgazını zamanında çıkarıp, dünyaya hava atsaydın” demezler mi?
.
Yazık bu ülkenin haline.
Eğitimden, sanayiye,
Tarımdan, turizme yazık!
Köylüsünden, çiftçisine,
İşçisinden, memuruna, emeklisine yazık!
Öz kaynakların heba olmasına yazık!
.
Dedik ya; “Kul hakkı…”
Nasıl ödenir bilmem…
 
***
CUMA HAYRINA
Bir zimmi, Sultan İkinci Murad Hana der ki:
-“Bir maruzatım var Padişahım, müsaade buyurun anlatayım?”
-“Elbette, söyle nedir maruzatın?”
-“Askerleriniz benim bahçemden dün elma yediler ve parasını ödemediler!”
-“Bu dediğin nasıl olabilir? Bir yanlışlık olmalı!”
-“Yanlışlık yok Padişahım.”
Sultan Murad Han derhal araştırılmasını emreder. Kısa zaman sonra üç askeri huzura getirirler.
Sultan onlara olayı anlatır ve sorar:
-“Bu zimminin söyledikleri doğru mudur?”
Askerlerden biri der ki:
-“Doğrudur Sultanım, ben yaptım!”
-“Peki ama nasıl? Kul hakkını düşünmedin mi hiç?”
-“Padişahım, benim yediğim elma yerdeydi ve çürüktü. Çürük bir elmanın para edeceğini düşünemedim; nitekim bu iki arkadaşım da oradaydı, onlar ağaçtan elma kopardılar ve parasını da bahçeye attılar.”
Padişah, zimmiye sorar:
-“Askerlerimin söyledikleri doğru mudur?”
-“Evet, o ikisinin kopardığı elmaların bedelini aldım.”
-“Peki, öyleyse istediğin nedir?”
-“Diğer askerinizin yerden aldığı elmanın bedelini de isterim.”
-“Peki, o çürük elma için ne istersin?”
-“Bir kese altın isterim, yoksa hakkımı helal etmem.”
-“Bir çürük elma bir kese altın eder mi hiç?” Bu açıkça haksızlık.
-“O zaman hakkımı helal etmem.”
-“Peki al bir kese altın!”
Zimminin gözleri dolar, kendisine uzatılan keseyi eliyle iter ve kelime-i şehadet getirir. Sonra der ki:
-“Efendim, maksadım altın falan değildi, Müslüman olmadan önce son defa adaletinizi tecrübe etmek istemiştim, beni affedin ve aranıza alın!”
 
***
Yaşlı bir adam sabah erkenden evinden çıkmış yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.
Sokaktan geçenler, yaşlı adamı hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama biraz beklemesini ve röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyecekleri söylemişler.
Yaşlı adam huzursuzlanmış ve acelesi olduğunu, tetkik istemediğini söylemiş.
Hemşire sormuş:
-“Nedir bu acelen amca?”
Adamcağız cevaplamış:
-“Karım huzur evinde kalıyor, her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim, geç kalmak istemiyorum” demiş.
Hemşire:
-“Karınızın, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde” demiş.
Adam üzgün bir ifade ile:
-“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor” diye cevaplamış.
Hemşireler hayretle:
-“Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz?”
Adam buruk bir sesle cevapmış:
-“Ama ben onun kim olduğunu biliyorum…”
 
***
Adamın biri her gece yattıktan sonra çocuğunu kontrol ettiğinde bakar ki çocuğu bir sağa, bir sola dönmekte ve bir türlü gözlerini yumup da uyuyamamaktadır.
“Hasta mıdır, yoksa bir sıkıntısı mı var?” diye merak eden baba:
“Ne oldu yavrum, yoksa hasta mısın?” diye sorar.
Çocuk: “Babacığım!.. Yarın günlerden perşembe. Öğretmen imtihan edecek. Çalıştım imtihanımın başarılı geçeceğine inanıyorum, fakat yine de bir hata yaparım da öğretmenim beni döver veyahut da kendisini kızdırırım diye korkuyorum. Onun için de sıkıldığımdan gözlerime bir türlü uyku girmiyor. İmtihan bu. Kolay değil.” diye cevap verir.
Küçücük çocuğun bu şekilde manalı ve yerinde konuşması adamı birden bire aptallaştırıverir ve:
“Bir sabi yarını düşünerek ve korkarak imtihanına hazırlanır da; bizler niye hazırlanmayız, bizler niye korkmayız?” diye düşünmeye başlar ve aklına Allah’ın şu kelamı gelir:
“Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü hatırla!
Hayalinde canlandır!
Biz insanları hesap günü toplarız!
Hiç birini bırakmayız!
Hiç kimse hesap gününden kaçamaz! Yoksa onlar şöyle mi düşünüyor?
‘Hesap günü toplanacak bunca insan arasında Allah bizi mi görecek?’
‘Aradan sıvışırız mı’ diyorlar?
Hayır!
Onlar o gün başlarında nöbetçiler olmasa bile kendiliklerinden hesaba doğru gelecekler.
Bu bizim yasamızdır.
Yasamızı değiştirebilecekler mi?”