Cuma günleri yazdığım yazıları nedense hep birileri üzerine alınıyor. Bunlar kendisini “Müslüman” olarak bildiğimiz arkadaşlarımızdan hem de.

Cuma günleri yazdığım yazıları nedense hep birileri üzerine alınıyor.
Bunlar kendisini “Müslüman” olarak bildiğimiz arkadaşlarımızdan hem de.
.
“Yine yazmışsın bize” diyerek şaka yollu sitemler ediyorlar.
.
Cevabım hep aynı:
-“Ben ortaya yazıyorum, kim üzerine alır bilemem…”
.
Ancak,
Her kelimesinde Allah, Kitap, Peygamber’i ağzından düşürmeyip İslam’ın istediğinin tam tersini yapanlar elbette aramızda var.
Dini, çıkarı için kullananlar.
.
Günah denilen şeyi,
Adalet kavramını,
Aç yatan komşuyu,
Haksızlığı,
Kul hakkını bilmeyenler var.
.
Millet inim inim inlerken, sırf “alnı secdeye değiyor” diye bilmediğin bir insanları körü körüne savunmak!
.
Sen yapmasan bile, yapanı savunmak ta aynı.
Vebali büyük.
Günaha ortak olmak ta var…
.
Geçenlerde dini bir yazı geçti elime.
Not almıştım.
.
Bakalım kim nasiplenecek bundan.
.
“Allah-u Teâlâ kullarını her zaman imtihan eder. İmtihan etmek istediği kullarına da makam verir, mevki verir, mal verir, mülk verir, farklı nimetler verir. Böyle olunca da belli bir makama ya da zenginliğe kavuşan insanlar kerameti kendinde görür diğer insanlara tepeden bakar.”
.
Bunu ben söylemiyorum.
Dini bilen, anlayan biri diyor.
Özü şu: “Zenginliğe makama kavuşanlar kerameti kendinden bilir, diğer insanlara tepeden bakar…”
.
Hâlbuki bunu veren Allah’tır.
.
Peki sebep?
.
İşte onu açıklıyor bu yazı:
“İnsana verilen her türlü nimet, mal, mülk, makam, mevki birer imtihan vesilesidir.
Hâlbuki sahip olunan tüm nimetler Allah tarafından insanlara imtihan için verilmiştir ve insanların çoğu bunun bilgi ve bilincinden uzaktır.”
.
İmtihan…
.
Ne zaman?
.
Önce bu dünyada, sonra diğerinde.
Vay babam vay…!
.
Çalmanın, yani kendisine haksız mal edinmenin cezası varken,
İçki içmenin Kur’an’da cezası yokmuş.
.
İhsan Eliaçık paylaşıyor:
“İçkinin Kur'an'da cezası yok.
Kur'an'da 4 hakikî, 1 mecazî ceza var;
Öldürmek (Bakara; 178),
Çalmak (Maide; 38),
Zina (Nur; 2) İftira (Nur; 4) ve
Mecazi olan Kenz -kendine servet yapmak- (Tövbe; 34-35).
İçki cezası nerede geçiyor, hadi onu da siz gösterin?”
.
Şaşırdık mı?
Evet.
.
İçki üzerine yıldırımlar yağdıranlar, iş çalmaya gelince sessiz kalıyorlar.
.
Halbuki İslam’da tam tersi.
İçkide sessiz kalınmış,
Çalma eylemine, cezanın en dibi var.
Misal; “Ellerini kesin!” diyor.
(Başka bir tefsirde, bu söylemin mecaz anlamda söylendiği, aslında “O kimsenin kötülüklerden ellerini kesin, ıslah edici tedbirler geliştirin” denmek istendiği anlatılıyor.)
.
Neyse biz başladığımız yazıya devam edelim:
“Üç beş kuruş para, pul sahibi olunca, bir makama, mevkie gelince, ya nefsimize yenik düşüyoruz, yâda şeytana uyuyoruz. ‘Ne oldum delisi’ oluyoruz.”
.
Etrafınıza bakın hele?
.
Kime diyor?
Pekâlâ anlayabilirsiniz.
Kolayca hissedersiniz.
İşte onların icraatlarının sonucu ne olacağını da kestirebilirsiniz.
Yani “İmtihanlarının sonucunu…”
.
Bir ibret hikâyesi:
“Ebu Hureyre (r.a.) den rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  şöyle buyurmuşlardır;
İsrail oğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı.
Allah Teâlâ onları imtihan etmek istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.
Melek abraşa geldi ve:
-“Sana en sevimli şey nedir?” dedi.
Abraş:
-“Güzel bir renk ve güzel bir ten, çünkü insanlar beni çirkin görüyor ve benden iğreniyorlar” dedi.
Bunun üzerine Melek, abraşın vücudunu sıvazladı.
Ondan bu çirkinlik gitti de ona güzel bir renk ve güzel bir ten verildi.
Melek abraşa:
-“Hangi mal sana daha sevimlidir?” dedi.
Abraşlıktan kurtulan kişi:
“Deve” dedi ve kendisine doğurması yakın on aylık gebe bir deve verdi.
Bunun üzerine Melek ona:
-“Allah sana bu devede bereket versin” dedi.
Buna müteakiben melek kele geldi:
-“Sana en sevimli şey nedir?” dedi.
Kel:
-“Güzel bir saç ve insanların benden iğrendiği şu halin gitmesidir” dedi.
Melek onun başını sıvazladı da onun kelliği gitti ve ona güzel bir saç verildi.
Melek ona:
-“Hangi mal sana daha sevimlidir?” dedi.
Kellikten kurtulan kişi:
-“Sığır”, dedi ve ona hamile bir sığır verdi.
Melek ona:
-“Allah sana bu sığırda bereket versin”, dedi.
Buna müteakiben Melek köre geldi:
-“Sana en sevimli şey nedir?” Dedi.
Kör:
-“Allah-u Teâlâ bana gözümü geri versin de onunla insanları göreyim”, dedi.
Melek onu da sıvazladı ve Allah-u Teâlâ ona gözünü geri verdi.
Melek ona:
-“Hangi mal sana daha sevimlidir?” Dedi.
Oda:
-“Koyundur”, dedi ve ona da kuzulu bir koyun verdi.
Bir müddet sonra deve ve sığır sahiplerinin devesi ve sığırı yavruladı.
Koyun sahibinin de koyunu kuzuladı.
Bu suretle deve isteyen kişinin bir vadi dolusu devesi oldu.
Sığır isteyen kişinin de bir vadi dolusu sığırı oldu.
Koyun isteyen köründe bir vadi dolusu koyunu oldu.
Sonra melek eski sureti ve kılığında abraşa geldi ve ona:
-“Ben fakir bir adamım! Yolculuğumda bütün çarelerim kesildi. Artık bu gün benim için muradıma erişebilmem ancak evvela Allah’ın yardımıyla sonra senin yardımınladır. Şimdi ben sana güzel bir renk, güzel bir ten ve mal veren Allah için senden bir deve istiyorum! Bu seferimde onunla muradıma erişebileyim!” Dedi.
Bu istek üzerine eski abraş:
-“İyi ama hak sahipleri çoktur", dedi. (Yani piyasada fakir çoktur, her dilenciye bir deve vermek olmaz!)
Bunun üzerine melek ona:
-“Ben seni tanır gibiyim. Sen insanların iğrendiği abraş kimse değil misin?
Hani sen fakirdin de bu malı sana Allah verdi”, dedi.
Eski abraş meleğe:
-“Allah’a yemin olsun ki ben bu mala, atadan ataya geçerek varis oldum”, dedi.
Melek de ona:
-“Eğer yalancı isen, Allah seni eski haline çevirsin!” Dedi.
Sonra melek eski sureti ve kılığında kele geldi ve abraşa dediği gibi onda söyledi. Kel de, abraşın reddettiği gibi reddetti.
Melek de ona:
-“Eğer yalancı isen, Allah seni eski haline çevirsin!” Dedi.
Sonra melek eski suretinde köre geldi ve:
-“Ben fakir bir adamım! Yolculuğumda bütün çarelerim kesildi. Artık bu gün benim için muradıma erişe bilmem ancak evvela Allah’ın yardımıyla sonra senin yardımınladır. Şimdi ben sana gözlerini geri veren Allah için sende bir kuyun istiyorum! Bu seferimde onunla muradıma erişebileyim!” Dedi.
Bu istek üzerine eski kör:
-“Allah’a yemin olsun ki ben kör idim. Allah bana gözümü geri verdi. Fakir idim ve Allah’a yemin olsun ki Allah beni zengin yaptı. Şimdi dilediğin kadar al! Allah’a yemin ederim ki bugün Allah için aldığın bir şeyde sana zorluk çıkartmam”, dedi.
Bunun üzerine melek:
-“Malını muhafaza et! Allah sizleri imtihan etti. Allah’a yemin olsun ki Allah senden razı oldu! İki arkadaşın da (Abraş ve Kel) gazaba uğradılar, dedi.”
(Buhari 7/3274, Müslim 2964/10)
.
İşte imtihan bu.
Demek neymiş;
Her şeyi kendinden bilmemek lazımmış.
Yoksa;
“Pufff!” olurmuşsun…
.
İmtihanlardan bir de devlet yönetiminde görev vermekmiş.
Bence zor bir imtihan.
.
Yazı şöyle diyor:
Devlet malının emanet edildiği kişiler tam aksine 3 kat daha dikkat edip, halkın olan bu malları korumaları gerekmektedir.
.
İslama göre; “Devlete ait bir mal, eşya veya parayı çalmanın ya da meşru olmayan başka yollarla zimmete geçirmek haramdır.
Şahsın malını çalmak nasıl haram ise devlet malını çalmak veya devlete ait mal ve parayı meşru olmayan yollarla zimmete geçirmek de haramdır.”
.
Çünkü devletin malı milletin malıdır.
Devletin malını çalmak, milletin malını çalmaktır.
Bu çirkin davranış, kul hakkına tecavüzdür ve büyük günahtır.
.
Devletin malını ve parasını meşru olmayan yollarla zimmete geçirmek haram olduğu gibi, devlete ait mal ve eşyaya zarar vermek de dinimizce yasaklanmıştır.
Çünkü kamu malı milletin malıdır.
Bu malda herkesin hakkı vardır.
.
Her Müslümanın, kamu malını kendi malı gibi koruması, zarar vermekten ve zarara yol açacak fiil ve davranışlardan kesinlikle sakınması gerekir.
.
Devlet kurumlarında çalışan veya devletle iş yapanlar, devlet malının bir emanet olduğunu bilmeli, bu malı kullanırken kendi malından daha titiz davranmalıdır.
Devlet parasının harcanmasında da milletin menfaati gözetilmeli, bir kuruşun bile zayi edilmesine fırsat verilmemelidir.
 
Çünkü bunda, başında henüz tüyü bitmemiş yetimler de dahil olmak üzere milyonlarca insanın hakkı vardır. Herkesin; devlet malı konusunda son derece dikkatli olması, çok basit bir şey veya çok az miktarda bir paranın bile haksız olarak zimmetine geçmesinden kesinlikle sakınması gerekir.
.
Çünkü böyle bir suçu işleyenler kıyamet günü devlet malından çaldıkları şeyler boyunlarına asılı olarak gelecek ve mahşer halkının huzurunda rezil olacaktır.
.
Devlet malını zimmetine geçirenler hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:
“Kim emanete (kamu malına) hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir ve onlara haksızlık edilmez.” (Ali İmran 161)
.
Cumanız hayırlı olsun…