Bugün 9 Eylül. İzmir’in kurtuluşu. İstiklal savaşımızın önemli bir günü.
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir! İleri!” diye başlayan bir emrin sonucu.
(Not: Neden “Ege” değil de “Akdeniz?”
Çünkü: O dönemde Ege Denizi’ne “İç Akdeniz” deniliyordu. Atatürk, o tarihlerdeki coğrafyada, Akdeniz ile Ege Denizi’ni bir bütün olarak kabul ediyordu.)
.
Bu emir ile harekete geçen Türk Ordusu, Sakarya Meydan Muharebesi ile başladığı Kurtuluş Savaşını, Yunan askerlerini İzmir’den denize dökerek kazandı.
.
Süreç şöyleydi:
Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilâf Devletleri ile Osmanlı Devleti Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladılar ve bu anlaşmaya dayanarak Anadolu’yu işgale başladılar.
.
(Mondros Mütarekesi; 30 Ekim 1918'de Osmanlı adına Bahriye Nazırı Rauf Orbay ile İtilaf Devletleri adına İngiliz Amirali Calthorpe arasında Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda Agamemnon Zırhlısı’nda imzalanmıştır.)
.
Bu antlaşma ile beraber “Osmanlı İmparatorluğu fiilen sona ermiş oldu.”
.
Resmi anlaşmanın yanı sıra, Amiral Calthorpe’un sözlü açıklamalarını içeren bir mektup da Türk tarafına sunuldu.
Bu mektupta, işgal kuvvetlerine Yunan askerinin katılmayacağı ve benzeri taahhütler yer alıyordu.
.
Anlaşmanın nispi sessizlik dönemi Mayıs 1919 başlarında sona erdi.
Bu tarihte “Paris Barış Konferansı”, Mondros’ta verilmiş sözlere aykırı olarak, “İzmir’in Yunanlılarca işgal edilmesi kararını aldı.”
(Not: İşgalin en büyük gerekçesi;
Hazırlanan sahte raporlarla, ilgili bölgedeki Rum sayısının Türk sayısından fazla olduğunun sunulması ve Rumlara karşı uydurulmuş zulüm hikâyeleri bu bölgenin Yunanlara verilmesinde etken oldu.
Aslında bu bölge anlaşma gereği İtalyanlara söz verilmişken Yunanlıların ani işgaline göz yumulması, Türk-İtalyan yakınlaşmasını sağlamış oldu.)
.
Ve nihayet, 15 Mayıs 1919’da “İzmir işgal edildi.”
.
Bu arada aynı günlerde Osmanlı İmparatorluğu topraklarının birçok köşesi İtilaf devletlerince işgal edildi.
.
Türk milleti işgal hareketleri karşısında vatanının kurtarılması için 1919 yılında yer yer “Direniş hareketlerini başlattı.”
.
Bu hareketler, 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basmasıyla kısa sürede merkezi bir nitelik kazandı.
.
Bu süreçte;
Birinci İnönü,
İkinci İnönü,
Aslıhanlar-Dumlupınar ve
Sakarya Meydan Muharebeleri kazanıldı.
.
26 Ağustos 1922 sabahı dikkat ve titizlikle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu.
26-30 Ağustos 1922’de yapılan “Büyük Taarruz”, Türk İstiklâl Harbi’nin son safhası oldu.
.
30 Ağustos “Başkomutan Meydan Muharebesi” sonucu Yunan Ordusu’nun en önemli bölümü bir gün içinde etkisiz hale getirildi.
.
Böylece kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam bir başarıyla uygulanmış oldu.
.
31 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, “Kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızla takip edilmesini ve İzmir ile dolaylarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Akdeniz’e doğru ilerlenmesini” istedi.
.
1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordulara bir bildiri yayımlayarak şu tarihi emrini verdi:
“Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!”
.
Çalköy’de verilen bu tarihi emir üzerine 31 Ağustos’ta başlayan amansız takip sonunda Türk kuvvetleri 2 Eylül’de yıkıntılar haline gelmiş Uşak’a girdi.
Burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edildi.
.
Takip Harekâtı insanüstü bir hızla ilerledi.
.Türk askeri dinlenmek ve uyumak istemiyordu.
Çünkü kurtardığı her kasabanın, köyün, şehrin Yunanlılar tarafından yakıldığını, bölgedeki Türklerin de acımasızca katledildiğini görmekteydi.
.
Sonunda üç yılı aşkın süredir yas çeken İzmir halkının sevinç gözyaşları arasında Türk süvarileri İzmir’e büyük bir coşku ile girdi.
.
Türk bayrağı Hükümet Konağına ve Kadifekale’ye çekildi.
Birinci Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirdi.
İzmir’de Türk halkının sevinci o denli büyüktü ki askerlerimiz çiçek yağmuru altında kaldı.
.
Başkomutan İzmir’in alınışı dolayısıyla ordulara şu tarihi mesajını yayınladı:
“İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedakârlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük muzafferiyetin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin alınmasında da aynı fedakârlık yarışmasını göstereceklerine inancım tamdır.”
.
9 Eylül 1922 Cumartesi günü İzmir işgalden kurtarıldı…
.
Şerafettin Bey, Konağa girip balkona Türk Bayrağını dikti.
.
Hükûmet Konağı’na Bayrağın dikilmesinin hemen ardından Yüzbaşı Zeki komutasındaki süvari birliği Hükûmet Konağı’nın hemen sağında yere alan Sarıkışla’ya Türk Bayrağını dikti.
.
Üsteğmen Arif ve Takım Komutanı Celal Bey ile Yedeksubay Besim Efendi de Kadifekale’ye Türk Bayrağını diktiler.
.
Böylece İzmir’in işgalden kurtuluşu ilan edilmiş oldu.
.
Belkahve’den tarihi günü izleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Fevzi ve İsmet Paşalar olduğu halde, 10 Eylül sabahı İzmir’e girdi.
Fahrettin Paşa ile buluşarak doğruca Hükûmet Konağı'na gitti.
Konağın balkonundan, başarıyı millete mal eden kısa bir konuşma yaptı.
***
İZMİR’İN İŞGALİ
Yunan işgali, Türk barış antlaşmasının imzalanmasına kadar sürecek bir güvenlik tedbiri olarak sunuldu.
İzmir Yunanistan’a ilhak etmemiş ve Yunan askeri kontrolü altında bir Türk vali tarafından yönetilmiştir.
.
10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması uyarınca İzmir ve Ayvalık beş yıl süreyle Yunan işgali altında Osmanlı egemenliğinde kalacaktı.
Bu sürenin sonunda hangi devlete katılacaklarına ilişkin plebisit (halk oylaması) yapılacağı yönünde karar alınmıştı.
Türk ve dünya kamuoyu, İzmir’in işgalini, Türk ulusuna yönelik bir hakaret ve nihai Yunan ilhakına yönelik bir adım olarak değerlendirdi.
.
14 Mayıs 1922’de İzmir istihkâmları işgal edildi.
İngiliz birlikleri Karaburun ve Uzunada’yı,
Fransız birlikleri Urla ve Foça’yı,
Yunan birlikleri de Yenikale’yi işgal ettiler.
.
15 Mayıs 1919 sabahı İtilaf Devletleri donanmasının koruması altında Yunan askerleri İzmir rıhtımına çıktı.
.
İzmir’de bu işgale karşı koyabilecek sadece 200 kişilik bir askeri birlik bulunuyordu.
İzmir ve çevresindeki birliklerin başında bulunan Ali Nadir Paşa, Yunan askerlerine karşı koyulmaması ve silahları İtilaf Devletleri askerlerine teslim edilmesi için emir verdi.
.
İzmirli Rumların sevinç gösterileri arasında geçit töreni yapan Yunan askerlerine ateş eden “Hasan Tahsin” bir Yunan askerini öldürdü, akabinde diğer Yunan askerlerinin ateşiyle hayatını kaybetti.
.
“Hasan Tahsin’in bu kurşunu, Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ilk kurşun olarak sayılmıştır.”
.
Yunan askerleri bu olaya karşılık çevreye yaylım ateşi başlattılar.
Askeri kışlada bulunan silahsız Türk askerlerini hedef alan yaylım ateşi, Türk askerlerinin teslim olmasına rağmen devam etti.
Türk subayları ve askerleri dipçiklenerek ve süngülenerek öldürüldü.
“Zito Venizelos” (Yaşasın Venizelos) diye bağırmayan Türk subayları süngüleniyordu.
.
Ali Nadir Paşa ise Yunan askerleri tarafından tekmeleniyordu.
Türk sivillere karşı öldürme, yağma ve tecavüz olayları başladı.
.
İşgalin ilk günü İzmir’de 400 Türk öldürüldü.
15-16 Mayıs arası çevredeki köylerde ve kazalarda yaşanan olaylar ile 5.000 kadar Türk öldürüldü.
.
19 Mayıs 1919 tarihli New York Times gazetesi, işgalin ilk günü 300 Türk’ün ve 100 Yunan'ın öldüğünü yazdı.
.
15 Mayıs günü sonunda toplam 20.000 Yunan askeri, İzmir ve etrafındaki bölgeye çıkarılmıştı.
.
16 Mayıs sabahı İzmir’in işgalini duyan 800 kadar yerli Rum, Türk köylerine saldırmaya başladı.
Savunmasız insanlar öldürüldü ve malları yağmalanmaya başlandı.
Urla’daki Türk mahalleleri Rumlar tarafından kuşatılmaya başlandı.
.
Bunun üzerine 56. Tümene bağlı 173. Alay Komutanı Yarbay Kâzım Bey yanında bulunan 18 er ve birkaç jandarma ile kasabayı savunmaya başladı.
İlk Rum saldırısı püskürtüldü.
Aynı gün bu olayı öğrenen kasabadaki Türk halkı, Urla’daki askeri silah deposunda bulunan 120 silahı ve cephaneyi alarak, 120 kişilik bir milis kuvveti meydana getirmiş, böylece Batı Anadolu’da ilk “Kuvayi Milliye Birliği” doğmuştur.
***
YAKIŞANI YAPMIŞLAR
Yıl 1919 yerli Rumların iyice azıttığı ve Türklere eza cefa ettikleri bir dönemin başlangıcı:
Yukarıkızılca köyünde müşterek yaşayan üstelik ekalliyette olan Rum zaptiyeleri omuzlarına ceketlerini ardınmış iki Türk genci Ali Gençer ve Arap Refik’i durdurup sorarlar:
-“Morsi siz efe?”
Türk gençleri,
-“Yook.”
Rum zaptiyeleri,
-“Peçi o setreler ne oyle omuzda?”
Türk gençleri,
-“Hava çok sıcak da ondan”
Rum zaptiyeleri,
-“Oyleyse yürün karakola…”
İkisi Türk genci hiç itiraz etmeden doğru köyde kurulu Yunan karakoluna götürülürler.
Yunan karakol kumandanı Deli Kosti sorar:
-“Ne o bre bir yaramazlık mı var?”
Türk gençleri,
-“Ceketlerimizi omuza atmamız suç mu oldu?”
Yunan karakol kumandanı Deli Kosti:
-“Söyle bakalım, ‘Zito Venezelos’ de.”
Türk gençleri,
-“!”
Yunan karakol kumandanı Deli Kosti,
-“Size ‘Zito Venezelos!’ soyleyorum.”
Türk gençlerinden yine ses yok…
Yunan karakol kumandanı emir verir.
-“Bileklerini bıçakla kesiniz!”
Zaptiyeler, ustura gibi bıçakları bileklerine dayar ve daire şeklinde keserler; fakat gençlerden çıt çıkmaz.
Yunan karakol kumandanı Deli Kosti kudurur,
-“Son defa söylüyorum ‘Zito Venezelos!’ deyin.”
Türk gençlerinin ikisi birden “Yaşasın Kemalpaşa!” demez mi?
Yunan karakol kumandanı bakmış olacak gibi değil temiz bir dayaktan sonra gençleri salmış.
Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Mustafa Kemal Paşa’ya Dramalı Memduh Balaban tarafından bu olay aktarılır.
Paşa gülerek:
“Gençler Türk’e yakışanı yapmış” der.