Küresel ısınma ve çevre kirliliği biyolojik çeşitliliği ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Var olan türlerin nüfusları sürekli azalıyor. Yine çok sayıda tür sistemden kayboluyor.
Sanayileşme devriminden bu yana bilinen yüzlerce hayvan ve bitki türü yok oldu. İnsan faaliyetleri dünya ekosistemlerinin yarısını doğrudan etkisi altına aldı. Önemli bir kısmı da dolaylı olarak etkileniyor.
Coğrafi olarak yaşam alanları daralan türlerin bir kısmı sistemden çekilmeye devam ediyor. Hemen tamamının nüfus düzeyleri azalıyor. Yine yaşam alanlarının daralmasına bağlı olarak bireyler arasında ilişkiler değişiyor. Birçok bitki ve hayvan türü değişen iklim koşullarına uyum sağlamaya çalışıyor. Ancak gıda kaynağı daralan türlerin önemli bir kısmı kaybolmaya mahkûm oluyor. Araştırmalara göre uyum yetenekleri bulunmayan türlerin nesli kayboluyor.
Yaşam alanları daralan bitki ve hayvan türlerinin nüfusları düşerken genetik zenginleri de azalıyor. Bir yerde bitki ve hayvan türleri can çekişerek yok oluyor.
Birleşmiş Milletler tarafından yakın zamana kadar, biyoçeşitliliğin korunmasına yönelik hedefler belirlenirken sadece yaşam alanları çerçevesinde kalındı. Oysa genetik zenginliğin daralması da dikkate alınması gerekiyordu. Çünkü kaybolan her birey genetik özelliklerin de kaybolması anlamına geliyor. Kurağa, soğuğa, değişen çevre koşullarına, özellikle stres koşullarına toleransı ortaya çıkarak genetik zenginlikler de kaybolan bitki ve hayvan türüyle birlikte yok oluyor. Diğer bir deyişle azalan nüfus aynı zamanda türlerin genetik tolerans havuzunu da daraltıyor.
Haberlerde zaman zaman azalan türlerin sayıları veriliyor. Bu türlerde sayısal azalma genetik olarak da daralmayı işaret ediyor. Mevcut nüfusun değişen koşullara uyum yeteneği de daralıyor.
Popüler kültürde mutasyonlar, fizik yasalarına meydan okuyan süper güçler olarak tanımlanıyor. Ancak gerçekte mutasyonlarla ortaya çıkan genetik değişimler, zor şartlara uyumun artması anlamına gelmiyor. Yine meydana gelen genetik değişimlerin yeni nesillere aktarımı olasılığı da düşük görünüyor. Neticede bir bitki veya hayvan türünün mutasyonlarla oluşturabileceği havuz ne kadar büyük olursa olsun, kaybolma riskini azaltmıyor.
Dünya'nın karasal bitki ve hayvan yaşamının, genetik çeşitlilik kaybının önceden düşünülenden çok daha büyük bir risk altında olabileceğini göstermek için 20 farklı türde 10.000'den fazla bireyle yürütülen bir çalışmada, genetik çeşitliliği geri kazanma hızının çok düşük olduğu ortaya çıktı. Aynı çalışmada, kaybolma hızının daha yüksek olduğu dikkati çekiyor.
Uzmanlar genetik çeşitliliğini muhafaza edilmesi için, doğal ekosistemlerde yaşamını sürdüren canlıların nüfus düzeylerinin de korunması gerektiğini belirtiyorlar. Azalan nüfuslar, genetik çeşitliliğin kaybı anlamına geliyor ve değişen koşullara bitki ve hayvan türlerinin uyum sağlaması güçleşiyor. Bunun için doğal yaşam alanlarının korunması gerekiyor.