Gündemden düşmeyen İHA var SİHA var. Bilenler bilir de, bilmeyenler bilmez.
“İnsansız Hava Aracı” ile
“Silahlı İnsansız Hava Araçları”
.
Ülkemiz bu konuda dünyada üretim konusunda önlerde yerini aldı bile.
.
“Kim üretiyor?” derseniz çoğunluk Baykar, Makine imalat ve savunma şirketi olduğunu söyler.
Şirket ürettiği “TB-2 ve TB-3” ile dünya rekabetini artırdı. “Akıncı” ile pazara giriyor.
.
Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ), 28 Haziran 1973 tarihinde Türkiye’nin savunma sanayiinde dışa bağımlılığını azaltmak amacıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde kurulmuş ve “Aksungur, Anka, Şimşek ve Turna” gibi hava araçları üretmektedir.
.
Aksungur, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri için geliştirilmekte olan bir insansız hava aracıdır.
.
Kısaca hava araçları olarak biri özel olmak üzere iki ana şirket tarafından üretiliyorsa da aynı zamanda Vestel ve STM (Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret A.Ş.) de askeri alanda İHA üretimi yapan şirketlerden.
.
“Peki Anka mı? TB2 mi?” diye sorarsanız şu cevap uygun olur:
“TB2 ile ANKA arasındaki fark;
ANKA çok daha fazla yerli,
ANKA daha pahalı ve stratejik operasyonlar için ve daha gelişmiş,
TB2 ise maliyet performans etkili olarak daha iyi. Düşürülse dahi yaptığı işe göre çok maliyetli değil.”
Hem TB2 hem de ANKA savaşta kendini kanıtlamış 2 SIHA olarak öne çıkıyor...
.
Bayraktar TB2 kaç tane var?
“Bayraktar TB2'nin kullanıldığı yoğun sayıda savaş ve operasyonlardaki uçuş saati toplamı 500.000'i geçmiş.
Böylelikle Bayraktar TB2 gökyüzünde en uzun süre görev yapan Türk yapımı İHA, SİHA, genel olarak hava aracı olmuş.”
.
Akıncı fiyatı ne kadar?
“Bayraktar Akıncı’nın birim maliyetinin 10 milyon dolardan daha fazla olacağı tahmin edilmekte.”
.
Türkiye’nin yurt dışına ihracatı yapılan ilk insansız hava aracı ise yine Baykar Teknoloji tarafından üretilen “Bayraktar TB2” oldu.
Bugün için 16 ülke ile ihracat sözleşmesi imzalanan TB2, yurt içindeki terörle mücadelenin yanı sıra Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Karabağ Zaferi’nde de önemli görevler üstlenmiş.
.
Askeri İHA’lar konusunda uzman olan ABD’li Daniel Gettinger, “Türkiye'nin bu alanda farklı çeşitlerde araçlar ürettiğini ve küresel İHA piyasasında yükselen bir rolü olduğunu” söylüyor.
.
Daniel Gettinger’in geliştirdiği İHA Veritabanı adındaki çalışmaya göre en az 95 ülkenin askeri alanda İHA üretme çabası var.
En az 60 ülke ise 267 İHA’yı çalıştırır hale getirmiş durumda.
.
Havacılık uzmanı Güntay Şimşek, “Türkiye, havacılık sektöründeki kayıp yıllarını telafi ediyor” yorumunda bulunarak şöyle diyor:
“Türkiye, 1940'lı yıllarda Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü'ne uçak ürettiği için önemli bir üye olarak giriş yaptı. Ancak sonraki yıllarda koptuğu havacılık sektörüne İHA’ları üretmeye başlamasıyla ciddi bir dönüş yaptı.”
.
Güntay Şimşek, “Azerbaycan'a satılan Bayraktar TB2'nin Dağlık Karabağ'da gerçekleştirdiği başarılı operasyonlar sayesinde yurt dışından hem övgü hem talep geliyor. Pazarı ve piyasası geniş” diyor.
.
Türkiye’nin savunma ve havacılık sektörünün ihracatı 2019 yılında bir önceki yıla göre yüzde 34,6 yükselerek 2,74 milyar dolar oldu.
2023 yılında bu rakamın 10 milyar dolara ulaşması hedefleniyor.
.
İHA ihracatında ise yüzde 1430 artış yaşayan “Çin”in bu alanda dünya birincisi olduğu açıklandı.
***
DEVE DİKEN SEVERMİŞ
Sosyal medyada karşıma çıktı.
Kutup ayıları için olanı biliyordum ama bunu bilmiyordum doğrusu.
.
Önce kutup ayısı olanı yazayım:
Kutup ayılarını avlamak isteyen avcı, karlar üzerine ağzı jilet kadar inceltilmiş bıçağı ters gömüp etrafına su dökerek buz tutmasını sağlarmış.
Sonra da üzerine taze hayvan kanını sürermiş.
Kan kokusunu alan kutup ayısı bıçağı yalamaya başlarmış ve yaladıkça da dili kesilirmiş.
Ancak soğuk hava nedeniyle kanın tadını alamadığı için, dilinin kesildiğini fark etmezmiş.
Dili kanadıkça daha çok kan emmek için yalamaya devam edermiş.
Her çabasında dili biraz daha parçalanırmış.
Kutup ayısı kan yalama sonunda bitkin düşer ve kan kaybından ölürmüş.
Avcı da gelip derisini yüzer, zedelenmemiş kürkü zahmetsizce elde edermiş.
Avcılar, ayıları kurşunla vururlarsa ayının postu delinir ve bu yüzden çok para etmeyeceği için bu yolu denerlermiş.
.
Şimdi gelelim deveye.
.
Develer çöl dikeni yiyince damakları kanarmış.
Develer yapıları gereği ılık kanın tadını çok severmiş.
O sebeple lezzeti kandan değil dikenden bilirlermiş.
Bu hırsla yedikçe ağızları kanar kanadıkça yerlermiş.
Engel olunmazsa deve kan kaybından ölebilirmiş.
Arapça’da bu olaya “Ha-re-se” denirmiş.
Ve “İhtiras” kelimesi de buradan gelirmiş.
.
Şimdi bunu neden yazdım?
.
Anlayan anladı…
***
BEYİN
Son günlerde haberlerde sıkça duymuşsunuzdur:
“Yol verme yüzünden kavga ettiler…”
“Yol verme kavgası cinayetle sonuçlandı…”
.
Genelde de motosikletlilerle, otomobil sahipleri kavga ediyor.
“Geçtin, geçmedin…”
.
Yahu nedir bu?
Kimin yolunu paylaşamıyorsunuz?
.
Geçtiğimiz gün ambulansa yol vermeyen kadın vardı.
“Siz müşteri taşıyorsunuz?” diye.
.
Nasıl bir ön yargıdır bu?
İçindeki hastanın saniyelere ihtiyacı var.
Resmen cinayete teşebbüs.
.
Duyum şu:
“Ambulanslar yoğun trafikte tepe lambalarını yakarak (sirenlerini çalarak) müşteri taşıyorlarmış…”
.
Sırf buna inandığı için kadın ambulans yolunu kesti ve “İçeri bakacağım” dedi.
.
Yuh! yani.
Hem de ne yuh!
.
Ulusal bir gazetenin dijital ortamdaki haber portalında şu başlık var:
“Yol verme kavgası haberleri (305 adet)”
.
Düşünün 305 haber.
Kimi yaralamayla sonuçlanmış,
Kimi de ölümle.
.
Geldiğimiz noktada toplum mühendisleri şunu der kesin:
“Vatandaş gergin, patlamaya hazır. En ufacık bir gerginlikte kendisini kaybediyor…”
.
Bir de her gece Sarıçay kenarında blutooth hoparlörün sesini kökleyip müzik dinleyenler var.
Resmen ne yaptığını bilmez haldeler.
.
Büyük ihtimal içki de var.
O sarhoşlukla etrafa gürültü saçıyorlar.
Şunu diyor içinden belli:
“Umurumda mı dünya!”
.
Şu an kulağıma gelen şarkı şu:
Ebru Gündeş’ten, “Yandım Çingenem…”
Allah muhabbetlerini artırsın, ne diyeyim?
Kavga etmelerinden iyidir…
.
Bir de arabasındaki hoparlörün sesini maksimuma getirip mahalle mahalle arkadaşlarıyla gezenler var.
Belki de manitaya hava atıyor.
Belki de müzik ziyafeti sunarak sizi kendi dünyasına ortak etmek istiyor.
Uyuyan mı var?
Bebek mi var?
Çocuk mu var?
Düşünmüyor, düşünemiyor…
Kafa gitmiş zira.
Uçmuş vatandaş.
.
Diyeceğim o dur ki:
“Durumu vahim”
.
“Aynı olay karşısında farklı tepkilerle karşılaşılmasına” kısaca şu cevap veriyor psikologlar:
“Stres…”
.
Eh!
“Stres yönetmeyi” de bilmeyince,
Olan oluyor.
.
Geçim sıkıntısı, sosyla yaşam eksikliği, etraftan etkilenme, geçimsizlik gibi etkenlerle insan “Stresli yârime” dönüşüyor.
Ama belgeselcilere göre, beynimiz stresle başa çıkmak için her türlü donanıma sahipmiş.
.
Öyleyse tek bir şey kalıyor bize:
“Beyini çalıştırmak…”
.
“Var mı?
Yok mu?”
Kısmını önemli.
.
Olup olmadığı halen tartışılıyor olsa da insan, yaşanan olaylara bakınca anlıyor.