Memleketin tartışması bitmedi.

Gitsem mi?
Gitmesem mi?
Gelsem mi?
Yesem mi?
Satsam mı?
İçsem mi?
.
Dolu düşünce.
.
Son tartışılan ise “Et yemekle ilgili…”
.
“İnsanoğlu aslında otçuldur”
“Yok yok ne otçulu? İnsanoğlu etçildir”
.
Biri vejetaryen olur,
Diğeri Vegan.
.
Tercih meselesi tabi.
Kim nasıl rahat ediyorsa o olsun.
.
Ama aslında biz neymişiz?
.
Bilim açıklıyor:
“İnsan otçul değildir!
İnsan etçil de değildir!
İnsan, omnivor (hepçil, hem etçil hem otçul) bir türdür. “
.
Bu ‘hepçillik’ çeşitli derecelerde olabilir ve bu bireyden bireye değişebilir.
Kimi insan etçil ağırlıklı hepçildir; kimi otçul ağırlıklı hepçildir.
Buna tür içi çeşitlilik adı verilir.
Spesifik olarak, omnivor diğer hayvanlarda da yaygın olarak görülen bir davranışsal çeşitliliktir.
Davranışsal çeşitlilik sadece beslenme konusunda görülmez; bundan çok daha yaygın bir konudur.
Beslenme konusunda tamamen otçulluk (vejateryenlik) da ve tamamen etçillik (karnivorluk) de gerekli besinlerin alınması açısından çeşitli riskler doğurur.
Bunun sebebi, türümüzün evrimsel geçmişidir ve hepçil olduğu gerçeğidir.
Bu yüzden insan bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilmelidir…”
.
Buyurun işte.
Neymiş?
Biz “Hepçiymişiz…”
.
Bazı iddialar yok değil.
Dinleyince “Vallahi haklı” diyebilecek kadar kanıt sunulmuş.
Ama bunların hepsi tek tek çürütülmeye çalışılmış.
İnanmayın.
.
Şöyle ki:
“Diş yapımız etçil bir tür olmadığımızı gösterir.
Çenemiz uzun değil, dolayısıyla etçil olamayız.
Gece görüşü ve pençeler gibi avlanma adaptasyonumuz olmadığına göre etçil olamayız.
Midemizde gerekli bakteriler olmadığına göre etçil olamayız.
Çürük et kokusunu sevmediğimize göre etçil olamayız.
Vejetaryenler sporda madalyalar aldığına göre etçil olamayız.
Et yememiz kültürel evrimin ürünüdür, biyolojik evrimin değil.
Hiç et yememeliyiz, et yemek çok zararlıdır. İnsan yavruları bir tavşanı avlamadığına göre etçil olamayız.
Et kalın bağırsağınızda çürür.
Et yüksek miktarda zararlı doymuş yağ ve kolesterol içerir.
Et, kalp rahatsızlıkları ve Tip-2 Şeker Hastalığına sebep olur.
Kırmızı et kansere sebep olur.
İnsanlar doğuştan otoburdur ve et tüketecek şekilde ‘Yaratılmamışlardır’
Et kemikler için kötüdür.
Et gereksizdir.
Et şişmanlatır.”
.
İddia tabi bunlar.
Yoksa bu yazıyı okuduktan sonra eti terk etmeyin, kasaplara beni yem atmayın.
.
Siz şuna kesin inanın:
Biz;
Ne etçiyiz,
Ne otçu.
Hepçiyiz, hepçi…

Tüm bu tartışmalar yaşanırken bir başka tartışmaya daha denk geldim.
.
Bu araştırma Brezilya’da yapılmış.
Neden orada belli değil.
Olsun konumuzla ilgili olduğundan yine de bakalım derim.
.
Araştırma konusu şu:
“Vejetaryenler, et yiyenlere göre yaklaşık iki kat daha fazla depresyona giriyor.”
.
Aman kardeşim, konuyu daha yeni kapatmıştık.
Neler gelecek başımıza Allah bilir.
.
Devam ediyorum haberi okumaya.
“Kalori alımı, protein alımı, mikro besin alımı ve gıda sindirme derecesi dahil olmak üzere çeşitli beslenme faktörlerini hesaba katan, ‘Journal of Affective Disorders’ (Duygu Durum Bozuklukları Dergisi) adlı dergide yayımlanan araştırma, vejetaryenlerde vejetaryen olmayanlara oranla daha sık depresyon görüldüğünü söylüyor.”
.
Eyvah eyvah!
Dergi çok kritik bir sınırda gezinmiş.
Bana öyle geldi.
.
Neyse devam edeyim:
“Vejetaryenlik ve depresyon arasındaki bağlantının nedeni ne?
Birincisi, depresyona yatkın insanların vejetaryen olma olasılığı daha yüksek olabiliyor.
Depresyon belirtileri, olumsuzluklar üzerine derin düşüncelere dalmayı ve suçluluk duygularını içerebiliyor.
.
İkincisi, vejetaryen bir diyete bağlı kalmanın beslenme dışındaki nedenlerle depresyona neden olması mümkün.
Örneğin, vejetaryen bir diyet benimsemek kişinin başkalarıyla olan ilişkisini ve sosyal faaliyetlere katılımını etkileyebiliyor ve bazen sosyal dışlanma biçimleriyle ilişkilendirilebiliyor.
.
Bunun dışında, hem vejetaryenlik hem de depresyon şiddetli et endüstrisi görüntülerine maruz kalma gibi üçüncü bir değişkenden kaynaklanabiliyor…”
.
Neyse sonunda toparlamış bari.
.
Diyeceğim o dur ki:
Ye kardeşim, ye…
Vazgeçme bu dünyanın lezzetlerinden ve hiç durmadan ye…
Halin, vaktin yerindeyken ye.
Nefes alıyorken, gençliğin yanındayken ye.
‘Etçi miyim, otçu muyum?’ diye düşünme sakın, ye.
Benim yaşa gelip, diyet reçetesi önüne koyuluncaya kadar ye…
 
***
PALAMUT IZGARA
Palamutlar tezgâhlarda dizi dizi.
.
Önünden geçerken içiniz kıpraşıyor değil mi?
“Alsam şuradan 1 tane, hanımla beraber yesek!” dediğiniz çok oluyor ama “Nasıl pişireceğim” şeklindeki soru da zihninizi kurcalıyor.
.
Tam yerine denk geldiniz.
.
Ama önce şunu açıklamam lazım:
“Palamut çok olursa, kış sert geçecek” inancı vardır eskilerin bize bıraktığı.
.
Ben eskiden beri bahsi geçen palamudun balık olduğu konusunda ısrarcılığım vardı.
Ancak bunun balık palamut değil, meşe palamudu olduğunu geç anladım.
.
Kısaca: Bu balık palamutlara bakıp: “Bu sene çok oldu kış sert geçecek sanmayın. Siz gidip meşe palamutlarına bakın…”
.
Ayrıca “Ayva” için de aynı şeyi söylerler.
Çok olunca kış sert geçecek gibi.
Ben meyve bahçelerine baktım, hakikaten bu sene ayva oldukça fazla.
Kışın işimiz zor gibi.
.
Neyse biz dönelim palamut ızgaraya.
.
Bahçenizde mangal varsa süper.
Ancak tek şart var:
Elinizde köfte ızgarası olmalı.
Hele döküm olursa mükemmel olur.
Ben geçen sene mangala göre ölçüsünü verip endüstriyel mutfak servisine getirtmiştim.
Siz de öyle yapın.
.
Şimdi geçin bakalım mangalın başına yakın en azından, kömürler köz olmaya başlasın.
.
Diğer taraftan yay gibi gergin duran, kulak içleri (solungaçları) kıpkırmızı balıklarınızı temizleyin.
(Bilmiyorsanız kolayı var. Açın bir videoya bakın).
Ya da balıkçınıza temizletin.
(Balık mümkünse iri olsun. Zira küçük balık yağsız olabilir. Büyük balık mevsiminde her zaman yağlıdır.)
.
Halka şeklinde kestirirken “Çok inceye” kaçmayın.
“Bereketli olsun diye” bazıları “İnce kestirir” ama siz öyle yapmayın.
Başparmağınızdan (erkekler için) “Azıcık kalın” olsun.
.
Sonra bunları içinde zeytinyağı olan (çok yağ olmasın) yayvan bir kaba koyarak balık halkalarının iki tarafını yağa bulayın.
.
Ondan sonra mangal üzerindeki kızmış ızgaranızın üzerine atın.
.
Kızarınca diğer tarafını çevirin.
(Bunun ince noktası şudur:
Balığı mühürlemiş olursunuz. Ama Kalın halkalardan dolayı dışı kızarıncaya kadar içi pişer ve suyu içinde kalır. Tek şart mangal kızgın olacak.)
.
Balığı mangaldan aldıktan sonra;
(Kırmızı soğan varsa onunla), Yoksa tatlı soğan, roka, limon ile servis yapın.
Bol suyu olan “Çoban salata” yapmayı unutmayın.
Salatayı da kâselerde kaşıkla servis edin.
(Aslında balığa limon sıkılmaz tercih sizin)
.
Eğer mangalınız yoksa:
Evdeki teflon veya döküm ızgaranızı ocağın üzerinde kızdırarak ta yapabilirsiniz.
(Ancak ızgaranın tırtıklı olmasına dikkat edin. Çünkü balık, pişerken saldığı yağın içinde kalmasın.)
.
Başka bir yöntem ise elektrikli ızgaradır.
Onu da aynı şeklide kullanabilirsiniz.
.
(Balığınız küçükse ızgarada uğraşmayın, tavada yapın daha iyi olur)
.
Size afiyet olsun diyorum.
.
(Son not: Komşuda pişer, bize de düşer elbet. Beceremezseniz çağırın beni, yapayım… Sonra hep beraber yiyelim…)