Kader konusunda insanımız rahat davranıyor. Küçüklükten itibaren kalıplanmış yapıya sokulan insanımız müdahil olamadığı gelişmeler, olaylar için kader deyip geçiyor.
Oysa kaderi din alimleri ikiye ayırıyor.
Birincisi mutlak kader. Bu kader, insanın müdahil olamadığı, değiştiremediği kaderdir. İnsanın annesini, babasını, kardeşini, amcasını, dayısını, halasını, teyzesini seçme hakkı yoktur. Bunları değiştirme hakkı da yoktur. Hiç kimse annesini, babasını veya kan bağıyla bağlı akrabalarını değiştiremez. Bazen kuşak çatışmaları olur evlatlar ve büyükleri arasında ama ne anne babalar ne de evlatlar mevcut hali değiştiremez. Reddetmekle hiçbir şey değişmez. Dolayısıyla mutlak kadere tabi olmak bir zorunluluktur.
İkincisi ise iradi kaderdir. İnsanın iradesine yüklenmiş olan kaderde, insanın salahiyeti ve haliyle sorumluluğu vardır. İnsan işini, aşını, evini, damını, mahallesini, şehrini değiştirebilme özgürlüğüne sahiptir.
Anne ve babasını değiştirme salahiyeti yoktur ama anne ve babasının yaşadığı şehirde veya ülkede yaşamak zorunda değildir. Beni bu köyde dünyaya getirmişler, kaderim buymuş demek doğru değildir. Zengin bir aile veya fikir bir ailenin bireyi olarak dünyaya gelmek mutlak kaderdir. Ancak insan kendi geleceğini belirleme iradesine sahiptir. Dolayısıyla kaderim fakir olmakmış deme lüksüne sahip değildir.
Ülkemizde her yıl iş kazalarında binden fazla vatandaşımız hayatını kaybediyor. Soma’da, ardından Ermenek’te çok sayıda emekçimiz hayatını kaybetti. Geçtiğimiz Cuma günü Amasra’da meydana gelen maden kazasında 41 vatandaşımız kurtarılamadı. Geride gözü yaşlı anneler, babalar, resimlerine sarılmış çocuklar bıraktılar.
Devlet yetkilileri, madenciliğin fıtratında bu kazalar var diyorlardı. Son maden kazasından sonra Cumhurbaşkanımız ‘Tabii birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil. Bizim kader planına inanmış insanlarız, kader planına inandığımız için de bunun ne dünü ne bugünü ne de yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım.’ Ne bir eksiği ne bir fazlası var bu ifadelerin.
Bartın Amasra’da kömür ocağında meydana gelen patlama hangi kader planına girer onu sorgulamak gerekiyor. İnsanın yetkisinde olan bir sonuçtur. İnsan iradesine bağlı bir vakadır. Her türlü teknolojik donanım olmasına rağmen, vefat eden işçilerimizin aileleriyle patlama tehlikesini paylaşmış olmalarına rağmen, atanmış olan idareciler tedbir almadılarsa bunun mesuliyeti hem idarecilerde hem de idarecileri atayanlardadır.
Haklı olarak muhalefet neden ölümlü maden kazaları bizde oluyor da Avrupa’da oluyor şeklindeki eleştirilerinde haksız değildir.
Önce tedbir gerekir. Önlem alınmamışsa, üç sene önce yapılan uyarılara uyulmamışsa, patlamayı kadere yüklemek doğru değildir. İş güvenliği tedbirleri arttırıldığı halde uyulmuyorsa, uymayanları cezalandırmak da idarenin olmalıdır. İş yönetimi ciddiyet ister. Hele yerin 300 metre altında daha sıkı ciddiyet gerektirir.