Ülkelerin kendine has özellikleri vardır. Kendisine ait adetleri, gelenekleri vardır.

Misal;
Bir gazinoya eğlenmeye gittiniz.
Kafalar olmuş binbeşyüz.
Sahnedeki sanatçı söylediği şarkılarla sizi bulutlar arasında gezdiriyor.
Aklınıza sevgilinizi hatırlatacak o meşhur şarkı geldi.
Hemen bir peçeteye yazıp, şampanya ile istek parçanızı garson ile yolluyorsunuz.
Sanatçı saygıyla, “Söyleyeceğini veya bilmediğini” anlatan bir cümle ile nezaketinize cevap verebilir.
.
Bilmediği parçanın yerine size, gönlünden geçen bir şarkı söyleyerek hediye eder.
.
Adettir anlayacağınız.
Gayet nazikâne bir şeklide karşılıklı saygı çerçevesinde bu olay gerçekleşir.
.
Ama şimdi öyle mi?
.
Sanatçının, “İstenen şarkıyı bilmemesine rağmen, karaoke söylemesi” karşılığında boğazının kesilmesi gündemde.
.
Sokak şarkıcısının, “Bilmediği şarkı karşılığı yüzünde şişe kırılması” gündemde.
.
Tarsus’ta yaşanan başka bir olayda ise “İstek şarkı yüzünden” müşterinin hırpalanması gündemde…
.
Bu konuyu, gazetedeki haberde adı geçen Yazar ve psikiyatr Cemal Dindar şöyle özetlemiş:
“Öfkenin şiddete dönüşüm yolları ve biçimleri ise kişinin ruhsallığı kadar toplumsal sistemin yapısı ile ilgili. Adalet duygusunun örselendiği, eşitsizliğin insanın doğasına atfedildiği ve olağanlaştırıldığı toplumlarda öfke, yaratıcılık yönünde yüceltilmek yerine şiddete kısa devre yapıyor…”
.
Aynı olayları trafikte yaşamıyor muyuz?
Yol vermeme yüzünden,
Motosikletli darpları,
Arkadan yapılan selektörler,
Kırmızı ışık kavgaları…
.
Yaşamıyor muyuz?
.
Sebebi ortada;
“Adalet duygusunun örselenmesi ve eşitsizlik…”
.
“Adamına göre muamele” kısmı ülkemizde oldukça yaygınlaştı.
Kimse kimseyi dinlemiyor,
Saygı göstermiyor,
“Büyük, küçük” kavramı kalmadı.
.
Bir ülkenin medeniyet düzeni “Kaldırımlarda” görebilirsiniz.
Yolda yürürken üzerinize gelen 3 kişinin kenara çekilmemesinden,
Yanınızdaki esnafın önünü kapatacak şekilde kaldırıma tezgâh çıkarmasından anlaşılır bunlar…
Kaldırımların imal özeninden,
Park edilmiş motosikletlerinden de rahatlıkla anlaşılır.
Tarihinin korunmuş olması,
Temiz olması,
Engellisine hizmet vermesi de birer kıstas olur.
.
Aynısı Pazarda da yaşanıyor.
Tezgâhları yola çıkanlarla, çıkmayanları fark edebilirsiniz?
.
Otobüslerde, minibüslerde yer verme meselesi ise hiç kalmadı artık.
.
Yolda elleri dolu yaşlı teyzelere veya amcalara yardım düşüncesi kalmadı içimizde artık.
.
Kısaca “Saygı” kalmadı desek yeridir…
.
“Bunu tekrar tesis etmek için ne yapmalı?” diye sorsalar, aklıma ilk gelen cevap “Kutuplaşmayı önlemek” geliyor…
“Saygı ve sevgiyi yeniden tesis etmek” çözüm olabilir mi?
 
***
SEVGİ VE NEFRET
Okuyoruz ya.
Karşımıza bir dolu yazarlar, akımlar, söylemler, fikirler, bilgiler, inançlar çıkıyor.
Bu yaşımıza gelip bilmediğimiz trilyonca şey olduğunu kabul ediyorum zaten.
“Ben her şeyi bilirim” havası olmaz bende.
Neysem o.
Zira “İtici” olmak insana yakışmıyor.
.
Günümüz ile bağ kurmak adına iki olguyu gündeme getirmek istedim.
.
“Sevgi ve Nefret…”
.
Ne kadar birbirine uzak gibi gelse de, aslında çok yakınmış.
.
Araştırdım.
“Ne diyorlar bu konuda?” diye.
Öyle ya, “Rampapadan” atmak olmaz.
.
Önce bakacağız kim ne demiş?
.
Peyami Sefa şöyle demiş:
“Birisinden nefret ediyorsanız ve bir gün onu yenemeyeceğinizi anladığınız zaman onu sevmeye başlarsınız...”
.
Başınıza böyle bir olay geldi mi bilmem ama benim gelmedi.
Ancak siyaset bilimcilerin bu yolu iyi bildiğini zannediyorum.
Zira “Önce nefret ettirip, sonra da sevdirecekler” galiba.
Peyami Sefa’ya güvenip yola çıkıyorlarsa “İnsanımıza pek güvenmeyin” derim…
Biz sevilen yüzde 20’lerin, nefretle yüzde 2’lere çakıldıklarını biliriz…
.
Ancak bu savın tam tersi durumlar için Kierkegeaard ise şöyle diyor:
“Nefret, başarısızlığa uğramış sevgidir. “
.
Arthur Schopenhauer de şöyle diyor:
“Sevgi ve nefret arası çok ince, kıldan ince bir çizgi. Neresinde duracağını zaman tayin eder insanın. Ve evet, her büyük sevgi genelde nefrete dönüşür.”
.
Exupéry diyor ki:
“Elbette seni inciteceğim. Elbette beni inciteceksin. Elbette birbirimizi inciteceğiz. Ama bu varoluşun mutlak koşuludur. Bahar olmak, kışın riskini kabul etmek demektir. Var olmak, var olmama riskini kabul etmektir.”
.
Aristoteles diyor ki:
“Sevginin işlevi birlik yaratmaktır; Nefretin işlevi bu birliği bozmaktır. Başka deyişle, Nefret böler, Sevgi birleştirir. Bu iki kuvvet, ‘çekme ve itme kuvvetlerinin’ atası sayılır. Sevginin etkisiyle elementler bir arada homojen, uyumlu ya da ahenkli ve ışıl ışıl parlayan bir küre oluşturur. Nefretin etkisiyle de elementler birbirinden ayrılır; ama Sevgi tekrar bu dağılanları ve kaybolan parçaları bir araya getirmeye başlayınca, varlık dünyasının bütün canlı türleri yavaş yavaş evren sahnesini doldurmaya başlar.”
.
Nietzsche bu konuda farklı mı?
Diyor ki:
“Eğer birbirimizi sevmek durumundaysak, işe birbirimizden nefret ederek başlamamalıyız.”
.
Voltaire; “Sevmek istediklerimizden nefret etmemiz zordur.” diyor.
.
Olay sevgi-nefret ilişkisi olunca herkesin bu konuda bir sözü olmuş tabi.
.
Sıraladım ben de.
Sıkılmadan okuyun.
Hatta bazılarını duvar yazısı olarak kullanın…
.
Lawrence Durrell;
“Nefret, gerçekleşmemiş sevgiden başka bir şey değildir.”
.
Anatole France;
“Yoksun kalmak, aşkın düşmanı olduğu kadar nefretin ilacıdır.”
.
Balzac;
“Nefret de aşk gibi küçük şeylerden beslenir.”
.
Martin Luther King;
“Tercihimi sevgiden yana kullandım, nefret taşımak için fazla ağır bir yüktü.”
.
Amos Oz;
“Kıskançlık, aşkın nefrete benzediğinin kanıtıdır, çünkü kıskançlık söz konusu olduğunda ikisi birbirine karışır.”
.
Victor Hugo;
“Ruh da doğa gibi boşluktan nefret eder. Boşlukta doğa aşkla, ruh ise çoğu kez nefretle karşılaşır ve nefret ruhu işgal eder.”
.
Paulo Coelho;
“Kibir, nefret ve kıskançlığı çeker, zarafet ise saygı ve sevgi uyandırır.”
.
Pablo Neruda;
“Ah! Bir damla şiir veya aşkla, dünyanın nefretini yatıştırabilirdik.”
.
Spinoza;
“Sevgi ve yüce gönüllülük, nefrete galip gelmelidir.”
.
Jean-Jacques Rousseau;
“Nefret de sevgi gibi saflaştırır.”
.
Balzac
“Nefret sevginin karşıtı değil, sevgiye karşıdır.”
.
Martin Luther King;
“Karanlığı karanlık aydınlatamaz, onu alt eden sadece ışıktır. Nefret nefreti yenemez, onu alt edecek olan sadece sevgidir.”
.
Buddha;
“Eğer nefret, nefret ederek durmuyorsa, sevgiyle durulur.”
.
Marc Lévy;
“Aşk ve nefret karşılaştığında korkunç şeyler yaparız, sonradan farkına varacağımız şeyler.”
.
Sören Kierkegaard;
“Nefret, batan aşktır.”
.
Oscar Wilde;
“Aşk, en uzak yıldızda yazılı olanı okuyabilir. Oysa nefret öyle bir kör eder ki, bayağı arzularının zevke susamışlıkla çoktan solmuş, duvarlarla çevrili, dar bahçesinin ötesini göremezsin.”
.
Anton Çehov;
“Nefretin, aşk kadar unutmaya meyilli olmadığına inanmalıyız.”
.
Gandhi;
“Nefret daima öldürür, aşk asla ölmez.”