Futbol maçlarında en fazla dikkati çeken konu hakemlerin çaldığı düdüklerdir mutlaka.
Her düdüğün ardından mutlaka futbolcular tarafından itirazlar geldiği gibi, seyirciler tarafından da yuh sesleri ve protestolar yükselir. Çalınan düdüğün haklı veya haksız olduğu pek düşünülmez genellikle. Oysa yabancı maçları izlerken bu tür davranışlara pek de rastlanmaz. Rakibini düşüren oyuncu hem özür diler hem de hakeme tekrarlamayacağına dair söz verir. Bu anlamda yabancılarla aramızda çok önemli farklılıklar var.
Hakem düdük çaldığında, faulü yapan oyuncumuz, faul yaptığı halde hakeme yapmadım diye neden itiraz eder acaba? Yine aynı takımın seyircisi faul olduğu açık olan düdüğe karşı niye yuh çeker acaba?
Kusurda kendini haklı görmenin veya hata yaptığı halde haklı olduğunu göstermeye çalışmanın temelinde yetiştirme şekli yatmaktadır. Çocukluktan itibaren insanlar nasıl hem hatalı hem de haklı olan bir karaktere sahip oluyor doğru sorgulamak gerekir.
İnsanı ebeveynleri ve çevre şekillendirmektedir. Anne, baba, öğretmenler, nineler, dedeler, konu komşu herkes etkilidir çocuğun gelişiminde.
Arkadaşıyla okulda kavga eden veya bir kabahat işleyen çocuğa öğretmeni yaptığının yanlış olduğunu söylediğinde, biraz olsun azarladığında, çocuk iki gözü iki çeşme eve döner. Anne ve babaların göz nuru çocukları başka kime sığınacaktır ki böyle durumlarda. Anne babanın da içi burulmakta ve çocuğu teskin etmek amacıyla hata yapmamasını öğütleyecekleri yerde, belki gerçek anlamda belki de şakacıktan çocuğun arkadaşına veya öğretmenine kızmaktadırlar. Hatta ileri gidip O mu doğurmuş çocuğumu deyip çocuğa arka çıkacak her türlü söylem ve eylemde bulunabilmektedirler. Bu şekilde hatasında korunan çocuğun duyguları nasıl gelişir acaba? Nasıl bir kimlik kazanır? Cevabı basit. Sarı kart görmesi gereken bir hatada hakeme itiraz eder ve ikinci sarı karttan oyundan atılır.
Futbol dünyasında rastladığımız bu garip çelişkileri, yaşamın her alanında görmek mümkündür. Hemen her hatasında kendisine gösterilen tepkilere karşı korunmaya çalışılırken büyüyen çocuklar hatalarının farkında olmadan hep haklı olmayı öğrenmektedirler.
Hem suçlu hem güçlü karakterler neler yapabilir? Kırmızı ışıkta geçip, yeşilde geçene çarpan birey, trafik tutanaklarının kendi lehine düzenlenmesi için her türlü yolu dener. Çünkü daha önceki hatalarında, hep büyükleri kendini hatalarına karşı gösterilen tepkilere ve verilen cezalara karşı korumuşlardır.
Bu şekilde örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yaşamın her alanında suçlu iken suçsuzluğuna gerekçe üretmeye çalışan insanımız o kadar fazla ki. Öte yandan, insanın her şeye hakkı olduğuna kendini inandırması, doyumsuz, kanaatsiz iç dünyası nasıl ortaya çıkarılabilir ki başka türlü.
Toplumun vicdanı, bireylerin kendi iç dünyasıyla birlikte kayıyor sanki. Ciddi bir erozyon yaşanıyor. Bunun bir şekilde önüne geçilmesi, adaletin sağlıklı bir şekilde tesis edilmesi yönünden de çok önemli. Liyakatin temellerinin sarsılmasında da haksız korumacılığın yatmadığını, dayılara müracaatın önemini kim inkâr edebilir ki?