Memleket yeni kurulmuştur. Tarımda çalışacak nüfusun çoğunluğu Balkanlarda, Kafkaslarda, Yemen’de, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında şehit düşmüştür.
Nüfusun %9O’ı çiftçidir. 13 milyon nüfusun beslenmesi ve ülkenin kalkınması elzemdir. Atatürk ve arkadaşlarının bu ümidini yitirmiş yorgun halkı ayağa kaldırmaları gerekmektedir. Kıssadan hisse. Özetin özeti Atatürk’ün tarıma ve çiftçiye bakışını Halil Ağa ile muhabbeti açıkça anlatmaktadır.
Atatürk köşkten sıkılır ve Nuri Conker’e yardım etmesini ve köşkten gizlice çıkmaları talimatı verir. Atatürk ve Nuri Conker, birinin hazırladığı ötekinin uyguladığı planla Florya Köşkünün tüm nöbetçilerini atlatırlar ve köşkten kaçarlar.
Altlarında, Nuri Conker’in bir arkadaşının arabası vardır. Eylül sonu akşamı sonbaharın tadını çıkararak, Çekmeceye doğru giderler. Birden Atatürk’ün gözleri akşam güneşi altında çift süren bir köylüye takılır. Çift süren yaşlı bir adamdır. Boyunduruğun bir yanında öküz, bir yanında eşek vardır.
Atatürk şoförü durdurur ve köylüye seslenir. Köylü bu sese başını çevirmeden karşılık verir. Atatürk işlerin mahsulün nasıl olduğunu sorar. Köylünün morali bozuktur. Rahmetin az olduğunu verimin düştüğünü söyler.
Atatürk boyunduruğun bir tarafına neden eşek koştuğunu sorar. Köylü de diğer öküzü vergi memurlarının aldığını söyler.
Atatürk muhtara, yoksa kaymakama, valiye şikâyet etseydin diye söylediğinde köylü gülmeye başlar. Bırak şu sağırı Allasen, biz onun buralardan gelip geçtiğini çok gördük. Yakasına yapışsak acep derdimizi duyurabilir miyiz? diye cevap verir.
Atatürk İsmet Paşaya şikâyet etseydin dediğinde, köylü Halil Ağa, Atatürk’ün samimiyetinin farkına vararak, onun yanına sokmayacaklarını söyler. Atatürk bir gün ayranını içmeye geleceklerini söyleyerek Nuri Conker ile birlikte ayrılırlar. Halil Ağa da devlete borçtur, üretmek gerek diyerek uğurlar.
Atatürk’ün çok canı sıkılmıştır. Dönene kadar sigarayı uç uca ekler. İstanbul’da ne kadar vekil ve bakan varsa toplantıya çağırır. Nuri beye de Halil Ağayı alıp gelmesini söyler. O akşam Atatürk’ün sofrasında Başbakan İsmet İnönü, bakanlar, milletvekilleri ve İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ toplanırlar.
Halil Ağa içeri girer ve sabah konuştuğu beyi ve yanındaki İsmet Paşayı görünce şaşırır. Atatürk Halil Ağaya öküzünü geri vereceğini, sabah anlattıklarını burada da anlatmasını ister. Zorlamayla Halil Ağa sabah söylediklerini kibarlaştırmaya çalışarak anlatır. Atatürk Halil Ağaya dönerek, bu beylerin bir kanun gerekti mi, İsviçre’den mi olur, İtalya’dan mı olur, Fransa’dan mı, velhasıl neredense, bir kanun buluştururlar, Türkçeye çevirtirler, sonra basıp imzayı gönderirler Büyük Millet Meclisi’ne. Ama sonra bir vergi memuru gelir, vergi borcundan Halil Ağa’nın öküzünü çeker, satar, üretim düşermiş, ekim zorlaşırmış, kimin umurunda diyerek işin özünü izah eder. Devamı uzun.
Halil Ağa uğurlandıktan sonra Atatürk masadakilere dönerek devlet bize böyle davransa ne yaparsınız. Halil Ağa’nın öküzünü satıp, üretimini aksatan kanunu ya biz yaptık ya da bizim yaptığımız kanun yanlış yorumlanarak Halil Ağa’nın öküzünü satıyor. İkisi de bence birbirinden farksız. Böyle bir kanun yaptıksa, memleket çıkarlarına aykırıdır, diyerek Halil Ağanın durumunu düzelttirir.
Güya artistlik yapan Mersinli çiftçi tarlasını, limon bahçesini satarken, Türkiye tarım ürünleri ithalatında rekor üstüne rekor kırıyor.