Şu kelimeleri bilir misiniz? Zait, Nakıs, Müsavi, Müselles, Murabba…
Veya
“Müselles-i mütesaviyül adlâ”,
“Zaviyetan-ı mütekabiletan-ı dahiletan”ı
Bilir misiniz?
Çünkü biri “Eşkenar dörtgen”,
Diğeri, “İç ters açılar” anlamına geliyor.
.
1936 yılında Fransızca geometri kitaplarını aldırıp, bunların Türkçe karşılıklarını bulup, yazmaya başlamış.
.
Neden?
Kolaylık olsun, “Türkçe olsun” diye.
.
Misal şöyle bir cümle var:
“Memurinin vazife-i memuriyetlerinden münbais veya vazife-i memuriyetlerinin ifası sırasında hadis olan cürümlerinden dolayı icrayı muhakemeleri şerait-i atiye dairesinde mehakim-i adliyeye aittir.”
.
Şimdiki dilimizde karşılığı şöyle:
“Memurların, memuriyet görevlerinden doğan ya da memuriyet görevlerinin yerine getirilmesi sırasında işledikleri suçlarından dolayı yargılanmaları, aşağıdaki koşullar çerçevesinde Adliye Mahkemelerine aittir.”
.
Bütün iş anlamakla ilgili.
Zorlama yok.
.
Atatürk, 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni (Türk Dil Kurumu) kurdurdu.
.
“Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, kaidesinin irtifaına hâsıl-ı zarbinin nısfına müsavidir” şeklinde ezberlemektense,
“Bir üçgenin alanı, taban uzunluğu ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir” demek daha kolay değil mi?
.
Bir Geometri kitabı yazan Atatürk için şöyle bir yorum yapılmış:
“Geometri kitabı yazmanın önemi sadece terimlerin yerelleştirilmesinde yatmıyor. Geometri aslında felsefe ve mantığın yani akıl yürütmenin en temelinde yatan konulardan biri hatta en başta geleni.
Eski Yunan'da Pisagor vb. felsefeciler aynı zamanda birer matematikçi (hendese) ve geometrici idiler.
Akıl yürütme yani insan aklının önermeler ve argümanlar biçiminde mantıklı bir silsileyi takip ederek eğitilmesi ve çalıştırılması süreci de bizzat ‘Bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derece ise...’ diye başlayarak devam eden geometri hesapları üzerine kuruludur.
Yani Atatürk'ün geometri ve vatandaşlık bilgisi kitaplarını yazmayı tercih etmesi keyfi bir durum ya da tesadüf değil.
Aksine, ortaya koymaya çalıştığı cumhuriyet rejiminin önce insan aklı üzerinde kurulması gerektiğini ve bu sistemin ancak modern ve akılcı bir vatandaşlık kavramı ile ayakta kalabileceğinin farkındaydı.
Bu iki niteliği de geometri ve vatandaşlık bilgisi kitapları yazarak oluşturmaya çalıştı.”
.
Yani, o hengâme içinde geleceğe ışık tutacak kitaplar yazdı.
.
Unutmayın ömrü savaşlarda geçmiş birinden bahsediyoruz.
.
Türkiye Cumhuriyeti onun eşsiz bir başarısıdır.
.
Bu gerçek.
.
Prof. Dr. William James, “Hiç bir başarı tesadüfi değildir… İnsanlar başarabilmede ve etkili eylemi gerçekleştirebilmede kullanılabileceğine inandıkları kaynakları bir araya getirebildikleri ölçüde her şeyi başarabileceklerdir.” der.
.
W. Somerst Maugham’a göre;
“Yaşamın en iyi yanlarından birisi de; en iyinin dışında bir şey kabul etmeyenlere, genellikle en iyiyi vermesidir.”
.
Fakat ferdin en iyiyi istemeden önce en iyiye dair hayallerinin olması gereklidir. Faye Point, “Eğer hayalleri yoksa nasıl gerçekleşebilirler ki!” der.
.
Başarılı olmak isteyen birinin ilk yapacağı şey başarıyı, başarılı bir hayatı hayal etmektir.
“Şampiyon olmak demek, şampiyon gibi düşünmek demektir” der, Dennis Waitley.
.
“Atatürk sadece savaş ya da devrim yapmamaktadır.
Veya sadece işini yapan biri değildir.
O bir misyon sahibidir.
Misyonu da Türk milletinin kaderini yeniden yaratmaktır.
Hayatına baktığımızda görmekteyiz ki; misyonuyla hayatını birleştirmiş, bütünleştirmiştir.
Bir misyon adına gayret göstermek her şeyden evvel misyonun gerçekleşeceğine dair belirli bir inancı gerektirir.
Misyon aksiyonu, aksiyon da inancı şart koşar.
Bir Amerikan atasözünde; ‘İnanç görmediklerimize inanmaktır. Bu inancın ödülü ise inandıklarımızı görmektir.’ denir. Atatürk dünya tarihinde misyonu adına inandığı hemen bütün ideallerinin gerçek olduğu nadir şahsiyetlerden biridir.
Bu durum İmam-ı Rabbani’nin bir sözünü çağrıştırmaktadır. ‘İstemek nail olmaktır. Allah kabul etmeyeceği duaya ettirmez.’ Atatürk misyonunu gerçekleştirmek için istemekte fakat dua ile yetinmemektedir.” der Dr. Selami Sönmez.
***
ATATÜRK’ÜN SÖZLERİ VE DÜŞÜNCELERİ
“Ben 1919 senesi mayısı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım”
.
“Halas için, istiklal için evvel ve ahir düşmanla, bütün mevcudiyetimizle vuruşarak onu mağlup etmekten başka karar ve çare yoktur ve olamaz.”
.
“Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehâl mağlup edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım, bir dakika olsun sarsılmamıştır.”
.
“Nesafet ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk milleti, Türkiye’nin müstakbel çocukları bunu, bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar.”
.
“Milletin istiklali tehlikeye girdiği vakit millet ordularını kendi toplar ve yalnız bir hareket tarzı kabul eder. O da; kurtuluş uğrunda sonuna kadar kanını dökmek.”
.
“Eğer mensup olduğum milletin şanı, şerefi varsa ben de şanlı ve şerefliyim.
Aksi takdirde içinizden herhangi bir adam çıkar da şan şeref arkasından koşar ve teferrüt etmek (aşırılığa kaçmak) isterse biliniz ki o başınıza beladır, beladır, beladır. Millet bu gibilerine asla müsaade etmemelidir.”
.
Mustafa Kemal Atatürk tarafından bize bırakılan en büyük nasihat ise;
Cumhuriyet Halk Fırkasının II. Büyük Kongresi'nde, “Nutuk” adlı eserini meydana getiren konuşmasının sonunda 20 Ekim 1927 günü Türk gençliğine hitap etme amacıyla söylediği metindir.
.
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin.
Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.
Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur…”
.
Bugün Ata’mızın vefatının 84. Yıldönümü.
Allah gani gani rahmet eylesin.
Ruhu şad olsun…