Eski bakanlar, milletvekilleri ve öğretim üyelerince “Temiz Seçim Platformu” oluşturulmuş.
Bu platform üyeleri önümüzde yapılacak olan seçimin temiz, sindirilebilir, şaibesiz geçmesi için bir takım önerilerde bulunmuşlar.
.
Düşünün.
Yıl 2022.
Türkiye doğru dürüst bir seçim yapamıyor.
.
Aynı sandıktaki 7 değişik oyların, sadece 1 tanesinde “Şaibe var” diye yeniden sayıldı.
.
“Mühürsüz oylar geçerli sayıldı” bu ülkede.
.
Seçim sonucu değiştirmeyecek kadar az olan oyların dere yatağında bulunması ile koskocaman seçim yeniden yapıldı.
.
Tabi tüm bunlar olunca dünyada belki de eşi benzeri bulunmayan “Temiz Seçim Platformu” kuruldu.
.
Bu platform üyeleri bir araya gelerek bir takım öneriler sundu.
.
Bakalım neymiş?
.
Parmak boyasının getirilmesi,
Nüfus ve seçmen sayımı yapılması,
Seçmen listelerinin tanziminin yeniden YSK’ye verilmesi,
Oy pusulalarının numaralanması,
Seçmen askı süresinin bir aya çıkarılması,
YSK bilgisayar merkez ve uçlarında parti temsilcilerinin bulundurulması,
Kullanılan yazılımın kaynak kodlarının siyasi partilerin kontrolüne açılması,
Propaganda dönemine ilişkin daha eşitlikçi bir yasa değişikliğinin yapılması,
Barajın yüzde 5’e indirilmesi,
İl kontenjanları ve milletvekillerinin aldığı oy miktarlarındaki farklılıkların dengeli bir şekilde düzenlenmesi ve
Seçim sonuçlarını etkileyecek her türlü hileye ve engellemelere karşı en az 10 yıl hapis cezası getirilmesi.
.
Kısaca oyların sandığa girmeden kontrolü, girdikten sonra sayıma kadar güvenliği ve sayımdaki güvenliği için öneriler sunulmuş.
.
Altına imza atmayacak var mı?
.
Bunca yıllık seçmen tecrübesiyle “Seçimin şaibesiz geçeceğine” inanan var mı?
.
Dedim ya yıl 2022.
Elin oğlu çıkmış Mars’a,
Biz gidiyoruz Ters’e…
***
MUTLULUK
Yaşamımızda “Mutluluk ile Para” ilişkisi oldukça önemli.
.
Her ne kadar “Parayla saadet olmaz” dense de, “Parasız da olmaz” diyenler de var.
.
Psikologlar şöyle diyor:
“Para ile mutluluk kazanmaya çalışmak, çok kere insanları beklediklerinden uzaklaştırmaktadır.”
.
Açıklamasını şöyle yapıyorlar:
“Para kazanarak daha çok mutlu olmak isteyen kişi, daha çok çalışmak zorunda kalmakta, kazandığı parayı harcayacak ve hayat kalitesini yükseltecek etkinliklere ayıracak daha az zaman bulmakta zorlanmaktadır.”
.
Mutlu olmayı sahip olunacak “objelere” veya “şeylere” bağlayanlar, büyük çoğunlukla amaçlarına ulaşamıyorlar çünkü satın alınanın verdiği sevinç en fazla sekiz ay sürdüğü görülmüş.
Buna karşılık; tatil, birlikte yemek gibi, anı doğuracak ve iz bırakacak yaşantılar çok daha değerli olduğu anlaşılmış.
.
Ünlü düşünür Schopenhauer şöyle demiş:
“Para deniz suyu gibidir, ne kadar çok içerseniz susuzluğunuz o kadar çok artar…”
.
Buna örnek olarak zengin olanlar fakir olanlardan sadece daha “rahat” bir hayat değil, aynı zamanda daha “sağlıklı” bir hayat sürerler.
.
Bunun sonucu olarak “fakirlerin”,
Yüksek tansiyona, koroner kalp hastalıklarına ve kronik ağrı ile sonlanan “ölüm nedenlerine daha yatkın” olduklarını meydana çıkmış.
.
Yoksulluğun egemen olduğu bir ortamda yetişmek;
Mutluluk üzerinde etkili olduğu bilinen sol prefrontal korteksteki etkinliğin yavaşlamasına neden olarak kişileri kronik depresyona daha yatkın duruma getirmektedir.
Buna bağlı olarak ev içindeki ilişkilerde çatışmaya yol açarak huzursuzluk ve boşanmaya neden olabilmektedir.
.
Dünyada yapılan bir anket çalışmasında sorulan soru şu:
“Her şeyi göz önünde bulundurduğunuzda hayatınız bu günlerde ne kadar yolunda kendinizi bu günlerde nasıl değerlendirirsiniz?”
.
Katılımcıların cevap verirken;
“1 ila 7 arasındaki bir rakamla, mutlulukları ve mutsuzlukları arasında bir seçim yapmaları” istenmiş.
.
Bu soruya;
Kenya’daki Masai yerlilerinin 5.7,
Gröland’ın buzulları üzerinde yaşayan İnuit’lerin 5.8,
Kendilerine özgü garip bir ilkel hayat yaşayan Amiş’lerin 5.8,
Forbes 400 listesinde yer alan Dünya’nın en zengin insanlarının 5.8 ortalamasında değerlendirme yaptıkları görülmüş.
.
Prof. Dr. Acar Baltaş’a göre bu araştırmadan çıkacak sonuç şudur.
“Dünya’nın insanlara sunabileceği her türlü konfora ve paranın satın alabileceği her şeye sahip olanlarla, ineğinden sağdığı sütü içen ve kuru otlardan yapılmış kulübelerde yaşayanlar arasında son derece küçük bir fark vardır. Parayla mutluluk satın almak mümkün değildir.”
.
“Temel ihtiyaçları karşılamaya yetecek kadar paraya sahip olduktan sonra, para insana getireceğini düşündüğünden daha az fazladan mutluluk vermektedir.”
.
Dün yayınlanan bir haber ise şöyleydi:
“Paranın mutluluğu satın alıp alamayacağı sorusuna cevap arayan bilim insanları, 2 zengin bağışçıyı 2 milyon dolar dağıtmaya ikna etti.
Sonuçlar, hakemli, çok disiplinli bir bilimsel dergi olan Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Bilimler Akademisi Bildiriler Kitabı PNAS’ta yayınlandı.”
.
Katılımcılara tek seferlik 10 bin dolar ödeme yapıldı ve üç ay içinde harcamaları söylendi.
.
Ardından üç ay boyunca aylık bir anket doldurmaları ve ödemeden altı ay sonra da bir başka anket doldurmaları istendi.
.
Anketler beş maddeden oluşan “Yaşam Memnuniyeti Ölçeği” ile olumlu ve olumsuz duyguları ölçen bir ila beş arasındaki puanlama sistemini içermekteydi.
.
Çalışmaya, hiç para almayan 100 kişilik bir kontrol grubu da dahil edildi.
.
Çalışmanın sonucunda, para alan katılımcıların para almayan gruba kıyasla önemli ölçüde mutluluk artışı gösterdiği ve bu etkinin düşük gelirli ülkelerde daha yüksek olduğu tespit edildi.
Yıllık 123 bin dolar civarında maaş alan kişilerin mutluluklarında önemli bir artış tespit edilemedi.
.
Para alan 200 katılımcı arasında, toplam yaşam memnuniyeti kişi başına ortalama 0,36 puan arttı.
Varlıklı bağışçıların memnuniyeti ise her biri için tahmini 0,16 puan azaldı…
.
Elbette mutluluk kavramı kişilere göre değişiyor.
Kimine göre araba,
Kimine göre ev olabilir.
Seyahat etmek,
Kayak yapmak,
5 yıldızlı otelde kumar oynamak ta bazıları için mutluluktur.
Yat ile gezmek,
Uçakla yolculuk yapmak gibi mutluluk çeşitleri olabilir...
.
Ama hepimiz için öncelik “Vatanımız” tabi.
.
Huzurun bol,
Ekonomisinin düzgün,
Demokrasinin vazgeçilmez,
Dünyada saygın ve
İnsanlarının mutlu olduğu bir vatan,
Hepimiz için idealdir.
.
Mutluluğun gerçek temeli de budur,
Buna ulaşmak elimizdedir…
***
İNEK DEYİP GEÇMEYİN
Sera gazını bilirsiniz.
Bu gazlar, dünyamızı tehdit eden “Sera etkisine” sebep olduklarından tehlikeli olarak biliniyor.
.
Bunlardan biri olan “Metan Gazı” oldukça tehlikeli.
.
Bir çeltik tarlası, bir bataklık, bir çöplük ve bir kömür madeninin ortak yanları metan gazı üretmeleri…
.
Havayı kirlettiklerinden tehlikeli sınıfındalar.
.
Bunların yanında fabrika bacaları, otomobiller, çeşitli üretim tesisleri sayılabilir.
.
Ancak belki de ilk defa duyacağınız en büyük tehlike ineklerde.
.
Yanlış okumadınız:
İnekler…!
.
Dün yayımlananbir haberde şöyle diyor:
“Yeni Zelanda’da yüzlerce bilim insanı ineklerin daha az gaz çıkartması için çalışıyor. Denenen yöntemler arasında neler yok ki!”
.
“Hayvanları genetiği değiştirilmiş yem ya da deniz yosunuyla beslemek, probiyotik özelliğiyle bilinen Kombucha’ya atıfla ‘Kowbucha’ içeceği vermek, hatta inekler gaz çıkarırken metan gazını oksitleyen bir koşum giydirmek…
Yeni Zelanda’da inekler daha az gaz çıkartsın diye her yolu deniyor…”
.
“Hayvancılığın büyük bir endüstri olduğu ülkede sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısı çiftliklerden geliyor.
Ülke hayvanlarından kaynaklanan metan emisyonlarını 2050 yılına kadar yarı yarıya azaltma sözü verdi…”
.
Haberin en ilgi çekici yönü şuydu:
“Bu hedef çerçevesinde gaz vergisi alacağını duyurarak çiftçileri kızdırdı…”
.
İnsanlar iklim değişikliklerine sebep olan ineklerinin, daha az “Metan Gazı” çıkarmasını önlemek için ellerinden geleni yapıyor.
.
Biz mi?
Trakya’da Nükleer Santral için yer arıyoruz…