Çayın kültürümüzdeki yeri yadsınamaz.

Kimimiz zararlarından dem vurur, kimi uyutmadığından, kabız yaptığından ama ikram edilen çay geri çevrilmez. Bazı bölgelerimizde, özellikle Erzurum ve çevresinde kişi başına günlük çay tüketimi 30-40 bardağa kadar çıkar. Hatta kırk bardak çay içemeyene kız vermezler. Üstelik Dadaşlar çayı kıtlama şekerle içerler. Çayın en fazla üretildiği Rize’den bile daha fazla çay tüketen dadaşlar, diğer bölgelere göre önemli derecede daha az kalp rahatsızlığı yaşıyorlar. Ancak sertliklerine diyecek yok.
Çin’de düzenli veya düzensiz bir şekilde çay tüketen insanlar üzerinde yürütülen çalışmada, 6 yıldan fazla süredir düzenli çay tüketen insanlarda atardamar duvarı kalınlaşmasının ve esneklik kaybının en az düzeyde olduğu gözlemlenmiş. Çalışmada, yaşları 40-75 arasında değişen yaklaşık 5000 kişi incelenmiş. Araştırmada, 10 yıldan uzun süredir düzenli olarak çay içenler birinci gurubu, 6-10 yıldır düzenli içenler ikinci gurubu, 1-5 yıldır düzenli içenler üçüncü gurubu ve düzenli içmeyenler dördüncü gurubu oluşturmuştur.
Araştırmacılar, denek olarak kullandıkları insanlarda kalbin çevresel ve ana atardamarında sertleşmeyi incelemişlerdir. Araştırmanın sonunda, düzenli çay tüketimi arttıkça atardamar sertliğinin azaldığını gözlemlemişlerdir. 
Atardamar sertliği, kalp yetmezliği ve kalp krizi dahil, birçok kalp-damar hastalığının ve hatta erken ölümün habercisi olarak bilinmektedir. Kalbin normal koşullarda yorulmadan çalışabilmesi kan akışının kolaylığına bağlı bulunmakta, bunun için de atardamarların mümkün olduğunca yumuşak olması gerekmektedir. Bu Çin’deki araştırmada, düzenli çay tüketiminin, özellikle 6 yıldan uzun süredir günde 10 gramdan fazla tüketen kişilerde atardamar sertleşmesinin azaldığı görülmektedir. Bilim insanlarına göre çay, sertleşmeye karşı adeta koruyucu etki yapmaktadır. Koruyucu etkinin atardamarlardaki endotel hücrelerinin çayda bolca bulunan flavonoid türü olan kateşin maddesinin kimyasallarla tepkimeye girmesinden kaynaklanması muhtemel görünmektedir. Neticede çayda bulunan flavonoidler, damarları rahatlatmaya yardımcı olmakta, özellikle kateşinler, azot oksit salarak atardamarların daha yumuşak olmasını sağlamaktadır.
Benzer şekilde bazı araştırmalarda da Çinli kardiyologların bulgularına benzer sonuçlar elde edilmiştir. Çay tüketimindeki artış; koroner kalp hastalıkları, kardiyak ölüm, kalp krizi, serebral enfarktüs, intraserebral kanama ve toplam ölüm risklerinde düşüşü beraberinde getirmektedir. Damar sertleşmesinin önüne geçen flavonoid türlerine diğer çaylarda da rastlanmaktadır. Özellikle aromatik bitkilerde bol miktarda bulunmaktadır.
Netice itibariyle birkaç araştırma sonucuna takılıp, binlerce yıldır insanoğlunun kullandığı ürünleri karalamak doğru değildir. Siyah çayı tehlikeli madde yapan uzmanlarımız var. Elbette her şeyin azı karar, fazlası zarardır. Çayın yapraklarında nitrat biriktirdiği ve bu nedenle kansere neden olduğuna dair iddialar sadece kurgudur. Yapraklarından yararlanılan pek çok bitki türü için aynı kurgular geçerlidir.
Fazla azot kullanılan alanlarda, yapraklarda nitrat birikimi sorun olabilir. Marul, ıspanak, lahana gibi ürünlerde de aşırı gübrelendiğinde nitrat birikimi meydana gelebilir. Bir noktadan bakıp gıdayı karalamak doğru olmaz.