Nihayet yağmuru görebildik. Ağustos ayı sonunda yağan yağmurdan sonra tıp demedi neredeyse. Yaklaşık üç aydır damlası bile düşmeyen yağmur, az da olsa Hızır gibi yetişti.
Meteoroloji tahminleri aslında geçen haftayı yağmurlu göstermişti ama sistem değişince yağmadı. Kuraklıktan zeytinlerin de zarar gördüğü dikkati çekiyor. Asitler yüksek çıkıyor. Elbette bunda sinek zararı da etkili oluyor.
Kışlık olarak ekilen buğday, arpa, yulaf, yem bezelyesi ve fiğ uzun süredir yağmur bekliyordu. Normal olarak ekimler kasım-aralık aylarında yapılmakla birlikte, sonbaharın kurak geçmesi ekimleri geciktirmeye başladı. Havaların bu kurak sezonda sıcak gitmesi de kışlık ekimleri geriye bıraktırdı. Az da olsa ekenler oldu ama yeşeren tarla görünmüyor etrafta.
Tüm batı bölgelerinde hüküm süren bu kuraklıkların üretime yansıması doğaldır. Bununla birlikte, kışlık hububatta ilkbaharda hüküm süren iklim koşulları daha etkilidir. Bu nedenle karamsar olmanın anlamı yoktur. Perşembe gününden itibaren ekimlere başlanabilir. Çiftçimiz tamamen iklim koşullarına bağlı olarak üretim yaptığından bu durumlara psikolojik olarak alışıktır. Olmadığı yerde sabır göstermeyi bilmektedir.
Yağışların gecikmesi ve bugüne kadar uzun yıllar ortalamalarına göre bölgenin çok az yağış alması kuraklıkla ilgili su rezervleri konusunu gündeme getirmektedir. Normal yıllarda bu dönemlerde küçük dereler bile az da olsa akardı. Kara su kaynar çeşmelerin suyu artmaya başlardı. Günlerin kısalması ve buharlaşmanın azalmasıyla ortaya çıkan su arzı bu sene ne yazık ki gözlenmemektedir. Kuraklığın aslında bütün belirtileri yaşanmaktadır. Gölet ve barajlarda su seviyesi en düşük düzeylere inmiştir. Oysa bu su havzalarında su seviyesinin artmaya başlaması gerekirdi. Artık günlerin kısa olduğu, buharlaşmanın en düşük seviyelere indiği dönemlerdeyiz. Eğer bu yağış kısırlığı bir ay daha devam edecek olsaydı içme ve kullanma suları kritik seviyelere inecekti. Yine de çok umutlanmamak lazım. Suları dikkatli kullanmakta yarar var. Daha önceki yıllarda benzer sorun yaşanmış belli bölgelerde çeltik ve ikinci ürün mısır ekilişleri azaltılmaya çalışılmıştı. Bu sene hüküm süren yağış rejimi de geçmişte yaşanan kuraklığa benzerlik göstermektedir.
Atalarımız kış kış gerek yaz yaz demişler. Aslında bu derinlikli ifade mevsimin çiftçilikte ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Sulama imkânı olsa da ha bugün ha yarın yağar diye beklenen yağışların üç ay gecikmesi ekimlerin gecikmesine neden olmuştur. Aslında mevsim gelince fırsatları değerlendirmek, sulama imkânı olan çiftçilerimizin ekim ayı sonunda kışlıklarını ekmeleri gerekiyor. Artık buna benzer anormal mevsimler yaşanacaktır. Kışın ortasında yağmur duasına çıkan köylerimizi de görme ihtimali vardır. Küresel ısınma bağırıyor artık.
Güzlük ekimler geç kalınca verim kaybı kaçınılmaz. Kış ılıman giderse telafi ediyor ama yine de mevsimin kısalması verimi düşürüyor. Ya nasip demekten başka çare yok.