Sosyal medyada yayınlanan bir videoda adam ağlıyor:

“Emekli maaşım 4800 lira. Kiram 4000 lira, söyleyin ben ne ile geçineceğim. Yaşım geçtiği için şoförlük yapamıyorum, ticaretten anlamam, teneke toplayayım dedim toplatmadılar… Söyleyin bana, ben ne yapayım?”
.
Derler ya;
“Acından ölen mi var?”
Var demek ki, anlatmış işte!
.
Durumlar gerçekten kötü.
Bazıları kulağını, bazıları gözünü, bazıları ise yüzünü kapatsa bile fark etmiyor.
Durum kötü…
.
İşin vahim yönü şu:
Kimse kabul etmiyor.
.
Hâlbuki kabul etse ona göre tedbir alınacak.
Ama yok, yok, yok…
.
Bir tanıdığım 4000 lira kira verdiği evini boşaltıyor.
Ev sahibi daha çıkmadan 8250 liraya kiraya vermiş.
.
Beyler kendinize gelin yahu?
Asgari ücretin 6 bin 400 lira olduğu ülkede bu ne kira?
Dediğim yer lüks bir yer değil, kenar mahallede bir yer.
.
“Allah evi olmayan kiracıların yardımcısı olsun” diyoruz, “iktidar yardımcınız olsun” diyemiyoruz.
Çünkü olmuyorlar.
Onlar kendi derdinde.
.
Millet resmen geçim derdiyle boğuşuyor, gören yok, duyan yok.
Tek dertleri;
“6’lı masayı nasıl dağıtırız?”
“Seçimi nasıl alırız?”
.
Veli Ağbaba açıklıyor:
Bizi kıskanan Almanya’da asgari ücretle;
8 bin 231 adet yumurta,
1146 kilo pirinç,
1509 kilo patates alınıyorken,
Türkiye’de asgari ücretle;
2 bin 619 adet yumurta,
161 kilo pirinç ve
550 kilo patates alınabiliyor…
.
Fransa’da asgari ücretle;
230 kilo tavuk,
Belçika’da asgari ücretle;
317 kilo tavuk,
Yunanistan’da asgari ücretle;
372 kilo tavuk,
Türkiye’de ise asgari ücretle;
141 kilo tavuk alınabiliyor.
.
Fransa’da asgari ücretle bin 297 litre,
Yunanistan’da asgari ücretle bizim asgari ücretimize göre 270 litre daha fazla süt alabiliyor.
.
Almanya’da bir asgari ücretli bize göre en az 30 kilo daha fazla et alabilirken,
Belçika’da 110 kilo daha fazla et alabiliyor.
.
Soğandaki alım gücü farkımız ise,
Fransa’ya göre 2 bin 605 kilo,
Almanya’da 761 kilo,
Hollanda’ya göre 613 kilo daha az durumda.
.
Türkiye’de gıda enflasyonundaki yıllık artış son TÜİK verilerine göre 99,05 olurken,
Avrupa’da yıllık gıda enflasyonu artışı yüzde 13,8
.
Savaştaki Rusya’dan 6,8 kat,
Ukrayna’dan ise 3,2 kat daha fazla enflasyona sahibiz…
.
Adamların durumu ortada,
Kıskananlar ortada,
Bizim ekonomi ortada…
.
Okuma-yazma bilen her kimse bu tabloya bakıp hala “Bizi kıskanıyorlar, ekonomimizi bu hale dış güçler getirdi” diyen varsa çıksın ortaya…
Tiyatro sahnesinde olsa domatesi yer kafasına…
.
Bu arada şunu da belirtmem lazım anlamayanlara:
Bu ülkede dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 24 bin 185 bin lira.
Açlık sınırı 7 bin 425 lira.
 
***
GÜRCİSTAN
4 sene önce gittiğimde değerli paramızla ne alış-veriş yapmıştık ama.
.
Şimdi mi?
Okuduğum haber şöyle:
“Türk lirasındaki değer kaybı nedeniyle Gürcüler başta olmak üzere Rus ve Ukraynalılar, bir süredir alışveriş yapmak için Artvin’in Kemalpaşa ilçesine geliyor...”
.
“Gürcülerin parası 100 lari, bugünkü Türk parasıyla 670 liraya denk geliyor…”
.
Oradaki bir esnaf anlatıyor;
“Gürcü’nün parası değerlendi, oysa bizim Atatürk’lü paramız değerini kaybetti. Gürcü’nün parası değer kazandığından buraya Kemalpaşa’ya geliyorlar. Yemeği bile burada yiyorlar, alışverişlerini burada yapıyorlar. Tekstil, elbise, hepsini alıp götürüyorlar. Eczaneden de alıp ilaç götürüyorlar. Kemalpaşa’ya günde bin kişi girip çıkıyor.”
.
İşte ekonomi politikamız;
“Liranın değerini düşür, alış-veriş bol olsun… Biz de para kazanalım…”
 
***
AYVACI
Adam bahçesinden, topladığı ayvaları yol kenarına çıkarmış satıyor.
Etiket 7.5 lira.
.
“Daha 30 ton var, nasıl yapacağım bilmiyorum?” diyor.
“Toptan verseydin” dedim,
“Kilosuna 70 kuruş verdiler” dedi ve ekledi, “Toplatması bile problem. İşçi yok, olsa da parası çok. Kökleyeceğim herhalde…”
“Sabret acele etme… Dünya açlığa doğru gidiyor, zaman gelir para eder” desem de pek ikna olmamış gibiydi…
İki kilo aldım yürüdüm ve içimden “İşi zor” diye düşündüm.

NEREDEN NEREYE!
“Eve geliyorum, pazardan geçeceğim bir şey istiyor musun?” diye sordum eşime, “Soğan alır mısın?” diye cevap verirken şunu da ekledi; “Marketten al daha ucuz…”
.
Pazara girdim.
Her zaman soğan aldığım tezgâha yanaştım.
Kilosu 15 liraydı.
Aldım 2 kilo.
.
Eve geldiğimde pahalı bulunan soğan karşısında, “Demiştim markette daha ucuz diye” cümlesiyle karşılaştım.
Dedim ki: “Pazardaki soğancı da para kazanmalı… Taş kökü mü yesin?”
.
Ebette yemesin ama yanına da kilosu 20 liradan bir kilo limon alınca, etti 50 lira.
Banyodaki duşun patlayan kısa spirali için nalbura da 50 lira vermiştim.
Eve gelinceye kadar gitti benim yüzlük!
.
İktidara sesleniyorum:
“Ben taş kökü mü yiyeceğim?”
.
Çok mecbur olmadıkça kendim tıraş olmam, berbere giderim.
“O da kazansın” diye.
Bu sıkıntılarda birbirimize yardım etmeyeceğiz de ne zaman edeceğiz?
.
Ahilik kültüründe vardır “Ben siftah yaptım, biraz da yandaki komşumdan alışveriş yapın” şeklinde.
Ne oldu unuttuk mu o günleri?
Şimdilerde şu var; “Ben durumu kurtarayım, o ne yaparsa yapsın…”
.
Bir haber görmüştüm, şöyleydi;
“İstanbul Kumkapı’da lokantalar arasında silahlar patladı…”
Bir garson röportaj veriyordu: “Burada birlik-beraberlik yok!” diye.
.
Nereden nerelere geldik?
.
Yazık ettik sanki memlekete…
 
***
KENT KONSEYİ
Pazar günü Kent Konseyi seçimi vardı.
Gittik oy kullanmaya.
.
3 aday vardı, bildiğimiz tanıdığımız.
Hepsi de birbirinden değerliydi.
Gayet seviyeli bir şekilde yarıştılar ve nezaket kuralları çerçevesinde konuşmalarını yaptılar ve seçime girdiler.
Seçim sonu demokrasi kazanmış oldu.
.
Kent Konseyleri kuruluş itibari oldukça değerliydi.
Halkın bir araya gelerek şehir hakkında söz sahibi olmalarını, şehir hakkında yapılacakları ve yapılması istenenleri gündeme getirmelerini amaçlıyordu.
Ancak son yıllarda siyasetin içine çekilerek amacından taştı.
.
Ancak bu seçime fazla siyaset karışmadı ve ufak bir farkla da olsa başkan ve yönetim kurulu seçildi.
.
Kazanan Av. Ali Çalıdağ’a yeni görevinde başarılar dilerim.
Çanakkale için en iyisini yapacağından hiç şüphem yok.
Yönetimdekilerle beraber yolları açık olsun…
.
Not olarak şunlar takıldı bana:
.
Kendisi salonda olmamasına rağmen, Çanakkale Belediyesi Kültür İşleri Müdürü Özlem Hanıma (Eryiğit) her üç oylamada da bir tane oy çıktı.
Neden ona oy atıldı?
Bir mesaj mı verildi?
Anlayamadık.

Bir de boş oylara takıldım.
Onca saat oylama bekledikten sonra “Boş Oy” atmanın mantığını anlamadık.
Belki üç adayı beğenmemiştir, olabilir.
Ama çaresi vardı;
“Kendisi aday olacaktı o halde.”
Diğer adayları neden beğenmediğini anlatıp, kendisinin neden aday olduğunu ekleyip konuşacaktı.

Bazı delegeler kendilerinin siyasi görüşlerini belirtir rozet takmışlardı, birilerine mesaj veriyorlardı belki de.
Anlamadık!

Başkanlık seçimlerinden sonra yönetim kurulu seçimlerine geçilmeden önce, başkanlık seçimini kaybeden Resul Karakurt kürsüye gelerek oy verenlere ve vermeyenlere teşekkür etti.
Yönetim kurulu üyelikleri için aday sunmayacaklarını, daha rahat çalışabilmesi için başkan seçilen adayın listesinin onaylanmasını hatta açık oylama bile yapılabileceğini istedi.
Büyük bir jestti doğrusu.

İki yıl sonra yapılacak olan seçimler için yeni seçilmiş olan Ali Bey’e şimdiden bir öneride bulunayım:
“Onca saat salonda bulunan delegelere lütfen çay servisi yapılsın…”