Hep nerede o eski günlerle başlayan eskinin güzelliği, eğitimde de kendini gösteriyor ne yazık ki.

Oysa çağdaş eğitim araçlarıyla donanmış eğitim sisteminin çok daha mükemmel olması, çok daha nitelikli birey yetiştirmesi gerekir.
Eskiden öğretmenlerimizden korkardık, korkmasak da çekinirdik. Gördüğümüzde heyecanlanır, ne yapacağımızı bilemez, sokaktaysak kaçacak yer arardık. Siyah önlük, beyaz yaka ve her gün sabah yapılan saç tıraşı, el ve tırnak temizliği yoklamaları. Ellerin altında temiz katlanmış mendil.
Bir Öğretmen her gün sabah ilk derste bütün öğrencilerinin ellerini, tırnaklarını, saçını sakalını kontrol etmekten usanmaz mı? Elbette usanmaz. İdealleri bu vatana ve millete faydalı insanlar yetiştirmekse elbette usanmaz.
Her gün verilen ödevler tek tek kontrol edilir mi? Yorulmaz mı insan. Her gün defterlere imza atmaya, yanlış ödevleri düzeltmeye usanmaz mı? Sınıflar onbeş yirmi kişiyse iki günde bir kontrol edilebilir değil mi? Ya otuz kırk kişiyse? Çok zaman kaybolur değil mi? Oysa derse saatinde girer çıkarsanız o kadar çok zaman var ki öğrencileri tek tek kontrol etmek için.
Bütün öğrenciler aileleriyle birlikte bilinir mi? Geçim şekli, ekonomik gelir düzeyi, anne ve bananın eğitim seviyeleri bilinir mi? Elbette bilinir. Eğer öğrencilerinizi geleceğe hazırlıyorsanız, her şeyini bilmenizde yarar var. Zeki olanları, çalışkan olanları, okuduğunu anlamayanları, hepsini aynı sınıfta ve hepsini hayata hazırlamanız, memleketin geleceğini dizayn etmek için gerekiyor.
Eskiden eğitim araçları yetersizdi ama güçlü eğitmenlerle bu sorun, sorun olmaktan çıkıyordu. Defterler yarımdı. Üzerinde Nasrettin Hocanın resmi vardı, eşeğe ters binmiş. Yazıda da aynı defter, resimde de aynı defter kullanılırdı. Bir tane de kalem vardı. Kalem de pek kıttı zaten. Kısaldığı zaman kargı kamışından masura takıp bitene kadar kullanmak gerekiyordu. Boyalı kalem mi? Ancak üçüncü sınıfta.
Öğretmenler her gün pırıl pırıl giyinirdi. Hafta sonları dahil tıraşsız öğretmen gören yoktu. Öncelik örnek insan olmaktı. İnsan nasıl saygı göstereceğini şaşırıyordu.
Eskiden eğitmenler çok daha donanımlı idi. Fen Bilgisi öğretmeni, jimnastik ekibini, Matematik Öğretmeni Folklor ekibini çalıştırıyor, dereceler alıyordu. Köy ve beldelerde milli bayramlar, öğretmenler sayesinde şölen havasında kutlanıyordu.
Yine öğretmenlerimiz çok farklı değil. Vatanını ve milletini sevenler, vatanına ve milletine faydalı insanlar yetiştirmek için zamanlarını harcıyorlar. Ama küçük farklar bulunuyor. Disiplin bunların başında geliyor. İkincisi sınav odaklı öğretim önceliği. Üçüncüsü eğitmen yetiştiren kurumların çoğalması ve niteliğin düşmesi. Bunlar sorunlardan sadece birkaçı.
Eğitimde Türkiye’nin ileriye gittiğini söylemek oldukça zor. Eğitim araçları çoğalmasına rağmen okuduğunu anlayamayan bireyler yetişiyor. Bunun bir tek çözümü var. Eğitmenlerin daha iyi eğitimi. Kırk elli yıl öncesinde olduğu gibi.
Öğretmenler günümüz kutlu olsun.