Türkiye’deki araba üreticileri hayat pahalılığından dem vurarak, “Araba satamıyoruz, yoksa fabrikalarımızı kapatacağız” şeklinde serzenişte bulundular.

Türkiye’deki araba üreticileri hayat pahalılığından dem vurarak, “Araba satamıyoruz, yoksa fabrikalarımızı kapatacağız” şeklinde serzenişte bulunarak zam yapacaklarını, aksi takdirde üretimi yavaşlatma ve hatta durdurma kararı alacaklarını hatta toplu halde işçi çıkartacaklarını iktidara söylediler…
.
Bu rest karşısında iktidar, seçmenlerini düşünerek araba fiyatlarını düşürecek çareler aramak üzere yola koyuldu.
.
Yaptıkları istişarelerle, “Matrah indirimi” şeklindeki planı buldu ve uygulamaya soktu.
.
Uygulama sonucu bazı araba fiyatları 100 bin ile 40 bin lira arasında düştü.
.
Sürekli olarak hayat pahalılığından dem vuran halk, çılgınlıktan araba bayilerine hücum etti.
(Sorsak: ‘Garibanlıktan ne yaptığımızı biliyor muyuz?’ derler)
.
Ancak beklenen olmadı ve 400 ila 900 bin lira arasındaki arabalar bayilerde yok satmaya başladı.
.
Hatta gidip müracaat ettiğinizde, şu huncacık Çanakkale’de bile tek bir bayide “Sırada 60 kişi var” cevabı bile alabilirsiniz…
10 bayi olsa,
600 kişi sırada…
.
Peki neden araba yok?
.
İşte önemli soru.
.
İşte cevabı;
“Araba fiyatlarını düşürün!” diyerek feryat-figan eden araba üreticileri bu sefer de “Neredeyse 1 yıldır zam yapmıyoruz, maliyetler çok yüksek, biz zam yapacağız” mealinde bahaneler öne sürerek piyasaya araba vermiyorlar.
.
İşte size dört bilinmeyenli denklem.
.
Rahmetli ile dostumuz bir amca yaşasaydı kesin şöyle derdi:
“Al sana kaya! Nereye dayarsan daya…”
 
***
BY-PASS
Ortada dolaşan o kadar çok bilgi kirliliği var ki.
Hangisine itibar edeceğimizi şaşırdık.
.
Erken seçim olacak mı?
Olacaksa ne zaman olacak?
Millet İttifakının adayı kim?
EYT için karar verildi mi?
Sadece yüzde 60’ı mı yararlanacak?
Asgari ücret ne zaman açıklanacak?
Miktarı belli mi?
.
Soru üzerine soru.
Ulusal medyada çeşitli haberler.
.
Ama şurası beni hayrete düşürüyor.
Yabancı basın bizden daha çabuk haber alıp, yayınlıyor.
.
Bakın şuna:
“El-Quds El-Arabi Gazetesi, gelecek yıl yapılması planlanan seçimlerle ilgili AKP ile MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın seçim tarihini öne almak için hazırlık içerisinde olduğunu öne sürdü.”
.
“Türk yetkililer Amerikan medyasına konuştu emeklilikte yaşa takılanlarda (EYT) yeni formül çıktı.
ABD merkezli medya kuruluşuna konuşan Türk yetkililer emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili yeni bilgi ve planları ortaya çıkardı.”
.
Bizler By-Pass olmuşuz haberimiz yok.
.
Ama ben size haber vereyim:
“CHP Genel başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, partisinin asgari ücret talebini açıkladı. Ağbaba asgari ücretin 10 bin 128 lira olması gerektiğini açıkladı.”
.
İşte bir haber.
.
O halde yorumum şöyle olacak:
“Bence; Tüm CHP’li belediyeler bu açıkladıkları rakamın üstünde kalırlarsa çalışanlarına 10 bin 128 lirayı taahhüt etmiş sayılırlar.”
.
Haksız mıyım?
 
***
SON DAKİKA!
“Türkiye’yi ayağa kaldıran ‘6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesi’ olayına ilişkin baba Yusuf Ziya Gümüşel, anne F. G. ve imam nikâhlı evlendirildiği K. İ. hakkında ‘zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı’ ve ‘cinsel saldırı’ suçlarından dava açılmıştı. Daha önce dava hakkında takipsizlik veren savcı hakkında inceleme başlatıldı.”
.
Zarflar yavaş yavaş açılıyor.
Bakalım neler dökülecek ortaya…
 
***
AYI RÜSTEM
Kahveye gitmek için sabahın köründe evden çıkarken sabah namazını kılmak için kalkmış annem bana seslendi;
“Oğul, bugün pazara uğra da yiyecek bir şeyler al. Evde hiçbir şey kalmadı…”
.
Anne bu!
Ne derse başımız üstüne.
“Olur anne” dedim ve aldım pazar arabasını.
.
Aslında bizim evin pazar alışverişini komşumuz Meliha teyze yapar.
Semtte kurulan bütün pazarlara gittiğinden Anneme uğrar ve annemin eline verdiği listeyi eksiksiz alıp gelir.
Kadın tam bir pazar canavarı olduğundan, nerede ucuz, nerede güzel tüm meyve ve sebzelerin yerlerini bilir.
Mahalledekiler çoğunlukla ona sorarlar iyi meyve ve sebze yerlerini.
Meliha teyze o gün kayınvalidesini hastaneye götüreceğinden yokmuş.
O sebeple annem bana havale etti pazar işini.
.
Allah’tan sabahın köründe kimse yok sokaklarda, yoksa beni pazar çantası ile görenler “Ne o yumuşak!” diye arkamdan bağırıp, “Pazar dönüşü Ayten Yengeye uğra da kaşlarını alsın” diye dalga geçerlerdi.
.
Ayten yenge bizim mahallenin kuaförü. Manav Ferit ağabeyin eşi olduğundan herkes ona ‘Yenge’ diye hitap eder.
Ferit ağabey uzun süre evlenmedi.
Daha doğrusu kısmeti çıkmadı diyelim.
Biraz titiz, biraz inatçı olduğundan 3 tane nişanlıdan ayrıldı.
Nişanlıları arkalarına bakmadan kaçtılar.
Ayten yenge anne ve babası erkenden vefat edince hayatı boyunca hep çalışmak zorunda kalmış.
En son kuaför salonunda çalışmış ve uzaktan akrabası Lamia teyzenin ısrarı ile bizim mahalleye bir kuaför salonu açmaya karar vermiş.
Mahalleli kendisini çok sevdi. Çok yardımsever, çok naif biri.
.
Başta mahallenin çöpçatanı Kamile teyze olmak üzere herkes Ayten yenge ile Manav Ferit ağabeyi baş-göz etmek üzere harekete geçti.
Epey uğraştılar ama sonunda başardılar.
“Peki, nasıl yürüyor?” diye soracak olursanız şöyle:
Ayten yenge işten-güçten eve çok geç geliyor.
Manav Ferit Ağabey de öyle.
Neredeyse birbirlerini görmüyorlar.
Ben ona “Uzaktan evlilik” diyorum.
Emekli olduklarında “Pandiz kopacak” diye bekliyoruz.
Ama o zamana kadar, böyle gitsin işte…
.
Ben hava aydınlanmadan pazara girdim.
Neler alacağım konusunda tezgâhları geziyorum.
Hoş çoğu gelmemişti daha.
Fiyatlara bakmadığımdan daha olayın farkında değilim.
Sadece Annemim pişireceği yemekleri aklımdan geçiriyorum.
Hayal âlemindeyim yani.
.
Kış günü zaten ne alınır ki?
Lahana, ıspanak, patates, karnabahar, kereviz, pırasa…
.
Alıcı gözüyle baktım.
Ana!
Bu ne?
.
15 lira, 20 lira…!
Domates filan alsak!
Benim yanımdaki para yetmiyor.
Peynir de al demişti annem.
Ulan bu peynirin fiyatı, kıyma fiyatını geçmiş!
Hele şu soğan fiyatı?
Şuncacık maydanoz bile 15 lira olmuş.
.
Vay anama vay!
Biz ne hale gelmişiz be!
.
Cebimdeki paraya göre hemen azara azar aldım ve eve döndüm.
Anneme durumu anlattım.
.
“Oğul” dedi, “Ne zannettin ki? Benim ördüğüm kazakları, patikleri, kaşkolleri satmasam senin verdiğin para yeter mi?”
.
Hayat ne hale gelmiş?
Aldığımız para, domatese yetmiyor neredeyse.
Ya ben bedavaya çalışıyorum,
Ya da hayat gerçekten pahalı.
.
Karar verdim zam isteyecektim.
Kös kös işe gittim.
Patron gelmemişti daha.
Akşama doğru gelince dikildim karşısına;
“Patroncuğum bugün pazara gittim, senin verdiğin para bana yetmiyormuş meğer. O sebeple zam istiyorum” dedim.
.
Baştan aşağı beni süzdü:
“Oğlum senin kafana taş mı düştü? Hayırdır ne zammı?”
“Ama geçinemiyorum…”
“Oğlum Rüstem, benim vereceğim para bu kadar. Çalışırsan çalış, yoksa kapıda senin yerine çalışacak dolu insan var. Nihayetinde bulunmaz Hint kumaşı değilsin… Ben sana her yılbaşı zammını yaparım. Beğenirsen ne ala, beğenmezsen kapı orada… Sen bilirsin…”
.
Sizce ben ne yaptım?
Bağırdım;
“Çek oradan Eşref ağabeyime tavşan kanı bir çay…!”