Zaman zaman karşıma çok güzel yazılar çıkar, hele bunlar “Yaşanmış hayat hikâyeleri” ise tadından yenmez...

Bunlardan birini okudum ve not aldım, “Bunu okuyucularımla paylaşmalıyım” diyerek.
.
Bu sabah (dün) saat 11.00’deki “Yerel Gazete Manşetleri” adlı canlı yayınımdan sonra oturdum bilgisayarımın başına.
Aklıma geldi bu yazı.
Hemen açtım, tekrar okudum.
.
Bu hayat hikâyesi büyük usta Bozkırın tezenesi Neşet Ertaş’a ait.
.
Leyla, büyük Usta Neşet Ertaş’ın babasının sahne aldığı gazinoda çalışıyormuş.
Babasını izlemeye giden Neşet Ertaş, bir gün gazino kapısında Leyla Hanıma denk gelmiş ve o gece Ustayı uyku tutmamış.
Gönlüne bir yıldırım gibi düşen Leyla’yı görmek için her gün gazinoya gitmeye başlamış.
Leyla’yı her gördüğünde yüreği uyuşan büyük usta, daha fazla dayanamayıp bu dev sevdadan Leyla’ya bahsetmiş.
.
Neşet’i dinleyen Leyla, “Duygularına saygı duyduğunu ama gönlünün onda olmadığını” söylemiş, büyük Ustaya.
.
Aldığı cevaba çok üzülen Neşet Usta, “Leylam beni çok üzdün” diyememiş de,
“Yazımı kışa çevirdin” diye bir türkü söylemiş.
.
Özledikçe yazmış büyük usta.
Yazdıkça halkın gönlünde taht kurmaya başlamış.
Daha önce hiç kullanılmamış bir dille anlatmış Leyla’sını halka.
Sokak ortasında duran taşları bile “Leyla’nın ayağına takılır” diye toplamış bu kusursuz adam.
.
Bir gece o kadar çok özler ki Leyla’yı, sabaha kadar uyumayarak “Niye çattın kaşlarını” adlı türküsünü bestelemiş.
.
Leyla’nın sebebine bestelediği her eser, koca Türkiye’nin gündemine oturmuş.
Leyla’dan ümidini kesmişken, bir akşamüstü gökteki güneşi de koynuna alıp çıkıp gelir Neşet’in Leyla’sı…
Şaşırıp kalan usta, “Ah Leylam, sen Leyla mısın?” der.
.
Leyla Hanım, bu özel yürekli adamın gökyüzüne yaydığı o kusursuz enerjiye daha fazla kayıtsız kalamayarak teslim olmuştur.
Mutluluktan ne yapacağını şaşırmış olan Neşet Ertaş, Leyla’yı orada bırakıp Babasının yanına giderek “Leyla’ya olan kıymet yüklü sevdasından” bahsetmiş.
.
Bu aşka karşı çıkan baba Muharrem Ertaş, “Türkücüden, gazinocudan gelin olmaz!” diyerek kovmuş büyük ustayı.
.
Aylar geçtikçe Leyla’nın aşkı, Neşet’in aşkının üstüne çıkmış.
İki âşık birbirini çok sevmişler ve herkesin karşı olduğu bu sevdayı evlilikle taçlandırmışlar.”
.
Birbiriyle konuşmayan baba ve oğul aynı gazinoda çalışıyorlarmış.
Bir gün baba Muharrem Ertaş “Evladım” diye bir türkü bestelemiş.
Neşet için, “Aslı bozuk alma dedim evladım” sözleri yer alan türkü ile babasının Leyla’ya “Aslı bozuk” demesi, Neşet’in yüreğini yangın yerine çevirmiş.
Kızmış, kırılmış, küsmüş atasına, ama Leyla’dan da vazgeçmeye niyeti yokmuş.
.
Babasına bir türkü ile cevap vermiş ve “Analar insandır, biz insanoğlu” demiş büyük usta.
.
O gecenin sabahı Leyla’nın hamile olduğunu öğrenen Neşet Ertaş, “Ulu arıyorsan analar ulu, sevmişiz biz onu olmuşuz kulu” türküsünü besteler ve babası ile olan bağlarını ölesiye koparmış.
.
Sevdiği kadından üç çocuğu olmuş Ustanın.
“Leylam da Leylam” der geçmiş Üstat, yere göğe sığdıramamış gözlüsünü.
.       
Ancak Neşet’e olan sevgisi biten Leyla, bir gün onu terk etmiş...!
.
Aklını yitirmiş gibi gezen bu değerli üstat.
“Boşa Mecnun eylemişim ben beni” diye türkü düşürmüş herkesin bağrına.
.
Peşinden, “Cahildim dünyanın rengine kandım” türküsü gelmiş içinde,
“Evvelim sen oldun, ahirim sensin” demiş.
.
Yıllardır oğluyla konuşmayan babadan “Küsmedim Neşet’im, kahrettim sana” diye bir ağıt gelmiş.
.
Babasının çok hasta olduğunu duyan Neşet Ertaş, eline küçük bir valiz alarak Almanya’dan babasını görmeye gelmiş ama yetişememiş.
“Beni babamın ayakları altına gömün” diye vasiyet etmiş.
.
Yıllar sonra Neşet Ertaş 2012 yılında hayatını kaybedince, babasının ayaklarının ucuna gömülmüş.
.
Bu yazıyı kaleme alan Mustafa Avşar yazının sonunda şöyle diyor:
“Dinlediğiniz Türkülerin çok kıymetli olduğunu bilin istedim.”
 
***
BİR ŞARKIN OLSUN”
Neşet Usta’nın bize öğrettiği bir şey var, ibret almamız gereken…
.
Anlayana tabi.
.
İşte bu yazı da onun hikâyesi üzerine iyi gelecek.
.
Bir şarkın olsun.
Senin olsun.
Hayatına her giren insana “Bu benim şarkım bak” diye dinlet.
Bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.
.
Tek bir parfümün olsun.
Özdeşleşmek iyidir.
Dünya bu illa ki bir tek sen kullanmayacaksın.
Öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa “Acaba burada mı?” diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.
.
Bir tane en yakın arkadaşın olsun.
Sadece kötü günde değil, iyi günde de aradığın ilk kişi olsun.
Birlikte düşün, birlikte kalkın.
Birbirinizi toparlayın.
Yaralarınızı sarın.
Herkes gittiğinde “Şanssızlığınıza” biraz gülün, biraz ağlayın.
.
Bir tane çok büyük aşkın olsun.
Rakıya bahane olsun.
Bir dönem çok sevmiş ol, bir dönem nefret etmiş.
Her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla.
Biraz da bir yanın acıyarak.
“O olsaydı nasıl olurdu acaba hayatım?” diye sorgulayarak.
Artık bir şey hissetmesen de “Başına bir şey gelse yine de ilk ben koşarım” diyecek kadar.
Unutma, masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşamamakla biter.
.
Bir evlat edin.
Bir kedi olur, bir köpek de.
Ama olsun.
Kapılarını aç.
Senden olmayan ama senin ilgine bakımına muhtaç bir kalbin atışlarını ellerinde hisset.
Bir canlının hayatını değiştirmek acayip bir şey.
Birinin kahramanı olmak istersen bundan büyük fırsat olamaz.
Sevmek çok güzel.
Hele bir de her koşulda sevilmek.
.
Bol bol kitap oku.
Biri seni derinden etkileyene kadar oku.
Onu bulduğunda kimseyle paylaşma.
O hikâye senin.
Beğenmediğin sayfayı yırt, sevdiğin yerleri yıldızlarla donat.
Başucunda dursun.
Belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder.
Seni daha iyi tanıma imkânı olur.
.
Salaş bir lokanta edin.
Patronundan garsonuna kadar tanı.
Kafan mı bozuk, mekân dolu mu, sana yer açacakları kadar müdavimi ol.
Bir masan olsun hep oturduğun.
Bir başına gitsen bile başına bir şey gelmeyeceğini bil.
Bir gün belki kapanır ya da yıkılır.
Ama sen önünden her geçtiğinde “Burada eskiden hep bir yerim vardı” dersin.
.
Bir hobin olsun.
Kaçmak için.
Hiçbir şey düşünmediğin.
Dünyadan uzaklaşabildiğin.
Onunla övün.
En iyi yaptığın şey olsun.
İnsanlar şaşırsın.
Senin için çocuk oyuncağı olsun.
.
Bir şey iste.
İmkânsız olsun.
Peşinden koş.
Yorul.
Defalarca vazgeç.
Defalarca dene.
Susmanın çaresizliğini de yaşa bağırmanın da.
Uykuların kaçsın.
Düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun.
Her ne ise bu istediğin, aşk da olur iş de.
Bağrına taş bas gerekirse.
Yeter ki gece yatağına yattığında “Ben elimden geleni yaptım” de.
Bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin ya da bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir.
.
Vakit ayırdığın bir ailen olsun.
Yarın kaybettiğinde “Keşke daha çok zaman ayırsaydım” demeyeceğin.
Pişmanlık kötüdür.
Bir daha geri getirmeye gücünün yetmedikleri içinse, işkence.
Kıymetini bil.
Yarın ne olacağı belli değil.
Kalp krizi dediğin bir kaç saniye.
Kalp kırma.
.
Sınırların olsun aşılamayacak.
Duvarların olsun yıkılamayacak.
Herkes bilsin.
Ona göre davransın.
.
Bir alanın olsun.
Metre karesi dert değil.
Kapısını kapattığında gerçek sen olabildiğin. Dört duvardan birinin dibine çöküp ağlayabildiğin.
Güçsüzlüğünü yaşayabildiğin.
Sonra daha güçlü kalkabildiğin.
Kaldığın yerden devam edebildiğin.
İnsan en çok kendini özlüyor çünkü.
.
Bir sevdiğin olsun tabi.
Belki hayallerindeki gibi olmaz koşullar ama bir şeyleri birlikte var etmenin tadı bir başka.
Para amaç değil araç olsun mutluluğuna.
Olmadığı zaman da elindekini cömertçe paylaşmayı bil…
En çok onla gül.
Saatlerce muhabbet etmeyi bil.
Birbirinize ulaşamadığınızda, “Başka biriyle mi acaba?” diye değil “Başına bir şey mi geldi?” diye endişelen.
İlişkini başkalarıyla kıyaslama.
Biri sevdiğini çok söyler, biri daha çok gösterir.
Sen de biri eksikse bu seni daha az seviyor demek değildir.
Telefon karıştırmakla ömür geçmez.
Bir insan bir şey yapmak isterse yapar.
Kalbin temizse, sen araştırmadan da karşına çıkar korkma.
Sonuna kadar güven.
Bir gün kırılırsa kalp yenisini inşa eder.
.
Ve
Kalbini temiz tut.
Çevreni de.
Unutma yaptığın her iyilik belki bir gün sana geri döner. (alıntıdır)
.
İnsana, “İnsanlık dersi verir gibi” bir yazı.
Olsun olmasına da bence bu yazı herkese “Ders” olsun…