Tarihçiler her ne kadar barbar olarak tanımlıyorsa da Atilla ve Hun ordularının kuraklık nedeniyle sekiz bin kilometre kat ederek orta Avrupa içlerine kadar geldiğini gösteriyor.

Ağaç halkalarından yola çıkarak yapılan değerlendirmelerde Milattan Sonra 420-450 yılları arasında Orta Avrupa’da da ciddi kuraklık yaşandığı görülüyor. Atilla ve Hun ordularının Roma İmparatorluğuna dayandığı, Kuzey İtalya’ya kısa süreliğine yerleştiği tarla ziraatından meraya dayalı hayvancılığa yöneldiği görülüyor.
Uzmanlar, risk ve belirsizliğe kültürel tepkiler üzerine yaptıkları çalışmada, toplumların kaynak değişkenliği risklerini azaltmak için kullandıkları dört tür tamponlama mekanizması tanımlıyor. Bunlar; hareketlilik, çeşitlendirme, takas ve depolama. Beşinci yüzyılda Karpat Havzasında, bu tamponlama mekanizmalarının birçoğunun kullanıldığına dair kanıtlar bulunuyor.
Hareketlilik hem yaylacılık hem de otlatma veya diğer ekonomik faaliyetler için tamamen yeni alanlara göçü kapsayan göçebe pastoralistler için klasik bir stratejidir. Daha verimli otlaklara göç etmek en geçerli yöntemdir. Kaynak kıtlığı arttığında yerleşik hayattakiler de göçmeye mecbur kalır.
Kurak yazlar, tarım arazilerinin ve meraların üretkenliğini değiştirebiliyor ve hayvanları otlatmak için daha geniş alanlara ihtiyaç duyuluyor. Mevsimlerin genel istikrarsızlığı göz önüne alındığında toplumların daha verimli alanlara göç etmesi, hayvanlarını daha verimli meralarda gütmek istemesi için alana sahip olması, bunun için de güçlü orduları olması gerekiyor. Hunlar, muhtemelen bozkırlardan ilk gelenlerin uyguladığından daha büyük ölçekli hayvancılığa daha az güvenerek, karma bir tarımsal-pastoral ekonomiyle uğraşıyorlardı.
Eski at temelli hayvan çobanları, destek için güvendikleri bir savaş önderi veya savaşçı kral tarafından yönetilen savaş grupları olarak kendilerini yeniden şekillendirmiş olabilirler. Hunların Roma İmparatorluğundan altın ve haraç talepleri, iklimin, özellikle kuraklığın tarladaki mahsulü ve hayvanları telef etmesiyle ilişkilendiriliyor.
Hunların orta Avrupa’da kendilerini sürdürmeleri için altına ihtiyaçlarının olduğu, altını da gıda tedarikinde, takasta kullandıkları dikkati çekiyor. Hunların Milattan Sonra 422, 442 ve 447'de Trakya ve İlirya eyaletlerine yaptığı ana saldırılar hakkında çok bilgi bulunmamakla birlikte temel hedefin yeterli gıdaya ulaşmak olduğu görülüyor. Günümüzde Orta Afrika yerlileri arasında çıkan husumetlerin temelinde de mera ve diğer doğal kaynaklardan daha iyi yararlanmak isteği yatıyor. Attila'nın Tuna Nehri boyunca geniş bir arazi şeridi talebinin temelinde hayvanlara daha verimli otlak temini yatıyor. Kurak mevsimlerde bile Tuna Nehrinin taşkın sahalarında hayvanları otlatmak için yeterli ot bulunuyor.
Aynı dönemlerde Karpat Havzasında yaşayan insanlar, uzun süren yaz kuraklıklarının olumsuz etkilerini tamponlamak için bir dizi strateji uyguluyorlar. Kuraktan zarar gören mahsullerin yerine hayvancılığı öne çıkarıyorlar. Göçer hayvancılar daha uzak otlaklara gidiyorlar. Aynı dönemde Hunlar altın üzerine yoğunlaşıyorlar.
Uzun süren kuraklıklar insanların yaşam şekillerini değiştirebiliyor. Hunların Orta Avrupa’dan kısa süre sonra kayboluşları da, Orta Asya’da kuraklığın sona ermesine bağlanıyor. Elbette yakın gelecekte ortaya çıkacak kuraklıkların Hunlarda olduğu gibi dünyanın değişik bölgelerinde nüfus hareketlerini artırabileceği de düşünülüyor.