Kyoto ile başlayan ve en son Kahire’de toplanan iklim zirvesinde yine önemli kararlar alınmasına rağmen, dünyanın ısınması önlenemeyecek gibi görünüyor.

Çünkü bütün toplantılarda ve antlaşmalarda genellikle yaptırım gücü olmayan kararlar alınıyor. Buradan hareketle ülkelerin kendi içlerinde sürdürülebilir gıda üretimi ile ilgili yeni senaryolar oluşturmaları ve uygulamaları gerekiyor.
2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşmak için arazi kullanımında radikal bir değişiklik gerekiyor. Tropikal bölgelerde tarıma açılan alanlar, dünyanın akciğerleri olarak kabul edilen yağmur ormanlarını sürekli bitiriyor. Biyolojik çeşitlilik azalıyor. Dünya ekosistemi daha az karbondioksit depoluyor ve atmosferdeki karbondioksit miktarı artıyor. Bu durum atmosfer ortalama sıcaklığını artırmaya devam ediyor.
İklim değişikliğinin (kuraklık ve aşırı hava olayları gibi) tarımsal verimler üzerindeki etkileri halihazırda arazi sistemlerini etkiliyor. Özellikle kuraklık, bazı Afrika ve orta doğu ülkelerinde gıda yetersizliğini ve sonuçta göçleri artırıyor.
Korona salgını, gıda hareketliliğini azaltırken, Ukrayna'daki savaş gıda sevkiyatını durma noktasına getiriverdi. Küresel olarak birbirine bağlı tarımsal tedarik zincirlerinin gıda güvenliği daha kırılgan hale geldi. Gelecekte istenmeyen sonuçlardan kaçınmak için arazi kullanım şekillerinin değiştirilmesi gerekiyor. Bir yandan iklim krizini azaltan uygulamalara ağırlık verirken bir yandan da gıda üretim sistemlerinin artan sıcaklık ve kuraklığa bağlı olarak değiştirmekte yarar görünüyor.
Doğal ormanların dünya ölçeğinde dönüşümünün önlenmesi, ormanlarının korunması ve bozulmuş ormanların restore edilmesi, daha fazla karbon depolayan üretim sistemlerine ağırlık verilmesi geçim kaynaklarını koruyacak en önemli tedbirler arasında yer alıyor.
Kuraklık gibi aşırı iklim olayları karşısında, güvenilir su kaynakları ve toprak bütünlüğü sağlanarak gıda güvenliğinin iyileştirilmesi gerekiyor. Toprak işlemesiz sistemler, örtü bitkilerinin kullanımı ve tarlada hasat harman atıklarının bırakılması, toprak ana kaynağının daha varsıl tutulması için önemli tedbirlerden sayılıyor.
Sağlıklı topraklar daha fazla su tutabiliyor. Bu nedenle organik madde kullanımını teşvik edilmesi, geri dönüşümün desteklenmesi, yağışlardan daha fazla yararlanabilmeyi sağlıyor. Erozyonla mücadele programlarının desteklenmesi ve toprak kaybının önüne geçilmesi, küresel ısınma sonucu ortaya çıkacak krizleri azaltıcı tedbirler olarak kabul ediliyor.
Mevcut arazi kullanım sistemlerinin ısınmaya karşı yeniden düzenlenmesi, gıda güvenliğini tesis etmede zorunlu görünüyor. Kurağa dayanıklı türlerin öne çıkarılması, ıslah programlarının kuraklık sorunlarını azaltacak şekilde düzenlenmesi gerekiyor. İyileştirilmiş orman, tarım alanları ve mera yönetim sistemlerinin uygulanmasının 2100 yılına kadar küresel ısınmanın olumsuz sonuçlarını azaltabileceği tahmin ediliyor.
Türkiye küresel ısınmadan daha fazla etkilenecek bir coğrafyada bulunuyor. Dolayısıyla mevcut su kaynaklarının daha verimli kullanılması, kuru ziraat sistemlerinin tekrar gözden geçirilmesi ve uygulanması gerekiyor.