20 yıldan bu yana tarım, kısa süren Faruk Çelik ve Eşref Fakıbaba’nın dönemleri sayılmazsa, üç tane bakan değiştirdi. İstikrarlı bir yönetimin olduğu var sayılması gerekir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra bakan hariç, bakanın atadığı hemen bütün üst düzey yöneticiler fetocu çıktı ama geriye kalan uzun zamanda istikrar vardı. En azından idari istikrar vardı.
Zaten kırsal kesim de istikrar için hep oy verdi.
İlk dönemlerde tarımsal üretimde uygulanan politikalar üreticiyi memnun etmese de, isyan ettirmiyordu.
Bir süre sonra, küçük aile işletmelerini yok etmeye yönelik uygulamalar devreye girdi adeta. Kredi ve desteklemelerde baremler küçük çiftçiyi tarımsal desteklerden yararlanamayacak seviyeye yükseltildi.
Türk tarımının %85’ini oluşturan küçük aile işletmeleri kendini sürdüremez hale gelmeye başladı. Oysa hemen bütün krizlerde bu işletmeler üretime devam ediyorlardı. Küresel krizlerin teğet geçmesi, bir yerde ana gıda üreticisi olan bu işletmelerdi. Bazı pasifik ülkelerinde insanlar marketleri yağmalarken, Türkiye, gıdada net dışa bağımlı değildi.
Ak Parti hükümetleri döneminde küçük aile işletmelerinin önemli bir kısmı, üretimden vazgeçti. Devletin tuttuğu Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı 2.8 milyondan 2 milyonun altına düştü. Bağ-Kur primini ödeyebilen çiftçi sayısı ise 500 binin altına indi. Tarımdan uzaklaşan üretici sayısına bağlı olarak nadas dışında ekilmeyen arazi miktarı 55 milyon dekara ulaştı.
2002 yılında tarımın toplam istihdamdaki payı %35 iken; son yıllarda %15’in atına düştü.
Bankalar tarafından çiftçiye kullandırılan kredi miktarı 2002 yılında 4 milyar TL iken, 2022 yılında 200 milyar TL’nin üzerine çıktı. Üretmek için direnen çiftçi daha fazla borçlandı.
Ak Parti hükümetleri döneminde uygulanan üreticisini korumayan, enflasyonla mücadele hesabıyla uygulanan ithalata dayalı tarım politikaları, Türkiye’yi net bir şekilde gıda ithalatçısı ülke haline getirdi.
Ak Partinin 20 yıllık iktidarı döneminde toplam 250 milyar dolara yakın gıda ürünü ve tarımsal hammadde ithalatı yapıldı. Sadece buğday ithalatına ödenen döviz miktarı 24 milyar doların üzerine çıktı. Yağ, yağlı tohum, et, canlı hayvan başta olmak üzere 130’u aşan tarım ve gıda ürünü ithal eden hükümet, çiftçisini üretimden uzaklaştırmayı başardı.
Hasat harman demeden, iç piyasada oluşacak fiyatları düşünmeden uygulanan ithalat politikaları, sadece buğday ekilişinde 25 milyon dekar, arpa ekilişinde 15 milyon dekar olmak üzere toplam 40 milyon dekar azalışa neden oldu. Kaldırılan gümrük vergileri ve fonları, iç piyasada fiyatları düşürürken, artan mazot, gübre, ilaç fiyatları tarımsal üretimi ekonomik olmaktan çıkardı. Artan kredi borçları ve arazi satışları ne yazık ki bu durumu ispatlamaktadır.
Kontrolsüz hayvan ithalatı yem fiyatlarını bazı kalemlerde gıda fiyatlarının üzerine çıkardı. Tarihte görülmemiş bir şekilde besi yemi fiyatları un fiyatlarının, kepek fiyatları buğday fiyatlarının üzerine çıktı.
Arazi satışları Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine ulaştı. Şehirlerarası yollarda benzin istasyonları gibi arazi satış ofisleri açıldı. Tarlaların içi satılık tarla levhalarıyla doldu.
Ne yazık ki memleket son yirmi senede gıda güvenliği en riskli ülkeler sınıfına girdi.