Cumartesi sabahı Midilli merkezli 5’in üzerinde meydana gelen depremler, binaların sağlamlığını, depreme dayanıklı olup olmadığını akla getirdi.
Millet olarak her vakada sonradan aklımız başımıza geliyor.
Memlekette 6 milyondan fazla çürük bina varmış. Bu rakamlar ilgili bakanlık yetkilileri tarafından dile getiriliyor. Hatta toplamda 20 milyon bina olduğu düşünülürse, binaların üçte biri çürük görünüyor. Bu sakat yapıyı daha önce Gölcük ve Düzce depremlerinde, son olarak İzmir depreminde görmüştük. Yan yana binalar kimi ayakta idi çatlağı dahi yoktu. Kimi binalarda ise betonlar kuma çakıla dönmüştü.
Peki, binaların çürük olmasının temelinde neler var?
Birinci sebep olarak hırsızlık gösterilebilir. Demirden, çimentodan ve diğer inşaat malzemelerinden çalınarak yapılan binalar, çürük raporu alıyorlar. Peki, inşaatta neden hırsızlık yapılır? Elbette daha fazla para kazanmak için. Hak edilmeden elde edilen kazanç helal midir? Gerisini sorgulamaya gerek yok. Vicdan zayıflayınca insanların boğazlarından geçenlerin önemi kalmıyor. Memlekette rüşvet olarak kurbanlık koç alan memurlar olduktan sonra.
Hırsızlık yapılan binalar bir yana, yasal olmayan yol ve yöntemlerle yapılan binalarda da ciddi sorunlar var. Onlar da oturulması riskli binalar. Onlar da çürük. Demiri, çimentosu çalınmamış olsa bile depreme dayanıksız görünüyorlar. Fazla katı var veya temeli çürük. Heyelan bölgesinde veya altı çamur. Burada bir hırsızlık olmasa da görevi kötüye kullanmak var. Yasal olmayan bir işi, hediyeyle olur hale getirmek var.
Yasal olmayan işleri halletmek geri kalmış ülkelere mahsus olmalı.
Çürük binalarda, depreme dayanıksız olan binalarda devletin, kamu idarecilerinin mesuliyeti var mıdır acaba?
Olmaz mı? Kamu idarecileri görevlerini kötüye kullanmasalardı, memlekette yapılan üç binadan biri çürük olur muydu? Tek bir tanesi bile olmazdı. Eh binanın başında mı dursalardı? Elbette hayır.
Devlet geçtiğimiz yıllarda iki üç senede bir imar affı çıkarmış. İmar barışı yapmış. Gerek imar affının gerekse imar barışı, kaçak, küçek, çarık, çürük yapılan binalara kimlik kazandırdı. İstanbul’a olduğu gibi Türkiye’ye de ihanet edildi. Vatandaşımız sevindi. Yasal olmayan yollarla inşa edilen, kaçak kat çıkılan binalarına, evlerine ruhsat aldılar neticede. Sonra oylarını da bu kolaylıkları çıkaranlara verdiler.
Şehirler yatay büyümeli diyenler, imar aflarıyla, üç kat ruhsatlı binanın üzerine çıkılan sekiz katı da tescillemiş oldular. Vebalini millet çekiyor.
En son çıkarılan imar barışına, Karadeniz yaylalarında tam 900 bin kaçak bina başvurusu yapıldı. Hadi bunların depremle derdi yok. Yasal mı? Elbette hayır. Tapusu, senedi olmayan, açıkça kamu arazilerine yapılan bu binaların, büyük şehirlerdeki kaçak katlardan ne farkı var?
Memleket ya hep birlikte kalkınır, ya da hep birlikte çöker. Çürüyen binalar değil aslında. İnsanımız çürüyor.