Sosyal medyada paylaşılan çoğu yazıyı beğeniyorum. Kayıtsız kalmıyor ve hepsini sizlerle paylaşmak istiyorum aslında.
İşte bunlardan biri.
Bugün madem cumartesi, öyleyse relaks olmak için Prof. Özcan Köknel “Çalışan Değerlerimiz” adlı kitabından alıntı olarak paylaşımı yapılan yazıyı sizlerle buluşturmak istedim…
.
Yazıyı okuduktan ve şıkları değerlendirdikten sonra hangisi olacağınıza karar verin bakalım…
.
Kediyi ağaçtan indirme yöntemleri ve biz...
Soru: “Erkek bir kedi ağaca çıkmış ve inmek istemiyor. Kediyi o ağaçtan indirmek için ne yaparsınız?”
Şıklar:
a) Ağaca tırmanırsınız.
b) Merdiven dayayıp tırmanırsınız.
c) “Gel pisi pisi” diye seslenirsiniz.
d) Dişi bir kedi getirirsiniz.
e) İtfaiyeyi çağırırsınız.
.
Cevapladınız mı?
.
Öyleyse cevapların değerlendirmesi şöyle.
.
a) Ağaca tırmandıysanız; cesur ve girişkensiniz. İyi bir “Satış temsilcisi” olursunuz.
.
b)Ağaca merdiven dayadıysanız; hedefe hangi yöntemle ulaşacağınızı planlayabiliyorsunuz. İyi bir “Halkla ilişkiler müdürü” olursunuz.
.
c) “Gel pisi pisi” diye seslendiyseniz, saflık derecesinde iyimsersiniz. Ne yaparsanız, yapın, sakın kendi işinizi kurmayın.
.
d) Dişi bir kedi getirdiyseniz; kendi işinizi kurup çok başarılı ve “Ünlü” olabilirsiniz.
.
e) İtfaiye gibi kurtarıcı görevlileri aradıysanız; sorumluluğu başkalarına atmayı beceren “İyi bir üst düzey yönetici” olursunuz.
.
Bu alıntıya ek yapanlar olmuş:
f) Ağacı kesersiniz, böylece başka kedilerin çıkmasını da engellemiş olursunuz. Sizden mükemmel bir “Kamu yöneticisi” olur.
.
g) “Bana ne!” deyip yolunuza devam edersiniz. Sizden çok iyi bir “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı” olur. Verginizi vererek mis gibi yaşarsınız.
.
h) Kendiniz dişi kedi kılığına girip ağacın altında cilve yaparsınız, magazin medyası peşinizi bırakmaz, “Şöhret” olursunuz.
.
ı) Kediyi silahla vurursunuz ve ağaçtan düşer. Amaç kediyi ağaçtan indirmek değil miydi? Sizden çok iyi bir “Darbeci Paşa” olur.
.
j) Yüksekçe bir yere çıkıp çevrede biriken topluluğa kedileri ne kadar sevdiğinizi anlatırsınız. Sizden çok iyi “Muhalefet lideri” olur.
.
k) Kediye bağırıp, çağırıp, korkutup, tehdit ederek indirmeye kalkarsanız; sizden çok iyi “İktidar Partisi” olur.
.
l) Ağacın altına bir masa atıp rakı-balık muhabbetiyle kediyi tavlamaya çalışırsanız; “Siz tam bizdensiniz…”
AYI RÜSTEM
Şu gelen zamlar belimi büktü.
Patron asgari ücrete yükseltti bizim maaşı ancak yine de yetmiyor.
.
Eve her gidişimde annem bir fatura uzatıp: “Ödenecekmiş” diyerek elime veriyor.
Elektrik faturası, doğalgaz faturası, yok su faturası…
.
Ekmek al, domates al, un al, şeker al…
Al da al…
.
Bitmiyor masraflar…
.
Bizim kahveye gelen Fahri ağabey var.
Çok akıllıdır.
Maliyeden emekli.
Ona sordum;
-“Ağabey sen okumuş birisin. Bu işlerden anlarsın. Ben nasıl geçineceğim acaba?”
-“Çok kolayı var evladım. Çalışacaksın…” dedi.
-“Yahu çalışıyorum ya işte!”
-“Haklısın ancak gece de çalışacaksın…”
-“Fahri ağabey ben zaten gece 12’ye kadar kahvede çalışıyorum. O saatten sonra nerede çalışabilirim ki?”
“Pavyonda” demez mi?
Şaşıp kaldığımı görünce devam etti anlatmaya;
-“Evladım o saatten sonra yapabileceğin iki iş var; Birincisi Pavyon, ikincisi ise gece taksi şoförlüğü… Eh sende ehliyet filan olmadığından bu iri cüsse ile yapabileceğin tek iş kalıyor; Pavyon fedailiği…”
.
Adam doğru söylüyor.
Benim gece gece yapabileceğim tek iş var.
Fiziki durumum da müsait zaten.
.
İyi de işe nasıl gireceğim.
Etrafımda hiç pavyoncu yok ki…
.
Fahri ağabey uyanık adam.
Bana dedi ki;
-“Evladım bizim komiser emeklisi Kudrettin Bey var ya… Ona söyle, polis olarak bu âlemde bilmediği yer, tanımadığı insan yoktur.”
.
Bütün gün Kudrettin ağabeyin yolunu gözledim.
Genelde öğleden sonra gelir, kahvesini içer birkaç gazete karıştırdıktan sonra gider polis evine, akşama kadar oturup sohbet eder arkadaşlarıyla.
.
Baktım kapıdan içeri giriyor.
Hemen yanında aldım soluğu.
Sandalyesini oturması için çektim;
-“Buyur Kudrettin ağabey…”
Uyanık adam hemen çaktı köfteyi;
-“Rüstem oğlum hayırdır. Bu ne muamele böyle. İşin var benimle her halde?”
-“Ağabey ben sana kahveni getireyim de ondan sonra anlatayım derdimi…” dedikten sonra gidip kahvesini kendi ellerimle yaptım.
Anlattım durumu, “Olur bakarız…” dedi.
.
Aradan iki gün geçti, öğleye doğru pala bıyıklı biri girdi kahveden içeri.
Uzun boylu, iri yarı affedersiniz ama resmen “Öküz” gibi biriydi.
“Ayı Rüstem kim burada?” diye seslendi içeri.
“Yuh ulan öküz!” dedim içimden, insan biraz terbiyeli olur, en azından koskoca kahveye bağırmayıp, çay ocağına yaklaşıp sorar.
“Benim” dedim, “Bir durum mu var birader?”
Adam bana baktı, baştan aşağıya süzdü, burnundan uzun bir soluk aldı ve:
-“Patron seni öğleden sonra saat 3’te bekliyor” dedi.
-“Patron kim birader, hem nerede bekliyor?”
-“Goncagül Pavyonu’na gel orada görürsün patronu…” dedi ve çıktı gitti.
.
Mekanı bilmediğimden Kudrettin Ağabeye teşekkür edip, ondan adresini öğrendim.
İzin alıp gittim Goncagül pavyonuna.
.
Kapıyı çaldım, sinek gibi biri açtı kapıyı.
-“Kapalıyız beyefendi, akşam saat 8’de açılıyoruz” dedi.
-“Ben patronla görüşmeye geldim, randevumuz var” deyince “Adın ne?” diye sordu, “Rüstem” dedim.
Kapıyı sonuna kadar açıp; “Ha şu meşhur Ayı Rüstem sensin demek… Gel içeride seni bekliyor” dedi.
“Ayı senin babandır” diyeceğim olmayacak şimdi. Tam işe girerken maraz çıkarmak istemedim.
.
Karanlık koridorlardan yürürken içimden, “Ulan Kudrettin Ağabey, demek beni Ayı Rüstem olarak söyledin ha!” diyerek iç geçiriyordum…
.
Koskocaman bir kapıdan girdik içeri.
Büyük bir salon.
Salonun ortasında bir masa.
Masanın etrafında iri yarı bir dolu adam, sayamadım bile…
Masada biri oturuyor belli ki patron, purosundan bir nefes çekerek;
“Hoş geldin aramıza Rüstem!” dedi.
.
“Yahu ben daha iş teklifini görüşecektim, kaç para vereceksiniz? Nasıl çalışacağım?” filan diye soracaktım ama tırstım vallahi ne diyeyim.
Sesim içime kaçtı ve “Hoş bulduk efendim” diyebildim.
-“Oğlum Rüstem gece saat 11’de geleceksin. Mekânda çalışan kadınları evlerine tek tek bırakan takside onlara eşlik edeceksin. İşin bitince evine gideceksin. Her gece bu iş senin. Pazartesileri tatil. Ay sonunda bizden 15 bin lira alacaksın. Var mı itirazın?”
.
Ulan ne diyeyim!
“Allah!” derim.
Kahveden aldığım maaşın iki katı ve tahminim 2-3 saatlik işim olacak.
“Tamam patron” dedim.
.
Patron bir soluk daha çekti purosundan; “Rüstem bizim düşmanımız çoktur. İşimize ket vurmak isteyenler var. Sen işini düzgün yap, kızları koru yeter. Kullanırsan sana silah da temin etsinler. Bundan böyle beni göremeyeceksin. Bir problem olursa Jilet Yakup ile irtibata geçersin” dediğinde yanındaki iri kıyım heriflerden biri öne çıktı ve bana dik dik bakıp “Beni bul” dedi.
.
Patron son söz olarak;
-“Bu akşam gel işe başla. Sinek Nazım sana ne yapacağını gösterir. Haydi bakalım sana kolay gelsin…” dedi.
.
Bana kapıyı açan herifmiş meğer Sinek Nazım.
Koluma girdi ve “Akşama gelince beni bul, işi tarif ederim. Silah ister misin?” dedi, “Yok istemem” deyince beni aynı kapıdan yolcu etti.
.
Bizim pavyon hayatı böylece başladı.
Anneme filan söylemedim elbet, o beni kahvede çalışıyor bilsin, yoksa yüreğine iner…
Devamı haftaya…