BAHÇEVAN Hizmetçi evin hanımından maaşına zam ister. Evin hanımı hoşnutsuz sebebini sorar.
-“Neden zam verecekmişim?”
-“3 sebebim var: 1.si ben sizden daha iyi ütü yapıyormuşum.”
-“Sana bunu kim söyledi?”
-“Beyiniz.”
-“2. sebep ne?”
-“Ben sizden daha iyi yemek pişiriyormuşum”
-“Olamaz senin benden daha iyi pişirdiğini kim söyleyebilir?”
-“Beyiniz…”
-“Peki, 3. sebep neymiş?”
-“Ben sizden daha iyi sevişiyormuşum.”
-“Bunu da mı kocam söyledi?”
-“Hayır... Bunu bahçıvan söyledi.”
-“Kaç para zam istiyorsun peki?”
***
ŞANSSIZIM!
İriyarı, külhanbeyi tavırlı bir adam sert adımlarla barın tezgâhına doğru yürümüş,
Orada oturan pısırık adamı iteleyerek tabureye oturmuş.
Hiç soru sormadan adamın önündeki içki kadehini alıp başına dikmiş ve elinin tersiyle ağzını da kuruladıktan sonra; “Ne o birader, neden böyle surat asıyorsun, gemilerin mi battı?” diye sormuş.
Adam çok mutsuz bir şekilde iriyarı adamın yüzüne bakarak;
-“Sorma, ben çok talihsiz bir adamım”
-“Neden?"
-“Bu sabah karımla kavga ettik, beni evden kovdu. O sinirle ise geç kaldım. Patronum zaten bahane arayıp duruyordu, beni işten attı. İşten çıktım, yolda yürürken araba çarptı. ‘Eve gideyim, belki karımla barışırız’ dedim, eve gittim ve karımı başka bir erkekle yatakta yakaladım. ‘Bu kadarı da fazla artık’ dedim, kendimi öldürmeye karar verdim. Tabancayı dayadım alnıma, silah tutukluk yaptı. ‘İple asayım’ dedim, ip koptu. ‘Doğal gazla öleyim’ dedim, parasını ödemediğim için gaz kesikti.
Ben de evdeki bütün ilaçları topladım, buraya geldim, içki bardağıma koydum. Onu da geldin sen içtin. Of of görüyorsun ne kadar şanssızım.”
KURABİYE
Lunaparkta bir afiş: “Tüfekle turnayı gözünden vuran hediye kazanıyor.”
Bir adam gelmiş, dili dönmüyor, sarhoş olduğu her halinden belli: “Deneyebilir miyim?” diye sormuş.
“Kardeşim git işine… Gerçek kurşun bunlar ve de sen sarhoşsun, elinden kaza filan çıkar” demiş reyondaki adam.
Fakat adamın aşırı ısrarlarına dayanamamış ve tüfeği vermiş eline.
Bir de ne görsün!
Sarhoş adamın atışı tam isabet…
Ödül olarak bir kaplumbağa hediye vermiş.
Biraz sonra adam bir daha gelmiş.
Bu kez daha sarhoş…
Yine atış yapmış, yine tam isabet…
Bir kaplumbağa daha alıp gitmiş.
Üçüncü kez gelmiş, ayakta duramaz haldedir.
Yine onikiden vurmuş.
İşletmeci elinde kaplumbağa kalmadığından, adamın eline büyük bir oyuncak ayı tutuşturmuş.
Sarhoş şaşkın şaşkın ayıya bakarak sormuş:
-“Bademli kurabiyelerinden kalmadı mı?”
ŞİMDİ?
Ormanda dolaşan iki avcı arkadaştan biri birden bire yere düşmüş.
Düşen adamın nefes almadığını ve gözlerinin ferinin söndüğünü gören arkadaşı hemen telefonuna sarılıp 112’yi aramış.
-“Arkadaşım öldü, ne yapabilirim”
Acildeki ses cevaplamış:
-“Sakin olun. Size yardım edebilirim. Ama önce arkadaşınızın ölüp ölmediğinden emin olalım.”
Telefonda bir süre sessizlik olmuş…
Ardından bir silah sesi işitilmiş.
Avcı telefonu tekrar eline alarak konuşmuş:
-“Evet, tamam. Şimdi ne yapacağım?”
NE ZANNEDİYORSUN?
Temel ile Dursun Almanya’da bir gün arabayla gezmeye çıkarlar...
Tabi otobandan giderken alışmışlar süratli gitmeye. Dursun tahrik eder:
-“Ula Temel, bas kaza da… Nerdeyse at arabası pize yetuşecek.”
Temel bu durur mu.
Bastıkça basar gaza…
Birden yoldan çıkar ve yokuş aşağı ağaçların arasında paldur küldür gitmeye başlar.
Dursun korkudan sorar;
-“Ula ne oldi… Eyi giderken pirden sallanmaya paşladuk.”
Temel heyecanla:
-“Ula Dursun, sorma önüme bi köpek çiktu da!”
Dursun: -“Ula uşağum ezseydun oni da geçseydun da!”
Temel: -“Ula ben neye uğraşiyrum zannedeysun...”
14 BİN CÜMLE
Adamın biri gazete okurken bir haber ilgisini çekmiş ve mutfaktaki hanımına bağırmış:
-“Hanım! Hanımm gel! Bak gazetede ne yazıyor?”
Kadın işini yarım bırakarak gelmiş:
-“Ne oldu?”
-“Bak diyor ki; Kadınlar günde ondört bin cümle kuruyorlarmış… Erkekler de yedi bin… Gördün mü? Bilim sizin ne kadar geveze olduğunuzu kanıtlamış…”
Kadın kızgınlıkla kocasına dönmüş:
-“Tabi, sizin gibi beyinsizlere bir lafı iki kere anlatınca mecburen bir cümleyi İki kere kurmuş oluyoruz…”
YOK!
Baloda iki samimi arkadaş bir köşede kafa çekiyorlarmış.
Biri diğerine havalı havalı:
-“Biliyor musun? Bu baloda nişanlım, kız kardeşim ve senin eşin hariç bütün kadınlarla yattım…” demiş.
Diğeri kafasını kaldırıp salonu şöyle bir göz gezdirdikten sonra, kafasını yana sallamış ve “Yok” demiş.
Diğeri merakla sormuş:
-“Ne yok?”
-“Benim yatmadığım hiç yok, hepsiyle yattım…”
KARIN NASIL?
Temel uzun zamandır görmediği Cemal ile İstanbul’da karşılaşmış:
-“Uşağum nasılsun pakayum?
-“İyiyum da”
-“Uşaklar nasuldur?”
-“Onlar da çok iyidur”
-“Ula karin nasildur?” der demez, Cemal’in karısının geçen yıl öldüğünü hatırlayıp, soruyu düzeltmiş:
-“Yani, aynı mezarda mi yatayi?”
GÜMÜŞ KEPÇE
Kardinal, genç rahibi akşam yemeğine evine davet etmiş.
Gece boyunca genç rahip, kapalı ama dar giysiler içindeki hizmetçinin fevkalade vücudundan gözlerini pek ayıramamış.
Bir ara “Aralarında bir şey olabilir mi?” diye, bir kardinale bakmış, bir de bu güzel hizmetçiye…
Kardinal genç rahibin hareketlerinden, düşüncelerini okumuş tabi...
-“Bu genç ve güzel kızla ilişkimiz tamamıyla profesyonel. Evin işlerini görmek üzere tutulmuş bir hizmetçidir o... Değil yatağıma, bir saniye bile benim aklıma girmedi…” demiş.
Bir hafta kadar sonra, hizmetçi, kardinalin çalışma odasına gelmiş.
-“Misafirinizin geldiği akşamdan beri, o güzel gümüş çorba kepçesini bulamıyorum. Onun alıp götürdüğünü düşünmezsiniz değil mi?”
-“Ondan asla şüphe etmem. Ama yine de bir mektup yazarım…” demiş.
Kardinal oturmuş ve bir mektup bir yazmış:
-“Sevgili Oğlum, evimden bir gümüş çorba kepçesi aldığını söylemiyorum. Almadığını da söylemiyorum. Ama bildiğim bir gerçek var. Sen geldiğin geceden beri, gümüş çorba kepçesini bulamıyoruz.”
Bir kaç gün sonra, kardinale, genç rahipten bir mektup gelmiş:
-“Muhterem Peder, hizmetçinizle yattığınızı söylemiyorum. Yatmadığınızı da söylemiyorum. Ama bildiğim bir gerçek var... Eğer geceleri kendi yatağınızda yatıyor olsaydınız, gümüş çorba kepçesini yorganınızın altında çoktan bulmuş olurdunuz…”
UYKU SORUNU
İki arkadaş yıllar sonra karşılaşmış.
Birinin saç sakalı birbirine karışmış, gözlerinin feri sönmüştür.
Bitkin halde.
Arkadaşı sormuş;
-“Bu ne hal?”
-“Sorma ya! Uyku sorunum var. Saat sekizde uykum geliyor. Yatağa yatıyorum. Hemen gözlerim kapanıyor. Kapanır kapanmaz da kendimi koca bir TIR'ın direksiyonunda buluyorum. Zeytinburnu’nundan yükü sarıyorum, bakıyorum Edirne’deyim. Geç oradan Bulgaristan’a. Sofya’da mal indiriyorum. Yeni malı yüklüyorum, aynı hızla, gene Zeytinburnu’na geliyorum ki, sabah olmuş. Turşu gibi kalkıyorum yataktan. Bu, her gece böyle.”
Arkadaşı bu duruma çok üzülmüş ve ona yardım etmek istemiş:
-“Bal şimdi… Benim bir ruh doktoru arkadaşım var. Kartını vereyim. Bir dene, belki faydası olur.”
Adam doktora gitmiş son bir ümitle.
Doktor uzun uzun dinlemiş ve ona:
-“Bu gece Zeytinburnu’ndan çıktığında, Florya’daki benzin istasyonunda seni bekleyeceğim, sorunu da çözeceğim, merak etme…”
Adamın pek aklı basmamış ama uykuya dalar dalmaz malı yükleyip yola çıkınca, Florya benzin istasyonunda doktora sahiden rastlamamış mı?
Durdurmuş TIR’ı.
Doktor yanına gelmiş:
-“Tamam. Senin yolun bu kadar. Bundan ötesi bana ait. Haydi in.”
Adam TIR'dan inmiş.
Ondan sonra ve o günden sonra, artık rahat rahat uyumuş ve yeniden, sağlığına kavuşmuş.
Birkaç hafta sonra, uzun zamandır görmediği bir arkadaşına rastlamış.
Bakmış ki tıpkı kendi eski hali.
Bitkin ve zavallı arkadaşına sormuş:
-“Hayrola!”
-“Vallahi uyku sorunum var. Gece sekizde uykum geliyor, yatıyorum. Beş tane süper manken. Sharon, Claudia, Cindy, Naomi, Laetitia! Sabaha kadar onu giyip öbürünü çıkartıyorlar. Defile üstüne defile. Üstelik giydirip soymak ta benim işim. Yani keyifli olmasına keyifli de, bittim birader. Çıldırmak üzereyim.”
-“Tesadüfe bak. Benim de benzeri bir sorunum vardı. Bir doktor tavsiye ettiler, gittim. Bir seansta çözdü. İşte kartı, bir de sen dene.”
Bir hafta sonra iki arkadaş tekrar karşılaşmışlar.
Bitkin arkadaşının hali eskisinden beterdir.
-“Ne oldu yahu? Gitmedin mi benim doktora?”
-“Gitmez olur muyum? Senin doktor Florya’daki benzinlikte bana randevu verdi. Orada mankenleri aldı, altıma da bir TIR verdi. Şimdi her gece Zeytinburnu-Sofya arasında gidip geliyorum…”