Depremle ilgili memlekette ne kadar uzman varsa dinliyoruz, izliyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Keşke canlar gitmeseydi diye dövünüyoruz.

Zamanı geri almanın imkânı olmadığını da biliyoruz. Kuralları hiçe sayan, kamu yerine bireyin hesaplarının öne çıktığını da görüyoruz.
Dünya depremi Türkiye ve Suriye Depremi olarak tanımlıyor. Deprem bölgesini birlikte değerlendirmeye çalışıyor. İçinde değiller ne anlayacak onlar diye düşünsek de bilgilerine kulak vermekte yarar var. Bazen insan içinde bulunduğu namüsait şartlar nedeniyle birçok problemin farkına varmayabilir.
Yapı mühendislerine göre, Türkiye ve Suriye genelinde tahminen 6.400 binanın bölgedeki çökmesi önlenebilir görünüyor.
Uzmanlara göre bölge ilk olarak 7,8 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı, ardından 6 Şubat Pazartesi günü 7,5 büyüklüğünde bir deprem ve çok sayıda artçı sarsıntı meydana geldi. Türkiye ve Suriye'deki vefat sayısı şu anda 45.000'e yaklaşıyor.
Bölge büyük depremlere eğilimli olsa da binaların birçoğu afete dayanıklılığı düzenleyen yapı yönetmelikleri yürürlüğe girmeden önce inşa edilmiş ve sonrasında inşa edilenler de genellikle bu yönetmeliklere uymamış görünüyor.
Imperial College London inşaat ve çevre mühendisliği bölümünde yapı mühendisliği profesörü olan Ahmed Elghazouli şunları söylüyor: İnşaat yönetmeliklerine sıkı sıkıya uyulmadığına dair net bir tablo var. Türkiye’de yönetmeliklere uyum konusunda ihmalkarlık daha fazla görünüyor. Eğer uyulsaydı bu kadar yıkım kesinlikle olmazdı.
Uzmanlar, genel olarak, gelişmekte olan ülkelerdeki binaların büyük bir kısmının, standart altı malzemeler, yetersiz tasarımlarlar ve kötü inşaat uygulamaları gibi sorunlara sahip olduğunu belirtiyor. İnşaatın kalitesi, yapı elemanlarının ve bağlantılarının binaların sismik toleransında önemli rol oynadığını bildiriyorlar. Bina kusursuz tasarlansa bile bağlantılarda yapılacak hatalar bütün binanın çökmesine neden olabiliyor.
Yanal yüke dayanıklılık da depreme karşı alınacak önlemlerin başında geliyor. Yanal yüke dayanıklılığı oluşturan perdelerin tüm katlarda bulunması gerekiyor. Binanın sarsıntı esnasında dengesiz salınması yatmasına neden oluyor.
Deprem bölgesinde yıkılan binaların büyük bir kısmı ilk şoktan sonra hala ayaktayken, hemen hemen aynı şiddetteki ikinci depremle yıkılıyor. Birinci depremde kırılan, ancak ayakta kalan binaların, dengelerinin bozulması ikinci depremin etkisini kat be kat artırıyor.
Genellikle tipik binalar en şiddetli deprem olayına maruz kaldıklarında bile göçmeyecek şekilde tasarlanıyorlar. Ancak ilk şokta ağır hasar görürlerse şiddetli bir artçı şok olayına dayanamayabiliyorlar.
Deprem bölgesinde binaların önemli bir kısmı yumuşak kat çökmesi olarak nitelenen gelişmelerden yıkılmış görünüyor. Zemin katlarda ticari faaliyetler için alan kullanımını artırmak amacıyla yapılan değişiklikler çöküşte etkili görünüyor. Bunların başında da beton kolonların kesilmesi veya tıraşlanması uygulamaları gösteriliyor.
Dünya kamuoyu asrın depremlerini Türkiye ve Suriye depremi olarak değerlendiriyor. Uzmanlar, her iki ülkenin de büyük hasar gördüğünü, hasar ve can kayıplarında inşaat kalitesinin en önemli etken olduğunu, bugün yıkılan altı binden fazla binanın, kurallara uyulmuş olsaydı yıkılmayacağını ısrarla dile getiriyorlar.