Devletin idarecileri bugünlerde depremin ilk anından itibaren operasyonda olduklarını sürekli dillendiriyorlar.
Bazı pişkin yandaş medya gurupları da 1999 Gölcük depreminde devletin olmadığını, Maraş depremlerinde çok daha güçlü hareket ettiğini anlatmaya çalışıyorlar. Yuh bile yetersiz kalıyor bu döneklere. Medyanın kamusal sorumluluğu vardır. Yazarın az buçuk vicdanı karakteri olması gerekir.
Gölcük ve Düzce depremleri daha dün gibi hafızalarda. Yaşayanlar anlatıyor. Deprem sabahı her binanın başında asker ve AKUD ekiplerinin operasyona başladığını söylüyorlar. Kızılay’ın binlerce çadır ile depremzedeleri, deprem sabahından itibaren ağırlamaya başladığını bir bir anlatıyorlar. Hatta bugün yandaş gazetelerde köşe yazan dönek yazarlar, Gölcük depreminde operasyon ve organizasyonların ne kadar düzenli olduğunu dillendiriyorlar.
Bir şekilde devletin en üst makamlarından da organizasyonda geç kalındığı dillendirildi. Zaten görevli bakanlıklar da deprem sonrasında açıklamalar yaptılar, operasyonda görevli personel sayısını bildirdiler ve bu sayıların çok düşük olduğu ortaya çıktı.
Arada sırada deprem bölgesinden insanların feryatlarını muhalif kanallar duyurmaya çalıştı. Bu çalışmalar, depremzedenin sesini duyurma çabaları devleti eleştirmek için değildi. Ancak kendilerini devlet sanan idareciler eleştiriye tahammülleri olmadığı için gerek sosyal medya kullanıcılarına gerekse bazı televizyon kanallarına cezai işlem uyguladılar ve uygulamaya devam ediyorlar.
Enkaz kaldırma çalışmaları büyük bir hızla devam ediyor. Ancak hala birçok bölgede temel ihtiyaçların karşılanmasında zorluklar çekiliyor. Çadır ihtiyacı dillendirilmeye devam ediyor. Tuvalet ve su sorunu bütün bölgelerde çözülmüş değil.
Devlet neden yavaş kaldı acaba? Bunun cevabı zor değil. Kaymakam, belediye başkanı, vali, garnizon komutanı, karakol komutanı başta olmak üzere devletin hemen bütün taşra teşkilatları kendi başlarına eyleme geçme salahiyetinde değil. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diye icat edilen sistemde herkes cumhurbaşkanından alacakları talimata göre hareket etmeye çalışıyor. Oysa cumhurbaşkanı deprem anında başka bir ülkede, ulaşması ters bir zamanda işbirliği çalışmasında olabilirdi. Devletin yerel dinamikleri de Ankara’dan talimat almadan bir iş yapamadığı için operasyon ve organizasyonlarda açıkça geç kalında.
Depremin birinci ve ikinci günü yaşananlar gerçekten çok acı. Göçük altından seslerin gelmesi ve orada bulunan akrabaların, dost ve arkadaşların biçare kalışlarını anlatacak kelime yok. Kazma kürek girenler mesafe alamadılar.
Ahbap Başkanı, Adanalı Sanatçı Haluk Levent sosyal paylaşımında insan hiç kepçe olmak ister mi? Şu an olsam keşke diyerek gecikmenin vahametini dile getirdi. Depremin ne kadar büyük yıkıma neden olduğunu Milli Kalecimiz Volkan Demirel ağlayarak anlattı. Yine Milli Futbolcumuz Gökhan Zan, deprem anından itibaren Antakya’da çaresizlikleri anlatmaya çalıştı.
Neticede millet ilk günden itibaren canların, kardeşlerin yanında olmaya çalıştı. Bundan sonra da durmaya devam edeceğini gösterdi. Sıra devletin amasız, fakatsız, yandaşsız herkesin yanında durmasına geldi.