Tarım alanlarının amaç dışı kullanımı konusunda ne kadar savaş verilse de önüne geçilemiyor.

Tarım alanlarının amaç dışı kullanımı konusunda ne kadar savaş verilse de önüne geçilemiyor. Amaç dışı kullanımların başında da şehirleşme geliyor. Sanayi sitesi, otoyollar, fabrikalar gibi faktörler de tarım alanlarının elden çıkışında etkili olsa da şehirleşme birinci sırada yer alıyor.
Bugün büyük şehirlerin neredeyse tamamında tarım alanları işgal ediliyor. Köylerden şehirlere kontrolsüz bir şekilde gerçekleşen göçler, kentlerde çarpık yapılaşmanın önünü açtığı gibi, kaçak bina üretimine de neden oluyor. Hükümetlerin belirli aralıklarla çıkardığı imar afları sayesinde kaçak, usulsüz, teknikten uzat yapılmış binalar da insanımıza mezar oluyor.
Pazarcık, Elbistan, Belen ve Samandağ depremleri tarım alanlarına yerleşimin ne kadar riskli olduğunu gösterdi. Adeta yetkililerin gözüne soktu.
Türkiye’de halen il ve ilçe yerleşim yerlerinin %25’e yakını tarım alanları üzerine inşa edilmiş görünüyor. Bu oran bazı şehirlerde daha yüksek oranlara çıkabiliyor. Bu nedenle gelecek depremlere ilişkin senaryolarda tarım alanlarını işgal eden yerleşim alanlarının daha dikkatli ve titiz bir şekilde gözden geçirilmesinde, incelenmesinde yarar var.
Deprem uzmanlarına göre yer hareketleri tarım alanlarında çok daha yüksek şiddet düzeylerine çıkıyor. Çalkalama denizdeki tsunami gibi binalara çok daha fazla zarar veriyor. Nitekim deprem bölgelerinde de bu durum ortaya çıktı. Kayalık alanlarda bulunan eski yerleşim alanları, bina teknolojileri eski olsa da depremden çok fazla zarar görmedi. En azından binlerce canımıza mezar olmadı.
Bir zamanlar tarla ziraatı yapılan, meyve sebze yetiştirilen alanlarda bulunan binaların neredeyse tamamı çöktü. Zemin yumuşaklığı adı verilen kavram binaların depreme dayanmasında en önemli faktör olarak kabul ediliyor. Eskiden tarla ve meyve-sebze tarımının yapıldığı alanlarda zemin çok daha kısa sürede kayganlaşıyor ve apartmanların dengesi sağlıklı değilse yıkıma neden oluyor.
Ova, alüvyal alanlara yapılan binaların bir kısmında zemin katların gömüldüğüne dair bilgiler de var. Daha önce Gölcük ve Düzce depremlerinde de benzer olaylar meydana gelmişti. Özellikle sahillere yakın bölgelerde ve Adapazarı ovasında binaların bir kısmı toprağa gömülmüştü.
Tarım alanlarındaki yerleşim alanlarında depremin şiddeti de daha yüksek düzeylere ulaşıyor. Çalkalama adı verilen ritmik sarsıntıların boyutu büyüyor. Bina ne kadar sağlam yapılsa da sarsıntı yükseldiği için mekanlarda dolapların devrilmesi başta olmak üzere ara duvarların kırılması dökülmesi vakaları artıyor. Neticede can kaybı ve yaralanmalar da artıyor.
Türkiye’de tarım alanlarının koruma altına alınmasında yarar var. Maraş merkezli meydana gelen ve 11 ilimizi, bütün insanımızı etkileyen depremlerde, binaların yıkılmasında ve can kayıplarında tarım alanlarına yerleşimin en önemli faktör olduğu öne çıkıyor. Bu nedenle şehirleşmenin yeniden gözden geçirilmesi, tarım alanlarına dokunulmaması gerekiyor.