SOKAK KÜLTÜRÜ Dün yine sosyal medyadayım. Karşıma şu paylaşım çıktı.
Okudum ve okudukça bana hiç yabancı gelmedi.
.
Sonra düşündüm,
“Yahu” dedim içimden, “ben de bunlardan çoğunu her gün yolda yürürken söylüyorum.”
.
Önce şu vatandaşın yazdıklarına bakalım ne yazmış?
.
“Hıyara bak hıyara!”
“Hareketlere bak!”
“Vay mal!”
“Gel gel üzerime çık!”
“Tipe gel!”
“Ne geri zekâlılar var ya!”
“Salak, salak valla salak!”
“Bak bak şimdi n’apıcak bak!”
.
Millet olarak kaldırımda yürümeyi kesinlikle unuttuk.
Çocukların hele haberi yok.
Hepsi böğrümü delip geçeceğini zannediyor ve ben içimden “Bak bak şimdi n’apıcak bak!” diyorum.
Aynı oynadıkları bilgisayar oyundaki karakterler gibi çocukların dünyası bambaşka…
.
Yolda karşıdan gelen iki kişi, yol vermesini bilmiyor ve ben içimden yüzüne karşı, “Gel gel üzerime çık!” diyorum.
.
Sağa dönüşlerde yayalara yol ver kuralını bilmeyip, yayaların üzerine otomobilini sürenlere de “Hıyara bak hıyara!” dediğim olmuyor değil.
Hele Aygaz Kavşağı’nda yayalara yeşil yanarken, Demircioğlu Caddesi’nden gelip sola dönmeyi kendisine hak gören sürücülere “Vay mal!” dediğim olmuştur.
.
Hele, hele bizim evin önünden arabasının son ses müziğini açıp geçen arabalara da “Hareketlere bak!” dediğim doğrudur.
.
Feribot yanaşmadan iskeleye atlamaya çalışan adama, “Salak, salak valla salak!” dediğimi inkâr edemeyeceğim.
.
Kelime darağacımdaki sözlük sayısı bu tipler yüzünden azaldı.
Yeni öğrendiğim ve özenle sakladığım cümleleri kullanacağım yer olmadığından çabuk unutuyorum. (insan yeni öğrendiğini üç kere tekrarlamazsa unuturmuş)
.
Sokak kültürü beni yakaladı ve bu kelime yapısıyla uçuruma doğru sürüklüyor.
.
Bir gün röportaj yaparken “Ağzımdan kaçacak” diye korkuyorum.
***
NASİP MESELESİ
Seçimlere 2 ay kalması sebebi ile siyaset gündemi bizi mecburen yakaladı.
Gündemin dışına çıkamıyoruz.
Sokakta kim görse soruyor:
“Ne olacak?”
.
Kimse ne olacağını bilmiyor.
Anketler,
Sokaklar,
Hepsi ayrı ayrı şeyler söylüyor.
En büyük anket elbette seçimdir.
.
Atılan oyların sandığa yansıması ve yansıyanların doğru sayılması esasına dayalı seçim sisteminde “Güvensizlik” ne yazık ki had safhada.
.
“Ne yapar eder seçimi alır” lafları oldukça yüksek söyleniyor.
.
İşte bu sebeple son günlerde “Parmak boyası” gündeme geldi.
.
Uçak yapmış bir milletin torunları 100 yıl sonra “Parmak boyasına” geri dönmek istiyor.
.
1600 yıllık “Ahlak, Namus ve Adaleti savunan” bir dinin mensupları, güvensizlikten “Parmak boyası” istiyor.
.
Ne diyeyim ki?
Siz düşünün gerisini.
.
“Seçimde oyu atan değil, sayan kazanır” cümlesi meşhurdur.
.
Veya
“Masa değil, kasa kazanır” şeklinde de bir söz vardır.
.
Bu yazdıklarım “Söz de kalırsa” mesele yok, ancak “kural olursa” yandık.
.
20 sene sonra “Yeni bir iktidar” görmek bize nasip olmayacak anlaşılan.
***
İKİ SONUÇ
Konuştuklarımın çoğu (AKP’lisi de dahil) Mecliste çoğunluğun Millet İttifakı’nda olacağına pek itiraz etmiyor.
.
Milletvekili sayısında bu ittifak önde deniyor.
Ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde aynı sonucu kabul eden iktidar yanlısı pek yok gibi.
.
AKP seçmeni parti konusunda pek tutucu gözükmüyor.
Onların derdi varsa, yoksa Reis.
.
O kazansın da, mecliste kaybolsalar bile razılar.
.
Fanatiklik konusunda tarih yazmış bir milletin torunları olarak, tuttuğumuzu bırakmama gibi bir huyumuz var.
.
“Ben babadan CHP’liyim” diyen birinin başka partiye oy atması mümkün değil.
O partini ne yaptığına değil, tabelasına oy atanlar var bu ülkede.
.
“Babadan demokratım” diyenler de ayrı.
“Verirsem ellerim kırılsın” şeklindeki “komonist” korkusu hala genlerinde var.
.
Demirelciler, Ecevitçiler bu ülkede çok çatıştı.
Liderlik yarışında ne yaptığına değil, geleneklere bakıldı hep.
.
Eleştirirken yapılanlara değil, yapılmayanlar söylendi tartışmalarda.
.
Ülkenin içinde bulunduğu durum, dünyadaki yeri, vatandaşın hali unutulurdu.
.
Şimdilerde,
Lideri için etrafı görmeyen gözlerin cebinde 10 kuruş yokken, ülkenin 2 milyon liraya satışa çıkaracağı yerli arabası için övünür durur.
.
Kendisi ayağında çorapsız baraka evde yaşarken, sarayda yaşayanları alkışlar.
.
Ucuz ekmek almak için Halk ekmek koşturanlar, Ejder Meyvesi yiyenleri el üstünde gezdirir.
.
“Komşusu aç yatan bizden değildir” hadisindeki “Aç yatanın”, kendisi olduğunu bir türlü anlamaz da komşuya el verir.
.
Bu ülkenin yüzde 65’i asgari ücrete mahkûm edilmişken,
Kişi başına düşen Milli Gelir yerlerde sürünürken,
İşsizlik rekor üzerine rekor kırarken,
Enflasyon tutulamazken,
İthalat, ihracatı sollamışken,
Göçmenler etrafımızı sarmışken,
Ülkenin yarısı yabancılara satılmışken,
Depremlerde ayakta duran ev bulunmazken,
Sağlık sistemi neredeyse paralı hale gelmişken,
Dış dünyada bir tane dost ülke kalmamışken,
Kanal İstanbul’da ısrar edilmişken,
3 köprü parasıyla, 1 köprü yapılmışken,
Yapılmış köprüden geçemezken,
Ev kiraları Arş-u alaya değmişken,
Elektrik, doğalgaz gibi kullanımı zorunlu faturalar el yakarken,
Emekli aylıkları asgari ücretin altına düşmüşken,
Asgari ücretle 10 günü zor geçirirken,
Eğitim masraflarının yetilmesinin zor olması ortadayken,
Hala sokakta birinin bana “N’olacak?” demesini hayretle karşılıyorum.
.
Normal bir ülkede bu şartlarda yüzde 1 bile oy alamayacak olan bir iktidar, bu ülkede yüzde 51 oy alma hesapları yapıyor.
.
İktidara gelirsek;
Bu hesabı yaparken:
Ya hayal kuruyordur,
Ya da güvendiği bir dal vardır.
.
Hayal kuruyorsa mesele yok.
Uyanır gerçekleri görür.
.
Eğer güvendiği bir dal varsa:
Ya seçmenine güveniyordur,
Ya da seçim sonuçlarına.
.
Seçmenine güveniyorsa mesele yok.
Onların da bir gün gerçeği göreceği muhakkaktır.
.
Ama seçim sonuçlarına güveniyorsa iki türlü sonuç çıkar ortaya:
Ya kazanmıştır,
Ya kaybetmiştir.
.
Kazandıysa mesele yok.
Ama
Ya kaybettiyse?
***
ZEYTİN AĞACI
Herkesin bir derdi var.
Sorsan kader hep onu bulmuştur.
7 milyar insan arasında kaderin hiç işi gücü yok onu bulmuş öyle mi?
.
Bir de şöyle düşünse:
“Neden ben?”
Bir sebebi olmalı,
Bir tesadüf olamaz.
.
Peki bu tip düşünen insanlara soruyorum:
“Hatay Samadağ’da bir zeytin ağacı olmak ister misin?” diye.
.
“Bu nereden çıktı?” demeyin.
İşte ağaç, işte resmi.
.
Bu ağacı zamanında tam deprem fayının üzerine bilmeden dikmişler.
Zaman zaman depremler geçirmiş ama fay yarılmadığı için bir şey olmamış.
Belki de toprağı hafif hafif oynadığından daha çok havalanmış ve diğerlerine nazaran daha çabuk büyümüş.
.
Ama zeytin ağacı anlamıştır başına geleceğini de kime anlatacak?
Ayakları yok ki kaçsın?
.
Beklemiş tabi umutsuzca.
6 Şubat gelmiş çatmış...
.
O gece meydana gelen depremde ikiye bölünmüş, binlerce ağacın arasından sadece kendisi…
.
İşte bu kaderdir.
Kaderinden kaçamayan bu ağaç ona teslim olmuştur.
.
Aynı insanlar gibi…
Kader bir gün gelip sizi bulacaktır hiç kaçışınız yoktur…