Yandaş, aynı zamanda yalan haber ve halkı yönlendirmede ön sıralarda yer alan medya organları deprem bölgesinden üçüncü günden itibaren canlı yayınlarda kurtarılan canlarımızı vermeye başladılar.
Bu canlı yayınları elbette ilk gün, en geç ikinci gün izlemek çok daha iyi olurdu. Göçük altında kalma rekorlarından bahsettiler. Anlattılar ve milletin üzüntüsünü azaltmaya çalıştılar.
Yandaş kanallardan hiç birisi Kızılay’ın çadır sattığını haber yapmadı. AFAD’ın yardım organizasyonlarında yetersiz kaldığını yazmadı. Devletin Adıyaman’a geç vardığını anlatmadı. Hiç birisi vatandaşın feryadını dile getirmedi. Tersine derdini dile getirenlerin abarttığı, teröristlik yaptığı ifade edildi.
Cumhurbaşkanının en çok izlediği kanallar olan bu yandaş medya guruplarından izledikleri ile gördükleri karşısında şaşıran Cumhurbaşkanı birkaç gün geciktiklerini dile getirerek helallik istedi. Elbette geç kalmak demek kurtarılacak canların inleye inleye can vermelerine neden olmak anlamına geldiğini unutmamak gerekir.
Neticede devletin iki kocaman kuruluşu AFAD ve Kızılay’ın eşe dosta, hısıma, akrabaya, yandaşlara iş kapısı yapıldığı, arpalık olarak kullanıldıkları ortaya çıktı.
Arama ve kurtarmayla alakası olmayan insanların doldurulduğu, beslendiği bu güzide kurumlar devleti yönetenleri de sınıfta bıraktı.
AHBAP Derneğinin Başkanı Haluk Levent, Kızılay’dan çadır sayın aldıklarını anlattı. Kızılay daha birçok kuruma çadır satmış. Hem de tarihte Anadolu insanının en çok ihtiyaç duyduğu dönemde. Zaten uzun süredir kan da satıyordu. Vatandaştan almıyordu ama vatandaşlar kan verirken kimin adına verdiklerini yazdırıyorlardı. Yoksa SGK’dan tahsil ediyorlardı. Bunlar bizzat yöneticilerinin ifadeleri.
Depremin olduğu gün kar yağışı yoğun bir şekilde devam ediyordu. Deprem uykuda yakalamıştı. İnsanımız pijamalarıyla, yalın ayak veya terlikle kendini dışarı attı. Kızılay aynı gün çadır yetiştiremedi. Diğer örgütler de. Haliyle Kızılay’dan satın alarak insanımızın yanında oldular. Bu arada Antep’te sanat okullarında dikilen çadırlar MEB logosu basılmak üzere Bursa’ya geldi gitti. Haliyle üç gün sonra işe yaradı.
Öyle ağır, öyle acı hikayeler çıkıyor ki insanın kanı donuyor. Devletin yardım kurumları gibi güvenlik güçlerinin de geciktiğini Milli Savunma Bakanının kendi deyimiyle depremin ilk gününden itibaren belirli aralıklarla dillendirdiği görevli personel sayısı ayan beyan gösteriyor.
Küçük bir kız çocuğunun feryadını yandaş olmayan kanallarda evvelki akşam verilen haberlerde hemen herkes dinledi. İnsan olan kendinden utandı. Sorumlulardan bir Allah’ın kulu ar edip ben suçluyum demedi. AFAD’dan tek bir yetkili zamanında müdahale edemedik demedi. Güvenlik güçlerinin başındakilerden bir tek kişi yeterli personel gönderemediklerini açıklayamadı.
Çadır tüccarlığı yapanlar pişkinlerdi. Anladık. Kurumların başına dikenler de ses çıkarmadı. Memlekette mesuliyet duygusu bu kadar mı öldürüldü anlamak mümkün değil. Yazıklar olsun hepsine.