Bugün “Benim” diyen “Bir erkek”, her hangi bir kadına “Çirkin” diyebilir mi? O cesareti gösterebilir mi?

Kesinlikle hayır.
.
Ya canına susamıştır, ya da kanına…
.
Biz erkekler arasında kadının çirkinliği veya güzelliği görecelidir.
Kimine göre yeşil gözlü güzel sayılmazken, kimine göre kıvırcık saçlısı muteberdir.
.
“Zevkler ve renkler tartışılmaz” şeklindeki söz, itiraz edenlere hatırlatılır.
.
“Nereden çıktı bu mevzu şimdi?” derseniz, yazayım.
.
Efendim bir haberden kaynaklanıyor bu günkü yazıya giriş konusu.
.
Olay, geçen yıl 15 Mart’ta, Kayseri’de meydana gelmiş meğer.
Ben de yeni duydum, öğrendim.
.
Bir vatandaş iddialara göre, Kayserispor’un Başkanı Berna Gözbaşı’ya yönelik sosyal medya hesabından “Bu çirkin kadın Fener’in yalakası zaten” şeklinde bir yorumda bulunmuş.
.
Bunu hakaret sayıp şikâyet edilince bu vatandaş hakkında, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma yürütülerek iddianame düzenlenmiş.
.
İddianame kapsamında, “Sesli yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret” suçundan 3 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmış.
.
Dava Kayseri 12’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmüş.
.
Davanın karar duruşmasına sanık katılmazken, müşteki Berna Gözbaşı’nın avukatı hazır bulunmuş.
.
Sanığın daha önce verdiği ifadesinde;
“Söz konusu yorumu hatırlamıyorum. Muhtemelen ‘Fener’in yardımcısı’ demek isterken, klavye otomatik yazmış olabilir. ‘Çirkin kadın’ tabirini yazdığımı hatırlamıyorum. Böyle bir olaya sebebiyet verdiğim için pişmanım” demiş.
.
Savcı, emsal Yargıtay kararları neticesinde sanık hakkında beraat kararı verilmesini istemiş.
.
Mahkeme hâkimi Birol Küçük ise, sanığın söz konusu söylemlerinin, “Kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı” olduğu gerekçesiyle söz konusu suçun oluşmadığını gerekçe göstererek beraatine hükmetmiş.
.
Şimdi size bir tavsiye:
Bu haber sonrası kendinize güvenerek ve bu mahkeme kararını da arkanıza alarak sakın ola ki bir kadına “Çirkin” demeyin.
Hayatınızın hatasını yapmış olursunuz…
 
***
MÜMKÜNSE
Seçime başlandı, başlanacak.
Kaldı 3 gün.
.
Her parti büyük hazırlıklar içinde.
Aday belirleme,
Propaganda unsurlarını belirleme,
Sloganları belirleme v.s.
.
Vekil pazarlıkları da gündemde.
“20 isterim.”
“Olmaz! Size 15 ancak verebiliriz, başkaları da var. Onların hakkını yemeyelim.”
“Ama onlara daha fazla veriyorsun?”
“Anketlerde oyları sizden daha fazla.”
“Anketlere bakarsan yandık!”
.
Hatay’da Vali istifa edince millet “Oh nihayet!” diyerek bir iç geçirdi.
Ama sebebi “Özür” değil, “Sivas’tan iktidar listelerinden aday olmak istemesiymiş” meğer…
.
Çanakkale’de de iktidar kanadından aday adayları yavaş yavaş çıkmaya başladı.
Muhalefetten henüz ses yoktu bu yazıyı yazdığımda.
.
Çarşı-pazarda geziyorum seçim, kimsenin umurunda değil.
Millet geçim derdinde.
.
Şu ayrıntı belki iktidar tarafına lazım olur.
Belki stratejilerini buna göre ayarlarlar.
.
AKP şimdiye kadar hiçbir seçime, bu kadar kötü bir ekonomi ile girmemişti.
Her şeyi “Güllük-gülistanlık” olarak anlatıyorlardı.
.
Milletin cebi az-çok idare ediyordu.
“Uzaya gideceğiz, Araba yapacağız,
Dron satacağız, Dünya bizi kıskanıyor, Ekonomimiz ilk 10’da, İMF’ye borç veriyoruz v.s.” laflarıyla vatandaşın aklı çelinmişti.
.
Yaşamı azıcık rahat olan vatandaş, rejimle uğraşacak vakti ve zamanı yoktu.
Alışkanlıklarını terk etmeyerek 15 senedir mührü bastığı yeri değiştirmedi.
.
Ama bu sefer?
.
“Cep delik, cepken delik…”
.
Kıyma olmuş 280 lira.
Simit 7 buçuk lira.
Benzi, mazot almış başını gitmiş.
Köprü geçişi 200 lira.
Ispanak, soğan, patates el yakıyor.
Elektrik, Doğalgazı maaş karşılamıyor.
Her şey ateş pahası.
.
İşte bu ahvalde seçime giden bir iktidar var.
Hem de ne rahat.
.
Anketlerde bakıyorsun, bu pahalılığı yaratan onlar değilmiş gibi yüzde 46 yazmışlar.
Sevgili anketçiler ayıp oluyor ama.
Bu vatandaşla dalga mı geçiyorsunuz?
Siz anketi başka ülkede mi yapıyorsunuz?
.
Asgari ücretin yetmediği,
İşsizliğin diz boyu olduğu,
Vatandaşın çocuğunu okutamadığı,
Fabrikaların tek tek kapandığı bir ülkede bu 46’yı kim veriyor?
.
Hani seçimde kürsüye çıkıp konuşacaksınız ya.
İhracattan bahsedeceksiniz,
Üretimden bahsedeceksiniz,
Araba yaptığımızdan,
Yol, köprü, tünel yaptığımızdan,
Hazinenin ağzına kadar dolu olduğundan,
Vatandaşın rahat olduğundan filan bahsedeceksiniz ya?
.
Bakın ne olacak fıkralarla anlatıvereyim…
.
Kasabanın sonradan görme zenginlerinden olan Hamdi Ağa, alışverişe gelen köylülere başlar zenginliğini anlatmaya:
-“İki bin koyunum var, bin beş yüz dönüm arazim var, elli tane tosunum var” diye sıralarken, köylüsü Rıza'da yanlarından selam vermeden geçer.
Hamdi Ağa, Rıza’nın selam vermeden geçmesine bozularak:
-“Rıza, neden selam vermeden geçiyorsun? Selam, Allah’ın selamıdır” der.
Rıza’nın cevabı zaten hazırdır:
-“Hamdi Ağa, yalanını bölmek istemedim de ondan selam vermedim…”
.
Sürekli olarak dinden, namazdan, niyazdan bahsedip ülkede yaşananları görmezden gelenler için bir fıkra var.
Seçimlerde lazım olur diye yazıyorum:
Bir adam çiftliği için inek almaya gidiyormuş. Yolda arkadaşını görmüş.
Arkadaşı:
-“Hayrola nereye böyle” demiş.
Adam:
-“Benim çiftlik için inek almaya” demiş.
Arkadaşı ise:
-“Neden öyle diyorsun? Allah’ın izniyle inek almaya desene” demiş.
Adam:
-“Ne gereği var. Cebimde para var mı var, gideceğim yer belli mi belli” demiş.
Gelirken de arkadaşı tekrar adamı görmüş. Suratı düşük ve eli boşmuş.
Arkadaşı sormuş:
-“Ne oldu alamadın mı ineğini?”
Adam da:
-“Allah’ın izniyle paramı çaldırdım” demiş.
.
Son günlerde bir spor adamının kendi eşi ve annesi üzerinden namus mesajı vermesi tartışma konusu oldu.
.
“El değmedi” şeklinde açıkladığı “Namus kavramına” sert açıklamalar geldi.
.
Onlar tartışadursunlar ben konuyu uzun uzun yazmak yerine şu kısacık fıkra ile anlatmak istedim.
.
Köy imamı bir gün köylülere konuşma yapıyormuş.
Hoca köylülere, “Kızlarınız açık giyiniyor, makyaj yapıyor, kızlarınıza söyleyin, kendilerine dikkat etsin, böyle yapmasınlar” diye öğütler veriyormuş.
Köylüler öğütleri dinledikten sonra;
-“Hocam bunları senin kızın da yapıyor” demişler.
Hoca ise şöyle demiş;
-“Allah var şimdi… Bizim kıza da yakışıyor ha...”
.
Gelelim bugünün son fıkrasına.
Yorumu sonra.
.
Kasaba halkı, kadıdan çok şikâyetçiymiş. “Rüşvetsiz iş görmeyen, zorbalığı son haddini bulan bir kadı” olarak kasabayı kasıp kavuruyormuş.
Hakkında yapılan bütün şikâyetler de, “Vali akrabası olduğu için” hep etkisiz kalmış.
Sonunda bıçak kemiğe dayanmış.
Kasabanın ileri gelenleri durumu Valiye anlatmaya karar vermişler.
Tam o sıralarda İstanbul’dan hemşerilerinin ziyaretine kasabaya gelen İncili Çavuşu da önlerine alarak valiye gitmişler.
Vali, heyeti nezaketle kabul etmiş, ikramlar yapmış.
Hoşbeşten sonra ağız açmalarına fırsat bırakmadan:
-“Anlatın bakalım, Kadı efendi biraderimiz nasıldır? Doğrusu bu derece adil, dürüst, hakkaniyetli, faziletli, alim bir kadı her kazaya nasip olmaz” diye övmeye başlayınca, heyetten hiçbirinin şikayete dili varmayacağını anlayan İncili Çavuş, hemen atılmış ve başlamış anlatmaya:
-“Tamamen hakkı aliniz var efendimiz. Esasen buraya gelişimizin sebebi de, kendilerinden bu kadar memnun oluşumuzdur. Bu derece dürüst, hakkaniyetli, faziletli, âlim ve fadıl bir kadıya malik olmak gerçekten bir kaza için nimettir. Şimdiye kadar biz bu nimetten fazlasıyla faydalandık. Sebebi ziyaretimiz ise şudur: Biraz da vilayetin öbür kazaları bundan hisse alsınlar. Onun için bir başka kazaya naklini ricaya geldik…”
.
Hah işte bu konudan bahsedecektim bende.
.
Vatandaş gelip, gidip, yazıp, telefon açıp bize diyor ki:
“20 senedir çok büyük hizmetler vermiş bu iktidarımızın kıymetli mensupları, mümkünse dürüstlük, hakkaniyetli, faziletli, âlim ve fadıl hünerlerini biraz da muhalefette göstersin artık…”