31 Mart Vakası’nı bilir misiniz? 13 Nisan 1909 yılında gerçekleşen bu olayın 31 Mart tarihi olarak bilinmesinin sebebi hicri takvime göre 31 Mart 1325 olması.
Çok ilginç bir geçmişi var bu vakanın.
.
Sebepleri tam olarak belirlenememiş.
.
“Neden?” sorusu hep akılları kurcalamış.
.
Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda bu olayın planlı ve bilinçli bir hareket olup olmadığı kesinlik kazanmamış.
.
31 Mart aslında bir ayaklanmadır.
On üç gün süren ayaklanma, II. Meşrutiyet döneminin en önemli olaylarından biri olarak kabul edilir.
Askerî bir isyan olarak ortaya çıkmasına rağmen isyana dahil olan softaların propagandaları sonucu sonradan dinî bir hal almış.
İsyanın ilk günü hükûmet istifa etmiş, isyancı askerler yedi gün süre ile İstanbul’a hakim olmuş.
.
Gerici örgütlenmenin sonucu olarak, devleti tam şer'i bir düzene sokma teşebbüsü olarak da nitelendirilen bu ayaklanma, belli şahısların ve çevrelerin tahriki ile başlamış fikri bakımdan beslenmiş ve toplumun içinde din ve mukaddesat istismarcılığının ne kadar önemli yıkıntılar yapabileceğini açıkça göstermiş.
.
Olayın daha sonraki devrelerde bir irtica hadisesi olmadığı, İttihat ve Terakki
Cemiyeti'nin tahrik ve kışkırtmalarının bir eseri olduğu da ileri sürülmüş.
Fakat, olaydan önce ve sonra İstanbul ve diğer şehirlerde meydana gelen gelişmeler, bu olaya basit bir tahrik eseri damgasının vurulmasını engellemiş.
.
Olayın çıkışına dair öne sürülen neden olarak şunlar sıralanabilir:
a) İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidara gelebilmek için kendine her türlü yolu meşru gören bir tavır içerisine girmesi, el altından cemiyetin desteklediği terör hareketleri ve birbirini izleyen siyasî cinayetlerden dolayı sorumlu tutulması,
b) Halkın hükümete olan güveninin sarsılması,
c) Ordudan çıkarılan alaylı subayların menfaatleri zedelendiği için hiddete kapılmaları, İttihat ve Terakki Cemiyetine düşman kesilmeleri, kendilerine tercih edilen mektepli subayların “Din düşmanı” oldukları hakkında halk ve asker arasında yaygın bir propaganda yapmaları,
ç) Subayların askerler üzerinde yaptığı din konusundaki baskı biçiminde algılanan telkinler ile onları din görevlileri ve medreselilerle temastan menetmeleri, ülkede İttihat ve Terakki Cemiyetinin üzerinde bir kuvvetin bulunmadığı düşüncesini aşılamaları,
d) Medrese öğrencilerinin askere alınmak istenmesi,
e) Derviş Vahdeti’nin kurmuş olduğu İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti ve bu cemiyetin yayın organı olan Volkan Gazetesiyle halkın dini duygularını istismar ederek yayın yoluyla yaptığı kışkırtmalar,
f) Devlet dairelerinden açığa alınan memurların muhalefet saflarına katılmaları,
g) İstanbul’a Meşrutiyet’in koruyucusu sıfatıyla getirilen Avcı taburlarına mensup İttihat ve Terakki yanlısı subaylar ile bu taburlarda görevli erlerinin başına buyruk disiplinsiz hareketleri,
h) Bu arada büyük devletlerin özellikle İngiltere’nin Orta Doğudaki çıkarlarını daha da sağlamlaştırmak amacıyla alttan alta yerli işbirlikçilerle yaptıkları menfi propagandaların devam etmesi…
.
Bazı iddialara göre ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticileri, halk üzerinde büyük etkisi olan II. Abdülhamit’i düşürebilmek için kuvvetli bir nedene dayanmak gereğini duyarak 31 Mart Olayı’nı kendileri tertip ettiği söylenmiş.
.
Sonuçta Hareket Ordusu olaya el koymuş ve 27 Nisan 1909 günü Meclisin aldığı kararla II. Abdülhamit tahtan indirilmiş.
.
Onun yerine V. Mehmet, “Reşat” unvanıyla tahta çıkarılması kararlaştırılmış.
.
Bundan sonra kurulan sıkıyönetim mahkemeleri 31 Mart Olayında rolü olanları yargılamış.
.
31 Mart olayları böylelikle sona ermiş…
***
CHP’Lİ KISKANÇ VEKİL
Sanatçılara değer vermek her iktidarın nasibi oldu.
Ülkemizde bu döneme kadar her iktidar sanata ve sanatçıya elinden geldiğince saygı göstermeye çalıştı.
12 Eylül döneminde bile tiyatrolarda “Sansür” olayı çok katı değildi.
Gazeteler bazı sıkıntılarla boğuştu ancak, bu çok kısa sürdü.
Süleyman Demirel, Erdal İnönü, Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller gibi liderler sanat konusunda pek sıkıntı çıkarmadılar.
.
Günümüzde ise yazılı basın üzerinde epeyce bir baskı olduğunu tutuklu gazeteci sayısından biliyoruz.
Kalemi sallarken bile çoğu zaman kendi kendimize “Sansür” uyguladığımız oluyor.
.
Ancak televizyonlarda oynayan dizilerden böyle bir sorunu yok.
Maşallah her türlü yayın serbest halde.
Ayrıca bu iktidarın da oyuncuya sahip çıktığını, dizi film projelerine sahip çıktığını ve sınırsız desteğini esirgemediğini görüyoruz.
O sebeple mevcut iktidara da laf söylemek haddimize düşmüyor.
.
İşte gazetelerde yer alan son haber bile bizim ne kadar haklı olduğumuzu gözler önüne seriyor.
Hepimizin bildiği üzere Payitaht Abdülhamid dizisi TRT’de oynadı.
Dönem dizisi olması münasebeti ile oldukça pahalı bir yapım gerçekleşti.
Bu ve diğer yapımlara ödenen para CHP Milletvekili Özgür Karabat tarafından merak edilmiş olacak ki üşenmeden araştırmış.
.
Sonuçta iktidarın sanata olan sevgisinden bir kısıtlama yapmadığı ve desteklediği ortaya çıkmasına rağmen kıskançlığından olsa gerek TRT’nin onlarca yapımını ve bu projelerin arkasındaki şirketleri inceleyen CHP İstanbul Milletvekili Özgür Karabat kıskançlığından olsa gerek sanata ödenen para için şöyle demiş:
“TRT’deki vurgun düzenini ifşa ediyoruz” demiş.
.
Bu CeHaPe’lilerin hiç işi gücü yok, onca iş arasında sanata ve sanatçıya ayrılan paralara gözlerini dikmişler.
.
İktidarın sanata verdiği para için “TRT’de milyarlarca liralık vurgun yapılıyor. AKP’nin uydurduğu tarih üzerinden diziler ve filmler çekiliyor, programlar yapılıyor. Bunların yapımcılığını da Erdoğan’a yakın isimler üstleniyor…”
.
Bu yakın isimlerin sanata ve sanatçıya verdiği değerleri göz ardı etmek milletvekiline yakışmamış.
.
Öyleyse şu soruyu sorayım kendisine;
Bu kişiler, “Yakın oldukları için mi sanatçı olmuşlar?”
Yoksa “Sanatçı oldukları için mi yakın olmuşlar?”
.
Vekil hala anlatıyor:
“Yapım şirketleri sahiplerinin hemen hemen hepsinin AKP ile ideolojik ve organik bağı var. Bazı yapımcılar Bilal Erdoğan gibi Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunu. Bu okulun mezunlarından İbrahim Eren de, 2017-2021 arasında TRT Genel Müdürü olarak görev yaptı. TRT, AKP’nin iktidarda olduğu 21 yıl boyunca şaibeli, etik dışı ve tasvip edilemeyen işlere imza atmıştır.”
.
Vekilin kıskançlığı bu cümlelerde saklı.
Okuduğunuz üzere Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni öne sürüyor.
Yahu bu liseden mezun olan sadece TRT müdürlüğü değil ki, Türkiye’nin çeşitli kurum ve kuruluşlarında önemli mevkilerde görev aldılar.
.
Vekil anlatıyor da anlatıyor:
“Mesela Raif İnan… “Altay”, “Doğrusu Ne”, “Vuslat”, “Mahsusa”, “Ya İstiklal Ya Ölüm”, “Akif”…
Bu yapımların sahibi Raif İnan, Bilal
Erdoğan gibi Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunu. Tek şirket üzerinden de değil, farklı şirketler kurarak TRT ile iş yapıyor. Mesela Raif İnan ile Mehmet Şafi İnan’ın sahibi oldukları A23 Medya isimli şirket 2014’te kuruluyor ve 2016’dan itibaren TRT’den 124 milyon TL’lik yapım işleri alıyor. İnanların sahibi oldukları Kirli Kedi Organizasyon isimli şirket, 44,1 milyon TL’lik iş yapıyor.
Bu isimler aynı zamanda T World Entartainment isimli şirketin sahipleri… Altay isimli dizi çektiler ve bölüm başı 2 milyon 950 bin TL aldılar. 26 bölüm üzerinden toplamda 76 milyon 700 bin TL anlaşma imzaladılar.”
.
Sayın vekil bu açıkladığı paraların çokluğunu dile getirmeye çalışmış ama başaramamış.
124 milyon nedir ki?
Bu gün bir tane TOGG almaya kalksanız en ucuzu 1 milyon lira. Bu parayla 124 tane araba ancak satın alabilirsiniz…
Çok mu yani?
.
Hala anlatıyor:
“Bir başka şirkete bakalım… Serdar Öğretici ve Yusuf Esenkal’ın sahibi oldukları ES Film başta Payitaht Abdülhamid olmak üzere çok sayıda yapımdan 465.5 milyon TL alıyor. 2014’te şirketi kuruyorlar ve dev bütçeli yapımların işini hemen alıyorlar.
Bu iki isim başka şirketler de kurup farklı yapım işlerini alıyorlar ki dikkat çekmesin…”
.
Anlat anlat…
Ecdadımıza sahip çıktığımız dizilere verilen bu paralar çok mu yani?
Hem geçmişimizi öğretiyorlar, hem de sanata destek oluyorlar.
Ne var bunda?
.
Anlat bakalım vekil efendi:
“Gelelim ünlü Diriliş Ertuğrul dizisine… AKP’nin ideolojik körlük yaratan bu dizisine resmen servet aktarıldı. Tekden Film, Diriliş Ertuğrul’un yapımcılığını üstleniyor. Rutin olarak şirkete yapılan ödemeler artırılıyor. Toplamda 307.1 milyon TL ödeme yapılıyor. Şirketin sahibi Kemal Tekden, AKP’nin 25’inci dönem Kayseri milletvekili.”
.
Tekrar soruyorum.
Ne var bunda?
Adam vekilliği bıraktıktan sonra sanat dalında hizmetini sürdürüyor işte.
Yan gelip yatmamış ki.
Çalışıyor.
Eh karşılığını da alacak elbet.
.
“Sultan Abdulkadir Geylani Hazretleri”, “Kuşlarla Yolculuk”, “Uyanış Büyük Selçuklu”, Alp Arslan”…
“2019-2021 arasında yapılan bu 4 yapım için 1989 doğumlu 30 yaşındaki Emre Konuk'un sahibi olduğu Aklifilm Prodüksiyon şirketine toplamda 137 milyon TL ödendi. Genç yaşta bu kadar tecrübesiz birisine büyük ölçekli yapımlar verildi. Sorsanız, kendilerini çok başarılı buluyorlar!”
.
Ne güzel işte gençlere destek verilmiş.
Vermesek yurt dışına kaçacaklar.
İyi mi olacak yani?
.
Şu CeHaPe’li vekili susturmak mümkün değil.
Anlattıkça anlatıyor.
Kıskançlık damarları çatlamış.
Sanatı kendince yok sayıyor adeta.
.
“Si Medya Prodüksüyon 16 Eylül 2016’da kuruldu. Ancak TRT’den ilk yapım işini 05 Eylül 2016'da aldı. Yani şirket kurulmadan önce TRT'den yapım işi alıyor. Yapımların toplam maliyeti 32.6 milyon TL’yi buluyor. Sonra başka şirketler de kuruluyor.”
.
Sayın vekil yazmış ta yazmış.
Yer kalmadığından onları yazamayacağım.
Zaten sanata olan düşmanlığını okudukça içim sıkıldı.
Siz siz olun AKP gibi sanat dostlarının yanında olun. Onları destekleyin ki daha çok dizi yapsınlar, bizleri tarihle ve sanatla buluştursunlar…