Anadolu çok köklü bir geçmişe sahip olduğundan, kültürel yönden de çok zengin. İnsanımız da öyle.
Yeni nesil akılda kalmayan eserler üretiyor olsa da devir öyle deyip geçiyoruz. Hala safiyetini koruyabilen Anadolu insanı, Allah ile senli benlidir. Korkusu yoktur elbette. Ne hırsızlığı ne de yalancılığı, dolandırıcılığı vardır. Hal böyle olunca, kendine olan güvenin de verdiği güzelliklerle, güldüren hareketlere de imza atmasını bilir Türk köylüsü.
Erzurum yaylalarında Ramazan çayırların biçildiği zamana denk gelmiştir. Haziran ayının ortaları olsa gerek. Hava çok sıcaktır. Tırpanlar elde ha babam de babam çayırlar biçilmektedir. Dadaş Hakkı usta da hayvanları getirmiş meraya salmış, iyi yerlerini kışın hayvanlarına yedirmek üzere biçmektedir. Komşusu Ermeni Gregor da çayır biçmektedir. O da hayvanlarını meraya salmış, çayırlığının kenarından biçmeye başlamıştır. Hakkı usta niyetli olduğu için, çok zorlamamakla birlikte, susuzluktan dili damağı yapışmıştır. Gregor ise, biçtiği her sırım başı neredeyse soğuk ayran testisini dikip kana kana içmektedir. Güneş iyice tepeye gelip yakmaya başladığında Hakkı ustanın gözü Gregor’a takılır. Yine testiyi dikmiş kana kana içmektedir. Dayanamaz artık Hakkı usta; Gregor Gregor yatın kalkın dininizin kıymetini bilin der.
Sivas’ta köylü Mehmet ağa ekinini harman yerine indirmiş, öküzleriyle harman yapmaktadır. Ramazan harman zamanına denk gelmiştir. Hava sıcak mı sıcak. Yaprak kımıldamamaktadır. Mehmet ağa pek keyiflidir. Ramazan’ın da ilahi hikmetiyle mahsul boldur. Harman döverken buğday tanelerinin iriliğine gözü takılmakta, az da olsa kibirlenmektedir. Ama sıcağa bakılırsa, normal sıcağa benzememektedir. Yağmur sıcağını andırır boğucu bir hali vardır. Derken ikindiye doğru hava değişmeye başlar. Birden alçalan bulutlar, olanca şiddetiyle yağmuru indiriverir. Yaz yağmuru zaten afetsiz olmaz pek. Harman yerinde neredeyse bir şey bırakmaz. Silip süpürür. Onca emek, onca alın teri sel olup gitmiştir. Her şey Allahtan, yapacak pek bir şey yoktur. Ama çok üzülmüştür Mehmet ağa. Hanımına seslenir. Hanım hanım şu su testisini getiriver sana zahmet, Allah benim harmanı bozdu, ben de O’nun orucunu bozacağım.
Ramazanlardan birinde imam, Cuma hutbesinde israfın haram olduğunu, çok yemenin de haram olduğunu, sofradan doymadan kalkmanın evla olduğunu anlatmaktadır. Padişah da namazdadır. Namaz çıkışında imamı saraya iftara davet eder. Sofrada bir kuş sütü eksiktir. Padişah andığı her yemeği, imam getirin demektedir. Ne çorbalar kalır içilmedik, ne tatlılar kalır yenilmedik. En son padişah; imam efendi çok yemenin israf olduğunu söyledin ama çok da yedik, Ramazan’da insan boğazına hâkim olamıyor, yiyecek yanımız da kalmadı ama aşçıbaşı Antep’ten baklava getirdiklerini söyledi, geri çevirelim bari der. İmam baklavayı duyunca dayanamaz: Olur mu hünkârım, Siz nasıl saraya girdiğinizde herkes ayağa kalkıyor, yer gösteriyor, şimdi baklavayı duyunca yediklerimizin hepsi ayağa kalktı, hepsi birden yer gösterdiler. Emredin getirsinler efendim, ona daha çok yer var.