Bugün Ramazan Bayramı arifesi. Öncelikle şimdiden hepimizin Ramazan Bayramı kutlu, mutlu ve mübarek olsun.

Bugün Ramazan Bayramı arifesi.
Öncelikle şimdiden hepimizin Ramazan Bayramı kutlu, mutlu ve mübarek olsun.
.
Allah hepimize özgürlükler içinde nice bayramlar yaşatsın.
İnsanlarımızın mutlu olduğu, üzülmediği, ezilmediği, adaletli ve ellerini öptüğünüz büyükleriniz, elinizi öptürdüğünüz çocuklarınız ve torunlarınızın olduğu nice bayramlarınız olsun…
Misafirliğe gittiğiniz akrabalarınız, şeker, çikolata ikram edeceğiniz misafirliğe gelen komşularınız olsun…
Kısaca;
Bayramınız mübarek olsun…
.
Bunları yazarken insan “Eski bayramlar” diye iç geçirmeden yapamıyor.
.
“Nerede o eski bayramlar!”
.
Bayram sabahı erkenden kalkılır, bayram namazından gelen erkekler sonrasında sofraya oturulur ve kahvaltı edilirdi.
Kahvaltı sonunda bayramlıklarımızı giyer, hazırlanırdık.
Saçlar taranır, yeni gıcır ayakkabılar giyilirdi.
Önce evde bir seremoni düzenlenir, en küçükten en büyüğüne kadar bayramlaşılırdı.
Evde genellikle dedeler, nineler de olurdu.
.
Ailece ziyaretlere gidilirdi.
Biz çocuklara mendil verilirdi “Nedense?”
İçine para konurdu, uluorta gözükmesin diye.
Saklanırdı yani, “Çocuk utanmasın” diye olsa gerek.
Ziyaretler bittiğinde biz çocuklar bir olup, kapı kapı harçlık toplamaya çıkardık mahallede.
Kimin şeker, kimin para verdiğini bilirdik.
Aldığımız harçlıklarla “Mantar tabancası, kız kaçıran, torpiller” filan alırdık.
Mahalle savaş alanına dönerdi.
Sonra misketler alınır, başlanırdı o güzelim kıyafetlerle oynanmaya.
Bir de üzerine top oynadık mı, eve geldiğimizde bayramlıkların halini gören anneler çıldırırdı.
Artık zılgıt mı yerdin, sopa mı yerdin bilinmez.
Her annenin tercihi başkaydı.
Ben genelde terlik yemekte ustaydım.
.
Mahalleye davulcu girerdi bahşiş almak için.
Takılırdık peşine sürüyle çocuk olarak.
Kapı kapı dolaşmasına eşlik ederdik ta ki mahalleden çıkana kadar.
Bizim için eğlenceydi bir nevi.
.
O vakitler çikolata ikram eden pek azdı.
Zira pahalıydı.
O sebeple ziyaretlerde ikram edilen basit şekerlere rağbet yoktu.
Çikolatası olanlar makbuldü bizim için.
“İki tane alabilir miyim?” gibi sorulara muhatap kılardık ev sahibini.
Anneler “Ayıp oğlum” dese de ev sahibinin “Bırakın yesin çocuk” şeklinde cevabı ile dalardık çikolataya…
.
Bu ziyaretlerde hiç sevmediğim taraf “Kolonya” faslıydı.
Herkesin eline dökülen kolonya, çocukların başına dökülürdü.
Her çocuk gibi nefret ederdim.
“Allah’ım ne olur başıma dökmesin” diye dua ederdim içimden.
Ama nafile.
O kolonyayı illa yerdin baştan aşağıya…
Akardı boynumuzdan, koynumuza bazen.
.
Bayram sinemaları da meşhurdu.
Bahşişleri alan biz çocuklar doğru sinemaya giderdik.
Sinemacılar da uyanık, hep çocuk filmleri getiriler, cebimizdeki paraları alırlardı.
.
Bayram coşkusu başkaydı.
Ya heyecanı…
.
Şimdi ki çocuklar şansız aslında.
O gelenekler tek tek yok oldu gitti.
.
Ama bayramlar tatsız tuzsuz devam ediyor.
 
***
OSMANLIDA BAYRAM
Osmanlı’da Bayram Gelenekleri oldukça fazlaymış. Ben de merak ettim ve İnternette araştırdım ve sizler için toparladım.
.
Osmanlı’da bayram gününden bir gün önce sarayın ikinci avlusunda, kubbe altında Arife töreni yapılırmış ve Padişah, şık ve temiz kaftanı ile bayram tebriklerini kabul edermiş.
Arife gününde ikindi vaktinden itibaren bayramın sonuna kadar da tersaneden top atışları yapılırmış.
.
Osmanlı’da bayram gelenekleri arasında, bayramın ilk günü padişah sarayın Hırka-i Saadet dairesinde namaz kılarmış ve “Revan Kasrı” denen yere giderek saltanat elbisesini giyermiş.
.
Padişah, bayram namazını kılacağı camiyi seçtikten sonra ona bir “Bayram Alayı” eşlik edermiş.
Padişah bayram alayında “Başına mücevherli üsküf, mücevher kakmalı entari, belinde incili kuşak ve kaftan” giyermiş.
Ona eşlik eden sadrazam ise sağ elinde gümüş asa tutar, sırtına kısa bir kürk alırmış.
.
Ne şaşaa ama!
.
Bayram namazından sonra ise saraydaki çalışanlara hediyeler verilirmiş.
.
Bazı bayramlarda ise Padişah, halka açık eğlenceler, şenlikler düzenlermiş.
Mesela; Sultanahmet Meydanı’nda şerbetçiler, oyuncakçılar ve yiyecek tezgâhlarının olduğu panayırlar kurulurmuş.
Herkesin yemek yiyebilmesi için maddi durumu yerinde olanlar, bu paraları kendi ceplerinden ödermiş.
Özellikle Ramazan Bayramı’nda halk, bayram geceleri bu panayırlarda geç saatlere kadar eğlenirmiş.
.
Bayram şenliklerinde “Güreşçiler, orta oyuncuları, meddahlar, hayalbazlar” hünerlerini sergilerken, halk da eğlenirmiş.
.
Günümüz Ramazan ayında camilere ampullerle asılan mahyalar, Osmanlı’da iplere gerilen kandiller ile asılırmış.
Minarelerin arasına Ramazan’ın 15’ine kadar yazılar, 15’inden sonra ise resimler asmak bir gelenek haline gelmiş.
Bu gelenek İslam dünyasında sadece Türklere has bir gelenekmiş. Hatta mahya asılmaya başlarken halk da çıkacak yazıyı tahmin etmeye çalışıp, o anlardan kendisine eğlence çıkarırmış. Bazı mahyalar ise iplerle minareler arasında gezdirilirmiş ve bunlara, “Gezdirme Mahyalar” denirmiş.
Öte yandan Kadir gecelerinde minareler, şerefenin altına kadar aydınlatılır ve buna “Kaftan giydirmek” denirmiş.
.
Teravihten sonra kandil ipi cami avlusuna gönderilir, buna “Kandil uçurma” adı verilirmiş.
.
Tıpkı günümüzdeki gibi Ramazan davulcuları, sahurda halkı uyandırmaya çalışırmış, ancak şimdikinden farklı olarak davulcunun yanında bir de fenerci olurmuş.
Ramazan davulcuları, genelde büyük konakların önünde bekler, bol bahşiş almak için bir yandan davul çalar, bir yandan mani söylermiş. Genelde söyledikleri maniler, çocuklara yönelik olurmuş. Çocuklar mani dinlemeyi sevdikleri için ev halkı bahşişi biraz geç verirmiş. Kimi zaman davulcunun daha fazla çalması istendiğinden bütün sokak pencerelere çıkarmış. Ayrıca davulcuların bahşişleri bir kâğıda sarılarak gizlice verilirmiş.
Örneğin. Ramazan davulcusu, bayramda da geleceği için şekeri ve bahşişi önceden hazır edilirmiş.
.
Halkın Ramazan ihtiyaçlarını ucuza karşılaması için Sultan Ahmed, Bayezid, Ayasofya gibi mekânlarda cami avlusu sergileri açılırmış. Bu sergilerde 1930’lu yıllara kadar her çeşit ürün satılırmış.
Ancak pek çok gelenek gibi bu sergiler de savaş ve işgal zamanından nasibini almış ve zamanla unutulmaya yüz tutmuş.
.
Çocukların bayram adetlerinden biri ise Ramazan gecelerinde toplanıp bir çanağa kandil veya mum koyup kapı kapı dolaşarak “Donanma parası” istemeleriymiş.
Çocuklar, gittikleri evlerin önünde tekerlemeler söyler ve “Donanma parası” dedikleri bahşişi vermeyen evlerin kandillerini taşlarlarmış.
.
Maddi durumu iyi olan kişiler iftar yemeklerine yoksulları da davet eder, iftar yemeği bittikten sonra ev sahibi, evine gelen yoksul kişilere işlemeli bir kese içinde “Diş kirası” dedikleri akçe veya altın paralar verirlermiş. Onlar da evin bereketinin artması için dua ederlerdi
.
Öte yandan Osmanlı’da bayram törenlerinin nasıl olacağına dair ayrıntılar, kanunlarda yer almış hep.
Örneğin devlet protokolünde nasıl bayramlaşılacağı belirtilmiş.
İlk olarak fetih şehitlerinin mezarları ziyaret edilir, daha sonra aile kabristanına gidilip, daha sonra da kurban kesilip bayram yerine gidilirmiş.
.
Hatta Fatih Sultan Mehmet, saraydaki bayram merasimi ile ilgili bir kanun bile hazırlamış;
Buna göre Padişah;
Sabah namazını Hırka-i Saadet Dairesi’nde kılacak,
Hırka-i Saadet kapısının önündeki kafeste tahta oturacak,
İmamlar ve hatipler “Aşr-ı şerif” okuduktan sonra hazinedarbaşı onlara caizelerini ve hediyelerini verecekti.
Daha sonra da mehter çalacak ve orada bulunanlar alkış tutacak, duacı çavuşlar ise dua edeceklerdi.
.
Osmanlı’da bayram günlerinde memurlar, amirlerini ziyarete gidermiş, ancak bu çok masraflı olduğu için 1845’ten sonra resmen kaldırılarak memurlar, çalıştıkları yerde bayramlaşmaya başlamışlar.
.
Osmanlı’da Ramazan Bayramı hazırlıkları, 15 gün öncesinden başlarmış.
Bu süre zarfında yeni kıyafetler dikilir, maddi durumu olmayanlara ise hali vakti yerinde olanlar bayramlık kıyafet diktirerek destek olurmuş.
Bayramlık kıyafetleri kimi zaman terziler diker, bazıları ise kendisi dikmeyi tercih edermiş.